9 entry daha
  • temelde her türlü yaftanın nazikçe üzerine yapışabileceği bir adamken, aslında gösterdiği yerin kutup noktalarına güdümlülüğü marifet sayan başka kişilerin başka paradigmalarda gösterdiği ve gördüğü yer olmasına rağmen aslında hiçbir şekilde yaftalanamayan bir adam olup çıkıyor paul feyerabend. bunu izninizle bir örnekle şenlendirmek isterim: ii. dünya savaşı'nda nazi ordusunda görev yapmış olan feyerabend'ın "nazizmi lanetlemek çok kolaydır ama nazizmi mümkün kılan da işte bu kendini haklı gören kat'i tavırdır" [1] deyişi üzerinden yaftalama sekansının işleyebilmesi çok kolaydır, temelde büyük bir obnixum obnoxium ("sabit kötü") göze çarpar: nazizm. ve bu obnixum obnoxium'un tanımlanmasının da dahil olduğu bütün "kendini haklı gören kat'i yaklaşımlar"ın doğasında ne varsa, en nihayetinde onları var eden "kat'i yaklaşımlar"ın doğasında da o var. bu kaçınılmaz bir yargı müessesesidir; insanların buradaki temel gereksinimi sadece paradigmaları ölçüsünde belli değer yargıları oluşturup onlara göre bir düşün dünyası şekillendirmektir: nazizmin zihinlerde yerilmesi ve buna ek / doğal olarak yenilmesi paradigmanın sonucudur; bu egemen zihin yapısının baskın çıkan kabullerinin bir sonucudur: tanrı'ya benzer insan burada; yeni bir paradigmaya ihtiyacı yoktur ve n sayıda yaftalamayı yerine oturttuğu değerler sisteminde sıraladıkça sıralar, artık ucunu kaçırsa da bir her bir karesi evvelce belirlenmiş bir kader ağını oluşturmuş olur. böyle bir durumda evet paul feyerabend bir nazizm yanlısıdır!

    o halde bu yaklaşımla feyerabend'ın bilime karşı tutumunu incelersek, yine göreceğiz ki, bu düşün adamı "bilime karşı olan" biri olamaz. against method: outline of an anarchistic theory of knowledge adlı eserinin [2] önsözünde de belirttiği gibi "bilim, ideolojilerden ve topluluklardan korunmalıdır; buna mukabil demokratik topluluklar da bilimden korunmalıdır" (p.viii) çünkü yukarıda kabaca üzerinden geçtiğim gibi, baskın kabuller bütününün yani paradigmaların her daim nazi subayı kılacağı feyerabend'ın baktığı yerden hareketle, bilim de kimi yığınların yönlendirmesiyle varılacak yeni zeminlerde bilim bilim olmaktan, demokratik topluluk da demokratik topluluk olmaktan çıkar. feyerabend şunu da ekliyor önsözde "-dile getirdiği bu korunma ihtiyacından- şu anlaşılmamalı ki bilimadamları, felsefe eğitiminden yarar sağlayamaz ve insan(cıl)lık bilimlerden hiç yararlanmamıştır / yararlanamayacaktır. yararlar zorla yüklenmemeli; yararlar eleştirilebilmeli..." (p.viii) ilk paragraftaki husustan hareketle söylememiz gerekirse: yarar mekanizmasının gerektirdiği yararın kendisinin sabit ve değişmez olduğunun bilinçlere yerleştirildiği bir ortamda insan düşüncesinin sapiens / prudens niteliği bir yerden sonra tümüyle körelebilir, o vakit varılacak yer homo insipiens'liğin göbeğidir. çünkü baskın kabuller bütünü / paradigma, isterse bütün büyük değerleri, erdemleri diline dolamış olsun, en nihayetinde bir insanın bile kritik süzgecinden geçmiyorsa, yeniden değerlendirmeye ve yeniden inşaya izin vermez. paradigmanın iflası anlaşılamaz; çünkü paradigmanın iflasında da paradigmanın kendi öngörülerinin / tanımlamalarının sonuçları görülmüş olur.

    insan nereye varmak istiyorsa, oradan bir şeyler çıkarıyor: nietzsche'nin "değerleri yeniden değerlendir" nasihatinde de benzer bir yaklaşımı görüyoruz. ecce homo'da "yeni putlar yapmıyorum... putları alaşağı etmek - bu benim sanatımın bir kısmında varlık kazanmaya başlar. bütünüyle yalandan ideal bir dünya keşfedildiği oranda onun değerinin, manasının, hakikatinin gerçekliğinden mahrum kalınmış olunur." [3] derken aslında feyerabend'ın "against method"unu öngörür gibidir. zira temelde bilimin tanımında kat'i tartışma ve yeni fikirler ortaya atabilme hakkı saklı bulunmasına rağmen, ondaki baskıcılık baskın çıkarak bu ikisini öldürebilmektedir: zira bilimin temelde peşinden koştuğu şey ideallerin dünyası değil midir? s. aslan ve a. yılmaz'ın ortak makalesinde şöyle deniyor: "paul feyerabend’e göre bilimin tanımında kesin tartışma ve düşünce özgürlüğü olmasına karşın yaşamda bunun tam tersinin ortaya çıktığı, bilimin baskıcı bir otorite işlevine sahip olduğu görülmektedir. çünkü ona göre bilim de bir ideolojidir ve diğer ideolojilere göre bir üstünlüğü yoktur. feyerabend, bilimin 17. ve 18. yüzyıllarda önemli hizmetler sağladığını ve insanın özgürleşimine katkılar yaptığını kabul etmektedir. ama bu durum artık geçerli değildir; aksine, bilim anlayış ve uygulaması özgürleşmenin önünde bir engel konumuna gelmiştir. bilimin temeli, önermelerin dış gerçekliği temsil eden doğrular olduğudur. halbuki feyerabend’e göre dış gerçeklik ile kuram arasında bir temsil yoktur ve bilimin değinilen temel çıkış noktası bir dogmatizmden başka bir şey değildir." [4]

    o halde yeniden değerlendirilmeye tabi tutulmamış değerlerin baskıcılığına karşı bir adamın "yararların zorla yüklenmesi"nden duyduğu şikayeti görüyoruz; feyerabend'ın bu yaklaşımından hareketle francis bacon'ın schematize ettiği idolleri (#11239026) yeniden ele almak gerekebilir.

    feyerabend, kendisinden yararlandığım eserinin ingilizce edisyonunun üçüncü baskısına yazmış olduğu önsözde, eserinin çince edisyonunun önsözüne yazmış olduğu şu şeyi anımsatıyor: "bu kitabı yazmaktaki temel neden, insancıllıktır, entelektüellik değil. insanlara yardım etmek istedim, 'bilgiyi artırmak' değil." (p.xii) zaten her idol ve ideoloji karşıtlığı da benzer bir amaç gütmez mi? yazıcı, yazar "insan"a yaklaşmak ister.

    notlar:

    [1] j. horgan, bilimin sonu, sf.80, gelenek yay., 2003.
    [2] burada paul k. feyerabend, against method: outline of an anarchistic theory of knowledge, pub. verso, 1993 (isbn 0860916464) künyeli edisyondan yararlanıyorum.
    [3] burada f. w. nietzsche, ecce homo: how to become what you are, oxford university press, 2007 (isbn 019283228x) künyeli edisyondan yararlanıyorum.
    [4] s. aslan - a. yılmaz, modernizme bir başkaldiri projesi olarak postmodernizm, c.ü. iktisadi ve idari bilimler dergisi, cilt 2, sayı 2, sf.11.
36 entry daha
hesabın var mı? giriş yap