75 entry daha
  • 1 - özgür toplumda -anarko kapitalizmde- para
    a-) para nedir?
    b-) özgür toplumda para basma şirketleri
    2 - özgür toplumda güvenlik ve hukuk
    3 - özgür toplumda hiyerarşi
    4 - özgür toplum fikrinin bir şey vadetmesi?
    5 - özgür toplum -anarko kapitalizm- ütopya mıdır?

    1 - özgür toplumda -anarko kapitalizmde- para

    a-) para nedir?

    özel mülkiyetin ve paranın ne olduğunu iyi kavramak gerekir. özel mülkiyeti daha önce açıklamıştım. şimdi de paraya değineyim.

    mülkiyetin el değiştirmesi üç yöntemle olur: a) ilk sahiplenme, b) gönüllü alış-veriş, c) güç kullanma (zorlama). burada bizi ilgilendiren nokta b şıkkı, yani bireyler arası gönüllü ilişkilerdir. portakal yetiştiren ama elmaya ihtiyacı olan bir insan, elma yetiştiren ancak portakal ihtiyacı olan insanla takas işlemine girişir. burada ürünlerin dolaysız takası söz konusudur. birbirlerinin yetiştirdikleri ürünlere ihtiyacı olan insanlar için durum karmaşık değildir. elma yetiştiren insanın portakala değil de limona ihtiyacı olursa yukarıdaki örnekteki takas gerçekleşmez.

    işte bu sorunun çözümü için insanlık tarihinin en önemli keşiflerinden biri olan "para" olmazsa olmazdır. para sayesinde insanlar dolaysız takası bırakır, dolaylı takasa geçer. elmayı satan insan karşılığında para alır, o parayla gidip bir başkasından mandalina satın alır. aynı işlem her birey için devam eder.

    genellikle altın-gümüş gibi değerli, stabil ürünler para olarak kullanılmıştır. insanlar altını direkt olarak elden ele geçirerek ticaret yapmıştır. bir süre sonra altının taşınması, madeni para olarak işlenmesi gibi zorluklar sebebiyle yeni bir fikir ortaya çıkmıştır. altınlar belli bir depoda muhafaza edilmiş ve o altınlara karşılık gelen kağıt ve madeni paralar basılmıştır.

    bu noktadan sonra ticaretin mantığı basit örnekle şudur: 100 altınım var ve bunun tamamını bir kişiye (banka) depo ediyorum. banka bana kendi çıkardığı paradan 100 birim veriyor. edindiğim 100 birimlik paranın karşılığı, depoda duran 100 adet altın. manavdan biber aldığımda karşılık olarak 5 birim para veriyorum. manav bu 5 birim paranın, bankada 5 altına karşılık geldiğini biliyor. ekonomi bu şekilde işlemeye devam ediyor. bir insan para sahibi olmaktan vazgeçerse elindeki tüm parayı ilgili bankaya götürüp karşılık gelen altını alarak teorik olarak piyasadan çekilebilecek durumda oluyor.

    burada kilit nokta insanların para adını verdiğimiz kağıt parçasını kabul etmesinin gerekçesidir. sattığım bir şey karşılığında para alırsam o paranın bankada bir karşılığı olduğunu bilirim. temel mantık budur.

    devletler bir süre sonra altın standardını kaldırmış, commodity-backed moneyden vazgeçerek itibari paraya yönelmiştir. bu şu anlama gelir: piyasada dolaşan paranın devletin güvencesi dışında herhangi bir yerde herhangi bir karşılığı veya güvencesi yoktur. herkes "sonuçta devlet basmış bu parayı" mantığıyla parayı ticarette kullanmayı kabul etmeye başlar. işte bu adım bireysel özgürlükler bakımından bir felaketin başlangıcı olmuştur. devletler makroekonomi, para politikası gibi soyut kavramlara sığınarak devletlerin diledikleri zaman para basma yetkisini ve hatta para basma tekelini elinde bulundurmasını bütün insanlara benimsetmiştir.

    normal şartlarda 100 birimlik para 100 altına karşılık gelmekte ve piyasada da bu şekilde değer görmektedir. ancak altın (veya paranın karşılık geldiği ürün) miktarını artırmadan dolaşımdaki para miktarını artırırsak (enflasyon), yani örneğin para miktarını iki katına çıkarırsak artık 200 birimlik para 100 altına karşılık gelmektedir. her bir para ünitesinin karşılık geldiği değer azalmıştır. dolaşımdaki para miktarı artmasına rağmen refahta herhangi bir artış olmamıştır. elinde 50 birim para olan insan daha önce 50 altınlık refaha sahipken, para arzının karşılıksız artmasıyla birlikte artık 25 altınlık bir refaha sahiptir.

    "neden para basıp borçlarımızı ödemiyoruz?" şeklindeki yarı ciddi yarı esprili sorunun cevabı burada gizlidir. karşılıksız para basmak, her bir para ünitesinin alım gücünü düşürmektedir.

    karşılıksız para basılıp piyasaya sürüldüğünde başlangıçta insanların refahı artmış gibidir, çünkü miktar olarak daha fazla paraya sahiplerdir. bu noktada bu insanlar ürün ve hizmetlere taleplerini artırırlar. talebin artması sonucu arz aynı kalırsa eğer, doğal olarak ürün ve hizmetlerin fiyatları artacaktır. buna fiyat enflasyonu denir. yani enflasyon (para arzının karşılıksız artması), fiyat enflasyonunu beraberinde getirir.

    önceden 5 birimlik parayla biber alabiliyorken, para arzının artması sonucunda biber fiyatları yükselir ve ben artık biber için 7-8 para ödemek zorunda kalırım. daha az çalışmadığım, yanlış bir şey yapmadığım halde oturduğum yerde alım gücüm azalmıştır. peki para arzının artması kime yarar? elbette ki parayı ilk elde eden insanlara. bu insanlar devlet görevlileri, bankalar ve devlete yavşayan gruplardır. henüz fiyat enflasyonu ortaya çıkmamışken ürünleri eski fiyatları üzerinden satın alabilirler. belli süre sonra fiyat enflasyonu ortaya çıkar ve para basma işleminden fayda sağlamamış olan sıradan insanlar fakirleşmiş olur.

    bunun sebebi şudur: para, diğer ürün ve hizmetlerden bir yönüyle ayrılır. normalde ürün ve hizmetlerin miktarı ne kadar artarsa (arzın artışı) fiyatlar o derece aşağı düşme eğilimi gösterir. talebin aynı kaldığı varsayımında arzın artışının doğal sonucu fiyatların azalmasıdır. ancak para diğer ürünler gibi kullanılamadığı için (basit bir kağıt parçası olduğu için) aynı prensip parada geçerli olmaz. paranın miktarının artması, paranın karşılık geldiği değerin düşmesine sebep olur.

    görüleceği üzere devletlerin bu şekilde para basması ahlak dışıdır, mülkiyet hakkını ihlal eder.

    b-) özgür toplumda para basma şirketleri
    peki özgür bir toplumda (anarko-kapitalizmde) bu işlemler nasıl olur?

    diğer ürün ve hizmetler gibi, para basma işlemi de özel şirketlerin işidir. bu şirketler altın, gümüş veya herhangi bir değerli-stabil ürünü çıkartarak ve/veya müşterilerden ürün alıp depolayarak bir sistem oluşturur. bu ürüne karşılık gelen parayı basarak müşterilerine verir. müşteriler x bankasına güvendikleri için (günümüzde herhangi bir özel şirkete olan güven gibi) o şirketin parasını kullanır. manavdan biber alıp da x bankasının bastığı 5 birimlik parayı verdiğimde manav bu güvenle o parayı kabul eder. manav, o 5 birimlik parayı x bankasına götürdüğünde karşılığında o kadar ürünü alabileceğini bilir.

    özel bir şirket devletler gibi karşılıksız para basarsa ne olur? devletlerden farklı olarak özel şirketler hiçbir bireyi herhangi bir şeye zorlayamaz. şirket ile tüketici arasında gönüllülük ilişkisi vardır. ben x bankasının parasını kullanmak istemiyorsam kullanmam. günümüzde kötü ürün veya hizmet sunan bir şirketin piyasadan silinmesi gibi, özgür toplumda da bu şekilde para basan şirket piyasadan silinir. zira o paranın değeri azalmıştır, insanlar o parayı değişim aracı olarak kullanmak istememektedirler.

    bu şekilde birbiriyle rekabet eden şirketler daha kaliteli para (yani alım gücü yüksek olan veya en azından düşmeyen, oynak olmayan para) basmaya çalışır. özgür toplumda para basan şirket sayısı belki de 2-3 tane olacaktır, belki de tek bir tane olacaktır. ancak her ihtimalde bu durum gönüllülük ilişkisi içerir. tekel bir şirket parayı kötü yönetirse insanların o şirketle devam etmek için herhangi bir zorunlulukları yoktur. yeni şirket(ler) ortaya çıkar ve piyasa yeniden dengeyi bulur.

    para basan şirketler arasından daha iyi olan şirkete yönelme eylemi, günümüzdeki para birimlerinde olan duruma bu yönüyle benzemektedir. birey, türk lirasının değersiz olduğunu veya olacağını düşünüyorsa bunu elinden çıkarıp amerikan doları alabilir, kripto para vs. alabilir. işlemlerini dilediği para birimiyle devam ettirmekte serbesttir. özgür toplumda da benzer şekilde, alım gücü en yüksek olan ve değeri oynak bir şekilde sürekli değişmeyen paraya talep olur ve bu tip paraları piyasaya sunabilen şirketler ayakta kalır.

    bunun şirketleri devletleştirdiğini ve devletçi sistemden farkı olmadığını iddia etmek en hafif tabiriyle ağır cehalet halidir. 100 kere söyledik ama gerektiği kadar söyleyebiliriz. devletler zorlama üzerine kuruludur. devletlerin eylemleri tek taraflıdır, gönüllülük ilişkisine dayanmaz. devlet bir faaliyette bulunursa bireyin bunu reddetme imkanı yoktur, silah zoruyla kabul edecektir. özgür toplumda böyle bir şey yoktur. özel şirketler açısından bu zorlama ve tek taraflılık yoktur. birey, sözleşme kurup kurmamakta tamamen özgürdür. şirketin faaliyetlerine katılmaz ise evine gelecek vergi veya icra memuru yoktur, parasını misliyle elinden zorla alacak ve gerekirse onu hapse atacak devlet görevlileri yoktur.

    demek ki para basma işini devlet olmadan tahayyül edemiyor olmanız, devlet olmadan para sisteminin işlemeyeceği anlamına gelmez. sizin bu konular üzerine düşünmediğiniz, bunu sorgulamadığınız anlamına gelir.

    2 - özgür toplumda güvenlik ve hukuk

    öncelikle hukuki faaliyetlerin de bir hizmet olduğunu, birileri tarafından yerine getirildiğini (piyasaya arz edildiğini), ücretsiz olmadığını unutmamak gerekiyor. vergi olmadan ülkenin bir yerinden bir yerine nasıl ulaşabiliriz? özel satılık araçlar, kiralık araçlar, otobüsler, uçaklar ve sistemi karmaşık hale getiren bir sürü unsur tamamen karşılıklı gönüllü ilişkilerle yapılır. bunların hepsi zamanında devlete aitti ve vergilerle finanse ediliyordu. o zaman da birileri çıkıp "vergi olmadan nasıl yaparız?" diye sormuştur. hukuk sistemi de aynı mantığa sahiptir.

    örneğin; sizin telefonunuzu çaldım ve kameradan beni tespit ettiniz. bağlı bulunduğunuz güvenlik şirketi benden telefonu ve belli bir miktar parayı (tazminat amacıyla) size ödememi ister. ben ödemem ve kendi güvenlik şirketime durumu bildiririm. ikimizin güvenlik şirketi farklı olduğu halde çözüm bulmak amacıyla ortak bir hukuk şirketiyle anlaşır. bu hukuk şirketi (mahkeme) aramızdaki uyuşmazlığı çözer.

    en başta siz benim hırsız olduğumu anlayınca birbirimize saldırıp öldürmeye çalışır mıyız? hayır. peki neden? çünkü ölüm, yaralanma gibi yıkımlar pahalı ve refahı azaltıcıdır. kimseye faydası olmaz. birimiz öldürsek bile daha sonra bu kan davasına dönüşebilir, öldüren kişi de tehlike altına girer. aynı şekilde güvenlik şirketlerimiz de silahlarını kuşanıp savaşmaz, aynı mantık onlar için de geçerlidir. bir güvenlik şirketi birini öldürürse daha sonra müşteri alamaz, üstüne müşterilerini kaybeder. hangi insan sorunu çözmek yerine daha da kötüleştiren bir güvenlik şirketini tercih eder?

    günümüzdeki sigorta sistemi gibi düşünelim. sizin arabanıza çarpsam siz sigorta şirketinize gidip zararı tazmin edersiniz. sigorta şirketiniz ise bana yönelir ve zararı tazmin etmeye çalışır. kaldı ki tahkimler de yaygındır ve devletin tekelinde olmayan uyuşmazlık çözüm yollarıdır. alternatif uyuşmazlık çözüm yolları bütün dünyada gittikçe yaygınlaşmaktadır.

    güvenlik ve hukuk şirketlerinin bu şekilde rekabet etmesi kalite ve ucuzluğu beraberinde getirir. yıllık cüzi bir aidatla güvenlik ve hukuk sigortası yapılabilir. bu şirketler müşterilerin parasıyla ayakta kaldığı için kalite ve ucuzluğa yönelmek mecburiyetindedir. bir tane güvenlik veya hukuk şirketi kötü veya yavaş çalışırsa kimse tercih etmez, o şirket piyasadan silinir.

    günümüzde ise mahkemelerin böyle bir derdi yoktur. çünkü vergilerden finanse edilir. ömrünüz boyunca mahkemeye işiniz düşmese bile bu sistem için zorla para vermeniz gerekmektedir. mahkemeler hızlı ve kaliteli olmak için çaba harcamaz, çünkü tekel konumundalar. basit bir davanın yerel mahkeme, istinaf, yargıtay gibi aşamaları toplamda 4-5 yıl sürebilmektedir.

    özel hukuk sistemi, devletçi hukuk sisteminden bu sebeple çok daha üstün ve adildir.

    şu anda haklı olduğu halde zarara uğrayan bir insanın eline silah alarak insanları öldürmüyor olması ne ise anarko kapitalizmde de aynısı olur. her bireyin meşru müdafaa hakkı olduğuna göre birisi karmaşa çıkarırsa o kişi diğerleri tarafından öldürülebilir bile. dolayısıyla insanlar buna yanaşmaz, her sorunu ilgili hukuk şirketinin çözmesini kabul eder. bunu kabul etmeyenler azınlıkta olacağı için toplumun geri kalanı tarafından rahatça bastırılır.

    başkalarına saldıran insanların tarihin her döneminde ve her sisteminde var oldu ve ileride de var olmaya devam edecek. bunu sıfırlamak imkansıza yakın. önemli olan bu insanları bu eylemlerden vazgeçirecek en doğru sistemi bulmak.

    anarko kapitalizmde suç miktarı azalır, çünkü günümüzdeki gibi saçma sapan suçlar üretilmez. ancap'te tek suç başkasının mülkiyetine saldırıdır. uyuşturucu gibi mağdursuz suçlar oluşmaz. ekonomik, kültürel suçlar düzenlenemez, ifadeleri yüzünden insanlar hapsedilemez. günümüzde yüzlerce suç çeşidi aslında "devletin bekası" adına uydurulmuştur. özgür toplumda e üstüne bir de vergi kesen tekel bir örgüt de olmayınca insanlar ekonomik ilişkilere yoğunlaşır. böylece hem toplum gelişir, hem suç azalır.

    günümüzde aralarındaki uyuşmazlığı özel mahkemelerde çözen özel şirketler vardır. hiçbiri de silahları kuşanıp diğerlerini öldürmeye girişmez. para basma meselesinde olduğu gibi, özgür bir toplumda özel mahkemeleri tayahhül edemiyor oluşunuz sizin bu konu üzerine düşünmediğinizi gösterir.

    hiçbir özel mahkeme hiçbir insanı bir şeye zorlayamaz. "özel" kelimesini öcü gibi kullanıyor olmanız yine sizin sorununuzdur. halbuki özel demek, birey demektir. evinizin yanındaki bakkal "özel" bir yerdir. hayatınız boyunca aldığınız ürün ve hizmetlerin büyük çoğunluğu "özel" şirketler tarafından piyasaya arz edilir. milyarlarca doları olan bir "özel" şirket, siz o şirketle iletişime geçmediğiniz sürece sizin için bir hiçtir.

    güvenlik ve hukuk şirketlerinin uyması gereken kuralları kim belirleyecek? günümüzde özel bir şirketin ürün veya hizmetinin standardını asıl olarak kim belirliyorsa o: tüketici. unutmayınız ki kapitalist sistemin belirleyicileri ve yönlendiricileri tüketicilerdir. zorlamanın olmadığı yerde (devletsiz toplumda) şirketlerin (piyasaya ürün veya hizmet arz edenlerin) tavrını tüketiciler belirler. nokia tüketiciler sayesinde müthiş bir refah elde etmiştir. gelişmelere uyum sağlayamadığı zaman yine tüketiciler tarafından piyasadan silinmiş ve rakipleri tüketicilerin tercihleri sayesinde yükselmiştir. bugünün dev şirketleri de özgür bir toplumda aynı akıbeti yaşayabilir.

    özel bir güvenlik veya hukuk şirketi torpil yaptığı anda tüketicilerin artık o şirketle çalışması için bir gerekçe veya zorunluluk kalmaz. bir şirket sırf parası olduğu için veya sadece ırk-dil-din-akrabalık gibi sebeplerle haksız olan biri lehine karar verir mi? piyasadaki varlığını düşünen şirketler vermez. elbette böyle bir şey gerçekleşirse o şirket piyasadan silinir. evinizin yanındaki fırın size neden zehirli ekmek satmaz? devlet adında bir örgüt var olduğu için mi yoksa asıl sebep başka mı?

    3 - özgür toplumda hiyerarşi

    gönüllü ilişkinin olduğu yerde günümüzdeki anlamıyla hiyerarşi olmaz. özgür toplumda herhangi bir birey, herhangi bir bireyle ancak rızası karşılığında iletişime geçebilir. özgür toplumda bir şirketin çok zenginleşmesi hiyerarşi anlamına gelmez; sadece tüketiciler gönüllü olarak o şirketin ürün ve hizmetlerini satın almıştır. diledikleri zaman o şirketi yok saymakta özgürlerdir. böyle bir durumun hiyerarşi olmadığı barizdir. asıl hiyerarşi devletçi sistemde olur. devlet adlı örgütün bütün üyeleri, diğer üyelerden (seçmenden) üstündür. zira silah zoruyla seçmenin mülkiyetine el koyarlar. hiyerarşi üzerinde eleştiri yapacaksınız doğru başka kapıya.

    4 - özgür toplum fikrinin bir şey vadetmesi?

    solcu kafanın alışık olduğu şeyler hep vaatler, güzel ve hoş sözlerdir. fakirliği bitirmeyi vadetmek, mutluluğu, gelişmeyi, huzuru, eşitliği vadetmek kolektif fikirler için olağandır. teoride bile çuvallayan bu fikirler uygulamada felaket ve sefaletle sonuçlanır, orası ayrı.

    özgürlük fikri işte bu tip vaatlerde bulunmaz. zira bireyin tek hakkı mülkiyet hakkıdır; yani başkaları tarafından saldırıya uğramama hakkıdır. bunun dışında hiçbir şey hak değildir. sağlık hakkı diye bir şey olmaz, zira o sağlık hizmetini sunan biri vardır. o hizmet havadan gelmez. sağlık hizmetini bir insandan talep eden kişi, o insanla gönüllü ilişki kurmalıdır. ancak sol kafa bu gibi meseleleri çok güzel manipüle eder. eğitim haktır der, sağlık haktır der, her şey bedava olacak der. bunlar kulağa hoş gelir ve sol zihniyetin müritleri bu yüzden bu fikirleri benimser. çünkü birey olmayı becerememişlerdir. bireyin özerkliği hakkında oturup 5 dakika düşünmemişlerdir. eğitimi bedava yapmayı vadetmek, toplumdaki her insandan zorla para almayı vadetmektir. yani insanlar istese de istemese de mülklerine el koymaktır, bir nevi köle olarak çalıştırmaktır. özgürlükçü birey bu yüzden "vaatlere" kanmaz. vadedilen şeyin arkasını görmek ancak özgürlükçü bir zihinle olur.

    hala anarşizmde özel mülkiyet olmaz diyenler var. inanılır gibi değil. cehalet her zaman kötü olmayabilir, ancak cehalette ısrarcı olmak makul bir seçim değildir. anarşizm kimsenin tekelinde değildir. ilk olarak sol görüşlü anarşist fikirlerin büyümüş olması anarşizmin sadece bu şekilde gerçekleşebileceğini göstermez. özel mülkiyeti ahlaki olarak benimseyen bir toplum sadece bu fikir üzerine bir sistemi kabul ettiği takdirde bal gibi de anarşizm olur. anarşizm, bir insanın veya devlet gibi herhangi bir örgütün diğer insanlara zorla üstünlük sağlamasını reddettiğine göre, anarko-kapitalizm sapasağlam, tutarlı bir fikirdir. anarko kapitalizmi anarşizm üzerinden eleştirecekseniz önce anarşist görüşleri öğrenmeniz gerekir. anarşizm bakunin, kropotkin, proudhon'dan ibaret değildir.

    5 - özgür toplum -anarko kapitalizm- ütopya mıdır?

    değildir. saldırmazlık prensibi ütopya olamaz. hiçbir insanın başka bir insana zorla üstünlük sağlayamadığı bir sistem ütopik değildir. "bana saldırma, ben de sana saldırmayacağım" fikri ütopya değil, en temel ahlaki değerdir. asıl ütopya, devlet adlı örgütün bütün toplumun iyiliği için bir şeyler yapacağı iddiasıdır, devletin refahı artıracağı sanrısıdır. özgür toplumu "tekelleşme olur" diye reddedip akabinde devletçi sistemi kabul etme tutarsızlığıdır. şirketlerin tekelleşmesinden endişe edip devlet adlı örgüte tam tekel hakkını vermektir.
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap