aynı isimde "kırmızı oda" başlığı da var
1772 entry daha
  • dizi evet pek çok konuda farkındalık yaratıyor ancak bunu çok yanlış şekilde yapıyor. toplumsal patolojilerin derinine, kökenine inmiyor. cinsiyetçi tutumları çok yüzeysel ele alıyor. kültürel kodların zaaflarıyla zafer kazanabileceği alanlarda savaşıyor, gerisinden kaçınıyor.

    aşırı katolik hristiyan bir bakış açısı egemen anlatıma. veya bizdeki şıha şeyhe hocaya gidip el almak, muska yaptırmak, okutmak gibi. ayrıntı yok, bilgi yok. doktorlar ruhani lider gibi, rahip gibi geleni kutsuyorlar. anlatın, dinleyeyim... ah, çok üzüldüm vah vah. güç içinde. hayat sana kocaman bir armağan. haydi yoluna devam et. safi gaz.

    danışan günah çıkarmaya gelir gibi doktora geliyor. 3-4 seans sonra sonuç mükemmel. danışanın hayatını değiştirmek adına ne yaptığı doğru dürüst işlenmiyor, tabii herhangi bir şey yapıyorsa. şükürcü, teslimiyetçi, kaderci, gizemci anlayış. zerre bilimsel temeli yok.

    işte bu yüzden bu dizinin benim gözümde sinek avlayan ışıldaktan farkı yok. umut, umut, sevgi, hayat, enerji, kader, gelecek...

    sadede gel, ne nasıl olacak?

    "kendini sev."

    bravo, bu kimsenin aklına gelmezdi! hasta kendini sevemiyor zaten, sorun orada.

    "kendinize hediyeler alın, kendinizi şımartın."

    çarşıdan üç etek, iki ceket alıp kendinizi şımartmak tüm travmalarınızı iyileştiremez, onu da unutun ayrıca. alya mıydı neydi, sadece saç baş düzeltmekle, cicili bicili yeni kıyafetler almakla sorunlar çözülmüyor.

    eee daha sonra?

    "yaşadıklarının yaşanması gerekiyordu."

    hangi tıp fakültesinde böyle bir ders var acaba? kimin hayatında neyin yaşanmasının neyin yaşanmamasının gerektiğine hükmetmenizi sağlayan hangi dersti, kaç kredilikti?

    "yaşadığın her şeyin anlamı var. inan buna."

    hayır, yaşadığı her şeyin bir anlamı olup olmadığını sen bilmiyorsun. bunu danışan keşfedecek tabii doğru dürüst bir terapi süreci yürütecek olursanız. sen de ona destek olacaksın. yaşadığı her şeyin bir anlamı olup olmadığına danışan karar verecek. yaşadıklarının ne anlama geldiğini danışan kendisi yorumlayacak.

    "bunların yaşanması gerekiyordu." denecekse de bunu sen demeyeceksin, danışanın diyecek. sorgulayıp isyan edip değişim için harekete geçecekse bu yine "kendini sev, hayata sarıl..." diye romantik sözlerle olmayacak; bu süreç uzun ve çetrefilli olacağı için destek hatlarını güçlendirmesine, gerektiğinde kullanabileceği teknikleri öğrenmesine yardımcı olacaksın.

    senin işin o koltukta oturup "bazen hayatta şöyle böyle..." diye beylik lâflar etmek değil. vaaz vermek değil. karşındaki hasta cehennem gibi bir hayatın içinden çıkıp gelmişse "hayat bize bir armağan... :)))" diye sahte gülücükler saçamazsın. danışanın kendi hayatını armağan olarak değil, yok yere çekmek mecburiyetinde kaldığı bir mahkumiyet olarak görüyorsa ve yaşantısı, koşulları da bu kanaatini destekler nitelikteyse onun hislerine, düşüncelerine saygı göstereceksin.

    geçmişi kabullenmek geçmişle sorgusuz sualsiz barışmayı gerektirmiyor. bir insan, geçmişinden nefret ediyorsa o insanı sorgulamadan, ilahi bir affedicilikle geçmişini kabullenmeye, teslimiyete mecbur edemezsiniz. affedecekse bile bu güce 3. - 4. seansın sonunda sahip olmasını bekleyemezsiniz.

    ikarus kuş tüyünden kanatlara sahip olunca uçabilmişti, ancak gökyüzünde uzun süre süzülebilmesini sağlayacak materyal bilgisinden yoksun olduğu için onları bal mumuyla yapıştırıp yola çıkmıştı. güneşe yaklaşınca da bal mumu erimiş, ikarus da yere çakılmıştı.

    burada da böyle. sadece gaz verme var. doğru yön yok, doğru araç yok. doktorun her dediğini tekrar ediyor olmaları hastaların doktorun dediği her şeyi gerçek anlamıyla benimsedikleri anlamına gelmez. başkasının götürüp getirdiği adresi mi yoksa kendi başınıza bulduğunuz adresi mi daha kolay öğrenirsiniz? bu da o hesap. danışan sözde kendisini keşfetmeye geliyor, ama onun yerine bu işi doktor yapıyor. danışan da zerre itiraz etmiyor. doktorun hiçbir tahmini de yanlış çıkmıyor. doktor değil, kâhin sanki.

    hastalar gömlek düğmesinden, çanta fermuarından daha hızlı çözülüyor. daha ilk bölümden şeceresini döküp bebekliğinde çocukluğunda ne var ne yok anlatmaya başlıyor. can kurban zaten böyle danışana. çünkü geneli şimdiki dönem evde/işte/okulda/toplumda yaşadığı yüzeysel sorunları en az 5-6 seans gündeme getirip direnç göstermeyi tercih ediyor. nerede böyle konuşkan, samimi hasta?

    doktor ne sorsa danışanı/hastası hemen cevap veriyor. direnç gösterip lâfı dolandırma, konuyu değiştirme girişimi bile yok. böyle hastayla terapi yürütmek için okul okumaya da gerek yok aslında. bu kadar saf, bu kadar edilgen kişilikler zihinsel engelli falan değilse hiçbir insan için mümkün değil zirâ.

    danışan anlatıyor, doktor dinliyor. 3-4 seans sadece bu ve hop sorunlar çözüldü. alya mıydı neydi misal onda da çok ciddi dissosiyatif eğilimler vardı; ama 3-4 seans boyunca sadece geçmişinde yaşananları anlattığı için her şey çözüldü. oysa gerçek hayatta ne sorunlar bu kadar çabuk tespit edilip dile getirilebiliyor, ne de psikolojik rahatsızlıklar, bozulmuş yemeği kusar gibi
    sadece doktora travmaları anlatmakla hop diye çözülüveriyor.

    işte bunun tehlikesi çok daha sinsi. 21. yüzyıl modern dinleri. ışık içimizde, güç içimizde; onlara ulaşmak için 5 kitaplık 10 dvd'lik setimizi satın alın, toplantılara katılın, derneğimize bağış yapın, videolarımızı beğenip paylaşın ışığı herkese yayalım vs. sanki psikoterapi sahnesi değil, isa peygamber şifa dağıtıyor. duygusal sağaltım değil bu. umut veriyor; ama o umudu uzun süre verimli bir şekilde devam ettirecek bilgiyi vermiyor. mum ışığını güneş diye pazarlıyor.
1758 entry daha
hesabın var mı? giriş yap