807 entry daha
  • burası akademik bir diyar olmadığı için ayaküstü iki üç şey de ben sallayayım:

    bir kere bir toplumun aydınlanmasını bir kişi başarmaz.

    aydınlanma süreci avrupa kültürlerine has bir olgu olarak ortaya çıkmıştır. avrupa medeniyeti parçası olmayan toplumların da "aydınlandığı" zaten tartışmalı bir konu. ayrıca unutmayalım ki post-modernite ile haşır neşir olduğumuzdan beri modernitenin temeli olan aydınlanmanın da incik incik edildiği bir dönemi yaşıyoruz.

    avrupa'da da aydınlanma, yukarıdan bir liderin demesi ile olmamıştır, kendi iç tartışmaları içerisinde bilinçlenen toplumların ürettiği sosyal beklentiler çerçevesinde mevcut iktidarlara yüzyıllar süren isyanlar vesilesi ile olmuştur. kıvamına gelene kadar yer yer süreç ilerlemiş, yer yer gerilemiştir.

    hiçbir iktidar gelip aydınlanın ulan köylüler diye avrupalıları aydınlatmamıştır. avrupalılar'ın yarattığı medeniyet, özgün coğrafi koşulları, kıtalarındaki siyasal düzenin herkesi birbiri ile içli dışlı yapması, iletişim halinde tutması, çeşit çeşit "transnational" kurumların (mesela kilise) devletleri aşan otoritelere sahip olması orada ortak bir tecrübe yaratmıştır.aydınlanma bu sebeple avrupa dünyasının ve avrupalı kolonistlerin yerleştiği diyarların (amerika) tarihsel bir tecrübesidir.
    "karanlık" devirlerini ortak yaşadıkları gibi aydınlanma mücadelelerini de birbirlerinin ortak tecrübeleri üzerine değerlendirmeler yaparak yaşamışlardır. tartışmalar bütün kıtayı kapsamış, ispanya'da yazılana polonya'daki düşünür cevap vererek ilerlemiştir.

    örneğin çin veya osmanlı medeniyetleri oldukça kozmopolit olmalarına rağmen kendi içinde pişen "kapalı sistemler" şeklinde işlemişlerdir (bence). fakat avrupa böyle bir coğrafya olmamıştır. avrupa'da harmoni değil iç içe olmaktan gelen çatışma ön planda olmuştur. harmoni barış yarattığı gibi toplumların inovatif kapasitesine de sınırlandırma getirmiştir (istikrar ve otoriter yönetim: yüce devletimiz doğrusunu yapar).
    avrupa'daki çatışma, yıkım riski getirdiği gibi (savaş tarihinde avrupa'nın kimse yanından geçemez) inovatif dönüşüm ve risk karşısında esnek düzen kurma (örneğin anayasa, demokrasi) motivasyonunu yaratmıştır.

    peki aydınlanma tartışmalarını bu halk neden yapmıştır? işte buraya gelmeden önce çok önemli asıl ayrı bi dönem var. aydınlanma dediğimiz büyük ölçüde 18.yüzyıl süreçleridir ve genel tarih anlatısında 19.yüzyıl endüstri devrimi ile birlikte moderniteyi alır 2.dünya savaşı sonrası dünyaya kadar götürür.

    fakat dananın kuyruğu avrupa'da asıl reformation denilen dönemde kopmuştur. 16.yy'de osmanlı viyana kapılarıyla uğraşırken, avrupalılar (önceki yüzyılların da hussitizm (bkz: jan hus) gibi bir takım heretic inançlarından beslenerek) kıtada kilise vesilesi ile oluşmuş entelektüel ortamın tartışmasına girişmişlerdir.

    bizim tarihçiliğimizde kiliseyi, skolastizmi paso gömüyoruz. fakat o gömdüğümüz kilise kurumu avrupa'da transnational, yerel feodal otoritelerin kontrolünden bağımsız bir entelektüel tartışma ortamını da yaratandır.
    bu tartışma ortamı kıtanın büyümesi ile birlikte yenilikçi fikirlerin isyanına kadar gitmiştir. kilisenin içindeki bu tartışmaya soylulardan köylülere herkes dahil olmuştur.
    örneğin osmanlı'da fikir dünyası okumuş elitlerin sahasıdır, halk olaya dahil olmaz. bu bağlamda osmanlı avrupa'ya kıyasla çok çok çok daha elitisttir, monşerdir. osmanlı'da halkın anlamadığı dili kullanmak bir statü göstergesidir, avrupa'da ise aydın kesim halka ulaşmak için yüzyıllarca çaba vermiştir. avrupa'da incil'in yerel dillere çevrilmesi mücadelesi buna en büyük örnektir.

    avrupa dinin abzürditesini bu dönemde açık açık tartışmış, işin ayarı kaçınca neredeyse yüzyıl savaşlar yapılmış, kan dökülmüş ( mesela 30
    yıl savaşlarında alman coğrafyasının ciddi bir bölümü ölmüştür), başka mezhebe (dine değil bak, mezhebe) geçene feci şeyler yapılmıştır (ingiltere'de protestan vs katolik çatışması çok kanlıdır). en sonunda bu kadar yıkım ve iç içe geçen mezheplerden sonra orta yol bulunmuş, toleranslı sistemler kurulmuş, vatandaşlık ön plana çıkmış ve reformasyon geride bırakılmıştır.
    işte avrupa aydınlanmayı halkın ve dinin kendi iç tartışmalarından çok daha evrimleşmiş, gelişmiş şekilde çıkması ile yaşamıştır. hristiyanlık reformasyondan sonra aynı hristiyanlık olmamıştır. çok daha açık bir tartışma zemini sunar hale gelmiştir. hristiyanlıkta günlük hayat çok yeni formatlar edinmiştir.

    ne demiştik? aydınlanma tepeden dayatma ile olmaz. aydınlanma avrupa'da halkın eski düzene kendi mantığı ile isyanı çerçevesinde olunca başarılı olmuştur. e halkın çoğunluğunu kontrol eden dominant kimlik din üzerinden şekilleniyor. kısaca, avrupa toplumu en temel koduna çok önemli bir format attığı için yeni dönüşümlerin önü açılmıştır. aydınlanma ancak bundan sonra kitlesel seviyede mümkün olmuştur.

    islam dini ise 1400 yıl önceki genişlemeci, işgalci, ganimet hesabı yapan bir yağmacı savaş ideolojisi olma özelliğinden hiçbir şey kaybetmedi.
    islam içinde antik yunan felsefesinden de beslenme sayesinde ilk 2-3 yüzyılda muazzam önemli tartışmalar olmuş, bu tartışmaları da gelenekselci ekoller((bkz: ashari)) abbasi rejiminin politik merkezileştirme çabası dolayısı ile domine etmişlerdir. mütezila gibi rasyonalist hareketler dinsizlik ile eşleştirilir hale gelmiş ve yok edilmiştir.
    o günden beri islam felsele ile, mantık ile değil usül ile fıkıh ile uğraşır. daha derin meseleler de sufi tarikatlara paslanıp kamusal-rasyonel tartışma sahasından çıkmıştır. dolayısı ile islam toplumları, islam'ın önemli bir iç dönüşüm geçirmemesinin ürünüdür. 1400 yıldır en büyük gündem kim kimle nerede nasıl seks yapabilir, cinselliğini nasıl yaşayabilir üzerine kuruludur. bütün sosyal hayat organizasyonu bunun üzerine kurulur. bugün akp-mhp iktidarının temelinde de bu vardır.

    he, cumhuriyet devrimi çok önemli atılımlar yapıp belki önemli dönüşümlerin önünü açmıştır. ancak rejim kendini bu din diyarında güvenceye almak için başka dogmalara, tabulara, kendi kemalizm dinine dönüşmüştür. bu sebeple islamcı kesim dönüşemediği gibi türkiye'de seküler kesim de “aydınlanmanın” değerlerine pek de yakın değildir. kemalizm bir aydınlanma hareket değil, kendi başına ayrı bir kişi kültü ve din haline gelmiştir.
    dolayısı ile türkiye'de bir aydınlanma mücadelesi değil, kemalist din ve islamcı din mücadelesi vardır (çok kabaca abartarak söylüyorum), dini kimlik mücadelesi vardır.
831 entry daha
hesabın var mı? giriş yap