53 entry daha
  • filmi izlemeden önce sözlükten bi yorumlara bakayım dedim, ama tek arkadaşın yaptığı yorumdan başka bir eleştiri bulamamış olmak beni çok üzdü.
    benim bildiğim sözlük kritik yapar, bilgilendiricidir, kutsal bilgi kaynağı olma sıfatını boşuna hak etmemiştir...
    ama bu filmden bir haber olanları gördükçe bunu bir kez daha düşünmeye başladım.

    film imdb'den 8.0 küsür almış, ama orda da izleyenler belli, o oyların çoğu ruslardan gelmiştir,
    nasıl bizim türk filmlerimizin 8.0- 9.0 almalarına karşın "en iyi filmler" listesine giremeyip de sadece bölgesel ve yöresel kalmışsa,
    ne yazık ki bu filmin başına da bu gelmiş! hem de hiç hak etmediği halde!!!

    filmin gösterime girmesi üzerinden 1.5 sene geçmiş, ama ne yazık ki,
    ne sözlükte ne başka bi yerde kendisinden doğru düzgün bahsedilmediğini gördüğümde, saçma sapan,
    klişe manyağı olmuş hollywood filmlerine olan hayranlığımızın ve bağlılığımızın (hadi alışkanlık olsun) ne ölçüde olduğunu bir kere daha idrak etmemi sağladı...

    filmimiz 2.5 saat sürüyor, ama bu süre içinde yapılan sorgulamalar, ön yargılar, espriler, öz eleştiriler, valla ne diyeyim,
    uzun zamandır bir filmde bu kadar bolluk ve bereket görmedim.

    konusu çok basit, üvey babasını öldürmekle suçlanan bir gencin jürinin elinde olan kaderi ve jürinin film boyunca gencin lehinde ve aleyhinde ürettiği argümanları ve karasızlıkları.

    senaryo belki başka bir filmden esinlenmiş olsa da, asıl o senaryonun işlenişi ve kurgusundaki pürüzsüzlük filme aşık olmadı sağladı.
    bu şaheseri izledikten sonra bir kez daha insan oğlunun aslında ne kadar yanarlı dönerli, kaypak ve çıkarcı olduğunu,
    iyilik, merhamet, vicdan gibi kavramları da kendi çıkarlarıyla çelişmediği ana kadar acınası bi halde koruduklarına şahit oldum ve insan olduğumdan utandım.

    vicdan, doğrudan yana olma ve çıkar çatışması daha iyi nasıl anlatılabilirdi diye düşünmekteyim,
    hele filmin bir sahnesinde herkesin "ya, vicdanlı olmak erdemdir, bu duyguyu taşımaktan onur duyarım, ama benimde bir hayatım var" diyerek,
    o pis ve aslında insani hiçbir temeli olmayan savunma mekanizmalarının birden bire parlayı vermesi tüylerimi ürpertti,
    o da yetmedi, kafamı deve kuşları gibi toprağa gömme isteği uyandırdı.

    yüzümüzdeki maskeler sıkıştığımız zamanlarda nasılda istemsizce düşebiliyor, nasıl bu kadar aşağılık olabiliriz,
    hani insanı diğer canlılardan ayıran bir vasfımız vardı;(erdem) nerde…

    o masa etrafındaki 12 kişinin, her defasında bir tokat yiyerek nasıl sersemlediklerini,
    aslında sahiplenmiş oldukları düşünceleri iyice etüt etmeden kabul etmiş olduklarını ve doğrulukları hayatın özünde aramak yerine,
    gündelik hayatın sıradan detaylarının ardında aramalarının ne kadarda boş ve geçersiz olduğunu göstererek beni olduğum yere çiviledi bu sanat eseri…
79 entry daha
hesabın var mı? giriş yap