416 entry daha
  • veliden dayak yememiş öğretmen müsveddesi ezikliğini el kadar çocuğu linç ederek gideriyor.

    yıllar önce, ankara'nın iyi bir anadolu lisesine 11 yaşımda girmiş küçük bir çocuktum. bu videodaki gibi adamlıktan nasibini alamamış bir matematik öğretmenimiz vardı, aynı zamanda müdür yardımcısıydı. ilk önceleri nedenini anlamadığım bir şekilde benimle uğraştığını fark ettim. derste soru bilemesem zevkle kulağıma asılırdı, koridorda koşarken görürse birkaç fiske atardı, ankara'nın soğuk günlerinde gömlek altına boğazlı kazak giysem tokat atardı. yıllar geçip fiziğim geliştikçe uyguladığı şiddet de artıyordu; kulak daha çok çekiliyor, tokatlar daha bir sert patlıyordu. o adam yüzünden okula gitmek istemiyor fakat ailem beni suçlu bulur bir de onlar kızar diye aileme anlatamıyordum, babam çok sert bir adamdı. zaten uslu öğrenciler arasında da değildim fakat bizim zamanımızda şimdiki gibi terbiyesizlikler de yoktu. en fazla kavga eder, okulu asar, sigara içerdik.

    ortaokul bitip liseye geçtiğimizde çocukluğu da geride bırakıyorduk ve arkadaşlıkların arasına siyaset girmeye başlamıştı. okulun geneli öğretmenler dahil ülkücüydü. bizi, bir avuç sağcı olmayan genci düşman bellemişlerdi. ve kavgalar başladı... hemen hemen ayda bir toplanıp bana ve benim gibi sağcı olmayan öğrencilere saldırıyor, hırpalıyor, dövüyorlardı. o müdür yardımcısı onlara arka çıktığı için korkmadan hareket ediyorlardı. ben genelde karşılık verdiğim için 3-5 kişi olmadan bana saldırmıyorlardı. ben de elimden geldiğince uzak durmaya çalışıyordum ancak okul benim için cehenneme dönmüştü.

    lise ikiye geçtiğimiz yıl bana ve gariban bir mamak çocuğu olan bir arkadaşıma saldırdılar. arkadaşım hastanelik oldu. hiçbiri ceza almadı. yere düşürdüklerinde içlerinden birinin kafasına penaltıda topa vururmuş gibi vurduğunu hala hatırlarım. aradan birkaç ay geçti ve aynı çocuk futbol sahasında bana zorbalık yapmaya çalıştı. en son kavgadan dolayı korkacağımı sanıyordu. hata yaptı; ilk yumruğumla düştü, onun gözünde korku benimkinde ise arkadaşımın kafasına vurduğu an vardı, aynı şekilde vurdum...

    okulda kıyamet koptu, beni müdürün odasına götürdüler ve sürpriz! o müdür yardımcısı da tabii ki oradaydı. odaya girer girmez tokatlamaya başladı. bir eliyle boynumu tutup duvara yapıştırıyordu kafamı diğer eliyle tokat yumruk ne denk geliyorsa vuruyordu. en son müdür "adnan yeter, bırak" dedi. "bu diyarbakırlı bu, bu pkk'lı, her şey yapar bu" deyip vurmaya devam etti. her şey o an dank etti kafama. 11 yaşımdan 17 yaşıma kadar bana kin beslemesi diyarbakırlı olduğum içindi. bir yandan da seviniyordum içten içe, çünkü babama söyleyebilirdim artık. yakamdaki bileklerini tuttum, sıkarak aşağı indirdim ellerini. 6 yıl boyunca bir kez bile karşı gelmemiştim hiçbir eziyetine. hareketim üzerine gözleri fal taşı gibi açıldı ve "o bakışlar ne lan" dedi. "şimdi gidiyorum dedim; yarın babamla görüşeceksin"

    üstümden bir ağırlık kalkmıştı, bana ettiği o lafı babamın duyması yeterli olacaktı. babam memlekette büyük bir tarım üreticisiydi, siyasi olarak da nüfuzlu bir insandı, toplum içinde de kanaat önderi olarak görülürdü ve bir o kadar sert bir adamdı. eve gittiğimde annem "yine mi kavga ettin, yine mi okuldan çağıracaklar, baban duymasın keser seni" tandanslı tiradina başlamıştı ki "anne" dedim, "babamla konuşmam lazım" ve 6 yıldır olanları göz yaşları içinde abime ve anneme anlattım. abim " ben konuşurum babayla, sen artık korkma" dedi.

    akşam babam eve geldiğinde abim ve annem durumu anlattı babama. odamda bekliyordum; biraz korku, biraz telaş, çokça huzur... sonra babam beni çağırdı, bir de benden dinledi olanları. "sana pkk'lı mı dedi" diye sordu bıyık altından gülerek. "evet" dedim. kafasını sakince aşağı yukarı sallamasını gördüğümde içimden "boku yedin adnan" dedim. "sen okuluna gitmeye ve derslerine çalışmaya devam et" deyip gönderdi beni. odamdan duyduğum kadarıyla birkaç telefon görüşmesi yaptı.

    ertesi gün yine müdürün odasına çağrıldım. ilk defa korkmadan gittim, adnan yoktu bu defa. müdür beni karşısına oturttu. "öğleden sonra müfettiş gelecek kavganızdan dolayı, bahçede tartışıp kavga ettiğinizi, önemli bir şey olmadığını söylersin, öğretmenlerimin haberi yoktu dersin" vs gibi yönlendirmeler yapmaya çalıştı. "tamam" dedim. o sırada müfettişin babamın aracılığı ile geldiğini bilmiyordum. öğleden sonra müfettiş yanında bir adamla geldi ve ben tekrar çağırıldım. ben odaya girdikten sonra müfettiş müdüre "sen çıkabilirsin" dedi. yanlış hatırlamıyorsam daktilosu vardı ve benden 6 yılda olanları sabırla dinleyerek yazdı. sonra müdürü çağırtıp ona da okuttu, müdür okudukça alnı kırışıyordu, bitirdiğinde müdürün "efendim en azından öğrencinin velisi ile bir görüşseydik" demesiyle müfettişin yanındaki adam ilk defa konuştu. "öğrencinin okul ile ilgili vasisi benim, ismim avukat ....., bundan sonra benimle görüşeceksiniz" dedi. müdürün alnındaki ter damlacıkları sayabilir miyim diye düşünürken adnanı çağırtıp beni dersime yolladılar.

    koridorlardan geçerken ilk defa korkmuyordum, kuş gibiydim. birkaç gün sonra abi kardeş gibi olduğumuz fransızca öğretmenimiz "seninle biraz konuşmak istiyorum" dedi. beni kenara çekip "oğlum adnanın evini sen mi arıyorsun, adamı arayıp doğu lehçesiyle tehdit ediyorlarmış, eğer sen yaptırıyorsan vazgeç, geceleri korkudan uyuyamıyormuş" dedi. "hocam valla bilgim yok, ailem onu mahkemeye verdi, başka da bir şey bilmiyorum"dedim. gerçekten de bilmiyordum ve adnanın sıkıştırılacağı son yer mahremi değildi.

    birkaç gün sonra okula bir mit çalışanı geldi ve adnanla görüştü. ona okulda pkk'lı öğrenciler olduğuyla ilgili bilgi sahibi olup olmadığı soruldu. kimlik doğrulaması istediği taktirde merkezde, çalışanın kimliğini bildiğiyle ilgili evrak imzalaması gerektiği söylendi, adnan bunu kabul etmedi ve bu tür öğrencilerle ilgili bilgisi olmadığını itiraf etti. ülkücü adnan kuzuya dönmüştü. birkaç ay sonra düz bir okula, düz bir matematik öğretmeni olarak tayini çıktı ve ben de hayatımdan çıktığını sandım fakat son bir kez daha karşılaşacaktık.

    üniversite 2. sınıfta ailemi görmek için istanbul'dan ankara'ya gelmiştim. artık 1.83 boyunda, 80 kg, fiziksel gelişimini tamamlamış, kendi çapında sporla uğraşan, enerji ve güç anlamında zirvede olan bir gençtim. herzamanki gibi lise tayfasıyla sakarya'da buluşup bira içmiştik. ben akşamları evde olayım, ayıp olmasın diye erken kalktım. ankara'yı bilenler bilir, ankaray girişlerini alt geçit olarak kullanmak zaman kazandırır. ben de sakarya girişinden girip ykm çıkışından dolmuş durağına seyirtiyordum ki o kel kafayı gördüm. görür görmez tanıdım, evet adnandi, elinden bir çocuğu tutuyordu, ortaokul yaşlarında bir çocuk... bana eziyet ettiği yaşlarda olduğum yaşlarda bir çocuk... takip etmeye başladım, yer altı çarşısını geziyorlardı. bir vitrini incelemek için durduklarında ben de durdum. sonra nedendir adnan gayri ihtiyari arkasına baktı ve göz göze geldik. 4-5 yıl içinde yaşlanmıştı, çökmüştü gözleri. o da beni tanıdı, bana yaptıkları geçti aklından ve benim ona ve çocuğuna yapabileceklerim; o anda o kadar acizdi ki... gözlerini indirip elinden tuttuğu çocuğu işaret etti gözleriyle, bir şey yapmayayım diye. "ben de onun kadardım lan" dedim, ama içimden dedim, dönüp gittim çünkü babamdan adamlık öğrenmiştim.

    böyle bir şeyi neden yazma gereği hissettim çünkü o çocuğun uğradığı gibi şiddete uğradım, çünkü ailemin eti senin kemiği benim anlayışından dolayı altı yıl okula nefret ederek gittim. umarım bir baban vardır çocuk ve babalar bazı anlarda inanılmaz güçlüdür ve o öğretmen müsveddesi o gücü kemiklerinin derinliklerine kadar hisseder...
424 entry daha
hesabın var mı? giriş yap