5 entry daha
  • “gerçek olduğundan emin olduğun bir rüya gördün mü hiç, neo? eğer o rüyadan uyanamazsan ne olur? rüya alemi ile gerçek dünya arasındaki farkı nasıl ayırt edersin?” (morpheus, matrix, 1999)

    felsefenin babası sayılan thales’ten beri ortaya atılan felsefi açıklamalarının çokluğu ve çeşitliliği doğal olarak eleştiriyi ve şüpheyi gerektirmiştir. antik çağ yunan bilgiciliğinin kurucusu protagoras tarihte ilk şüphelenen, şüpheci (septik) düşünürdür. protagoras “her şeyin ölçüsü insandır. her şey bana nasıl görünürse benim için öyledir. üşüyen için rüzgâr soğuk, üşümeyen için soğuk değildir. her şey için birbirine tümüyle karşıt iki söz söylenebilir” diyerek tümel (külli) bir hakikatin var olmadığını, her insanın kendine ait kanaat ve düşünceleri olabileceğini belirtmiştir. buna göre protagoras’ın şüpheciliği göreli şüphecilik olarak tanımlanır. bilgi sorununu sistematik olarak inceleyen ilk şüpheci filozof ise pyrrhon'dur. pyrrhon ile birlikte şüphecilik görüşü okullaşmıştır.
    bir başka şüpheci filozof da descartes'tır. descartes'ın şüpheciliğine yöntemli şüphe adı verilir. zira descartes'ın şüpheciliği kesin bilgiyi bulana kadar tüm bilgileri gözden geçirme anlamındadır. ona göre kesin bilgi mevcuttur, şüphecilik ise bir yöntem mahiyetindedir.
    pyrrhon'un şüpheciliğinin kökeni belki de platon ve aristoteles okulları arasındaki karşıtlığı sezmesi ve bu karşıtlığın daha sonra stoa ve epiküros okullarında derinleşmesini gözlemlemiş olmasıdır. bu tür gözlemleri pyrrhon’un felsefi öğretilere karşı olan güveninin sarsılması ve bunun sonucu olarak da şüphe etmesinin temelini oluşturmuştur.
    pyrrhon’un şüpheciliğine göre mutluluğa giden yol şöyledir:

    nesnelerin gerçek yasası kavranamaz.

    öyleyse nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınma olmalıdır.

    ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe ulaşılabilir.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap