13 entry daha
  • yunanca bakla horani'yi "ba k la mevsiminde hürriyet" diye çevire- biliriz. lstanbul'da bakla horani 1979 yılında hala uygulanıyordu. ondan sonrasını bilmiyorum.
    baküs sefahat alemleri öğrencilerden saklanan bu ba k la horani'de neler oluyordu?
    bu, istanbul'un ve rum yeralt ı dünyasının gerçek bir sef a hat ale-galata, yeryüzünün merkezi miydi. bu eğlence 1600 yı l larında da tatavla'da, daha burası bir semt hali- ne gelmeden de ay n ı yerde yapı l ıyordu.
    tatavla semt i nin küçük burjuvazisi yıll arca bu sefahat alemini kabul ediyor, üstelik aya dimit r i kilis esi'nin önünde cereyan eden bu alemi kilis e de hoşgörü ile karşı l ıyordu. her şeye rağmen, istanbu l 'un küçük burjuvazisi de, ar i stokrasisi de bakla horani'ye kat ı lmak için uygun bir yol buluyordu.
    küçük burjuvalar küçük burjuvalar bakla horani'nin tadım çıkarmak için, panayırın yapıldığı tatavla meydanındaki akrabalarının evlerine toplanıyorlar, kapa- lı pencereler ve perdeler arkasından, yapılan sef a hat alemlerini seyrediyor- lardı.
    büyük aristokratlar panay ı r ı pera'nın ve et r afında k i banliyölerin aristokrat kesimi de küçümsemiyordu. çif t atlı arabalarda ve tahtırevanlarla eğlencenin tadım çıkartıyor ve panayıra özel bir hava kat ı yorlardı.
    aristokratların bu görkemli geçit alay ı , şenliğe katılanların özel ola- rak bırakt ı ğı dar bir yoldan ağır bir tempo il e il erliyordu.
    böylece bu sef a hat alemi içinde olanlar, önemli kişiler tarafından gururla, belki de kıskançlıkla seyredilme zevkine varıyorlardı. seyredenler bu sef a hat alemine açıkça kat ı l amadı k ları için cemiyet hayatının alışılmış edepli aşırı l ı k lar ı yla yetiniyorlardı.
    [ ..
    .. ] mantıklı bir yanıt bakla horani kadar aleni yapılan bir rezalete karşı genç kaf a larda doğan merak ve arzuyu sust u r m ak çok zordu.
    öğretmenlerimiz hürriyet aşkını ve tabiatın sırlarım keşfetmemiz için bizi teşvik ediyorlardı. biz de bu öğüdü genişleterek cemiyetin sırları- m da öğrenmek ist i yorduk.
    bakla horani sım beni kışkırtıyor, on dört yaşımda olmama rağ- men bunu çözmem gerektiğini düşünüyordum. yalnız olmamak için okul-biz istanbullul a r böyleyiz!
    39 da aynı sırada oturduğum yorgo frangopulos'u kandırdım, birlikte neler yapı l dığını görmek için bakla horani'ye git m eye karar verdi k .
    yorgo'ya, "ok u l müdürüne bir sım çözmek için peder zotos'a gide- ceğimizi söyleyeceğim" demiş ve "öğret m enlerimizin söylediği gibi, bizim için hiçbir şey sır olarak kalmamalıdır" diye eklemiştim.
    bu yanıt onu kandırmaya yetti ...
    yorgo'y l a bakl a hor a ni macer a mız erkenden yola çı k t ı k.
    haliç vapur u yla karşı sahile geçtik. kasımpaşa'daki mezarlıklar ara- sından yürüyerek o büyük yokuştan pera'ya yöneldik. pera palas'a vanp oradan tatavla'ya kadar yürüdük. epey uzun bir yol kat etmiştik.
    aya dimitri'nin önündeki meydanda manzarayı gördük:
    kocaman bıyıkları, gösterişli tespihleri ve açık yakalarıyla, kuşak- ları peşlerinden sürüklenen birbirlerine yaslanmış sarhoşlar, sır t ta taşı- nan bir laternanın peşinden gidiyorlardı. later n ayı taşıyanın arkasından yürüyen biri laternanın kolunu çev i riyordu. later n ada bildiğimiz bir par- ça çalınıyordu. bugün bu tür parçalara rebetika diyor u z. arkadan aynı şe- kilde sarhoşlar geliyordu, bir eğlenceden çok cenaze alayında yürür gibiy- diler!
    abanoz'un kapı l arında gördüğümüz kızlar ti pinde, hat t a daha da ar- sızlarından bir gr u p, atlara binmiş amazonlar ı taklit ediyorlardı.
    bacakları, yırt ı k pantolonlarından görünüyordu. (evet, o zamanlar akla hayale sığmayan bir şey, erkek pantolonu giyiyorlardı.) ellerindeki ha- v u ç ve hıyarlarla edepsiz hareketler yapıyor ya da bunları erkekmiş gibi pan- tolonların ön kısmından gösteriyorlardı. birlikte yürüyen pezeven k ler de on l ara yardımcı oluyorlardı.
    bunlara benzeyen başka gruplar, bunlara benzeyen hareketler ...
    hepsi bu kadardı.
    sonunda bu gruplar taver n alarda veya çimenlerin üstünde sef a hat al emlerini tamamlıyorlardı. bu çimenlerde kusmuk ve daha beter şeyler de bulunuyordu.
    her neyse, memnun ayr ı ldık, sım çözmüştü k . yaşasın!
    galata, yeryüzünün merkezi az ka lsın bize aferin diyeceklerdi!
    er t esi sabah okulun bahçesinde yapı l an duadan sonra, çok ciddi olan baş hadememiz bay dimitriadis gelip okul müdürünün odasında bek- lendiğimizi bildirdi.
    oraya doğr u yürürken elimden geldiği kadar arkadaşımı sakin l eştir- meye çalışt ı m ve çek i ne çekine müdürün görkemli yazıhanesine girdik.
    odanın dibinde bulunan yazıhanenin arkasında eski müdürlerin resimleri vardı. bunların çoğu piskopostu. masa, müdürü daha saygı uyandırıcı kıl- mak için, odadan daha yüksek bir yerde bulunuyordu. resimlerdeki eski müdürlerin cüppeleri koyu renkteydi, perdeler de öyle. her şey kapkaray- dı ... zavallı öğrenciyi korkutmak için ne gerekiyorsa yapılmıştı.
    "hazır ol" vaziyetinde dur u p, müdürün suçlamasını bekliyorduk.
    "dün niye gelmediniz?" diye sordu soğukkan l ılı k la. yanıtlamadan evvel müdürün yüzüne kaçamak bir bak ı ş attım. mucize! hemen rahatladım!
    okulu titreten müdürümüz, bıyık alt ı ndan bir gü l ümsemeyi sa k lamaya ça- lışıyordu ... bu bana yetti!
    cesaretlenerek okulda bize öğrett i k leri "her sorunu araşt ı rarak çöz- me" metoduna uyarak bakla horani'ye gittiğimizi söyledim, sonra da ora- da gördüklerimizi uygun bir şekilde anlat t ı m ...
    - tamam! gidiniz ...
    müdürün bu yanıt ı yorgo'yu ve bütün oku l u şaşırtt ı . herkes dayak yememizi bekliyordu.

    kaynak
    haris spataris - biz ıstanbullular boyleyiz fenerden anılar 1906-1922 kitap yayınevi
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap