2186 entry daha
  • doğum günleri ve doğum günlerini kutlama merasimi zihnimde oturtamadığım bir konsept. neden doğum günlerimizi kutluyor, bu güne özel bir anlam ithaf ediyoruz. bu sözde geleneğin tarihi nasıl ve nerede başlıyor? neden hepimiz benzer şekillerde kutluyoruz? neden pasta ile, ve neden üstüne mum dikerek? * «not: bu yazı gidişatı dolayısı ve doğası gereği kendisini doğum günü yalnızlığına bağlayacaktır.»

    1)birçok şeyin miladı olduğu gibi, bu da antik mısır'da başlıyor. antik mısır'da firavunlar taç giydiklerinde tanrılara dönüştükleri düşünülüyormuş. bu ilahi tesis, bir nevi terfi alma, taç giyme tarihlerini dünyaya doğuşlarından çok daha önemli kılma eğiliminde. araştırmacılar, firavun'un doğum gününe dair ilk bilinen bahsin kutsal kitap'ta geçtiğini (m.ö. 3.000 civarında) belirtse dahi, tarihi mısırbilimcisi james hoffmeier, bu konunun taç giyme tarihi olduğuna inanıyor, çünkü bu, firavun'un tanrı olarak "doğumu" olacaktı. ve bu kutsal doğum, nitekim sıradan ve dünyevi olmayan bir merasimdi. * «insanlar doğarlar ve ölürler. peki ya tanrılar?»

    2)milatların kuyruğunda, mısırın ardından, geleneği sürdüren yunanlar geliyor. dikkat ettiyseniz sıralama mısır-yunan-roma şeklinde gidiyor. her neyse, konu bu değil. bu geleneği benimseyen yunanlılar, bu kutlama merasimine pasta ekliyor. tabii bu pastalar günümüzdekileri çağrıştıran, anımsatan türden değil. tanrı olarak doğmasalar da, doğan tanrılarına bu merasim ile tekliflerle gitmiş yunanlar. ay şeklinde bir kek, ve bu ayın ışığını temsil eden pasta üstüne mumlar, ay tanrıçası artemis'e ithaf etmişler ve bu mumlar her yandığında- ayda parlar imiş. artemis'in ışığına, ışıklı bir kutlama.

    3)hristiyan kilisesinin bundan payını almama olasılığı yok tahmin edersiniz ki. her ne kadar başlarda bu kutlamayı pagan ritüeli olarak kabul edip yok saysalar dahi 4.yüzyılda isa'nın doğumunu kutlamalarıyla bu durum değişti. mesih'in doğuşu ve kurtuluş!* «tanrılar da doğar mı bizler gibi?»

    4)bizler de doğarız tanrılar gibi diyen romalılar tarihte ilahi figür olmayan kişilerin de doğum gününün kutlandığı ilk uygarlık. birazdan değineceğim insandoğan olmanın farkındalığına erişen ilk güruh, biz de doğduk ve biz de varız. sizin kadar önem arz etmese dahi. bilhassa biz kadınlar, 12.yy'a kadar bu kutlamalardan nasibimizi alamadık zira yalnızca erkeklerin doğum günleri kutlanıyordu.

    5)artık git gide yaygınlaşan bu kutlamalar, şu anda olduğu modern halini 18.yüzyıl civarlarında, almanya'da öncü haline geldi. bu gelenek daha çok çocukların yaş almasını kutlama adınaydı ve pastanın üstüne yaşları kadar mum ekleyerek, yaş almalarını kutladılar. çocuklar, geleceğe dair dileklerini mumları üfleyerek kutluyordu. *

    6)her ne kadar yaygınlaşan bir gelenek haline gelse de doğum günü kutlama merasimleri, genellikle yapılan pastanın maliyeti nedeni ile yalnızca sosyoekonomik koşulları üst seviyede olan, varlıklı aileler yapabilirdi bu kutlamaları. ta ki sanayi devriminin nimetleri peydah olana dek. bu noktada artık pasta malzemeleri çok daha kolay erişebilir ve nispeten uygun fiyatlıydı. ayrıca fırınlarda olan taşıma bandının gelişmesi sebebiyle önceden yapılmış pastaların satışı piyasa açıldı. doğum günü pastaları pazar yerlerinde halka sunuldu.

    7) artık tüm dünyaya yayılan bu merasim günümüzdeki halini aldı. fakat bizden bağımsız doğum günlerine farklı anlamlar atfeden bazı toplumlar da yok değil. farklı anlamlar; farklı kutlama şekillerini de beraberinde getirir. örneğin: japonya, ocak ayının ikinci pazartesi gününü "coming of age day" olarak kutlar ve geçen yıl 20 yaşına giren herkes adına bir etkinlik düzenler, çünkü bu simgesel olarak yetişkinliğe geçişlerini yahut olgunluğa ilk adımın temsiliyatıdır. yahudi erkek ve kız çocukları, hangi yahudi disiplinini takip ettiklerine bağlı olarak 12. veya 13. doğum günlerinde bir mitzvah (bar ve bat) yaparlar. bu reşit olduklarının temsilidir. bu ve bunlara benzer bağımsız kutlama yapan diğer ülkelerin sayısı da küçümsenebilir değil. `:brezilya'da ilginç kulak çekme şeysi var. yaşın kadar kulağın çekiliyor.`

    ----------------------

    «» velhasıl, işin özcesine gelecek olursak «» - bu başlıkta ve kendi sosyal çevremde de gözlemlediğim, hatta beni bu satırları yazmaya iten (bkz: itki) doğum günü depresyonu. tüm günler içinde, hayatımızın içinde bu kadar yaygın olan bu ritüeli araştırmak daha önce aklımın ucundan geçmemişti. motifleri ve sebepleri hakkında yorumlamalarım vardı lakin tarihini öğrenerek bu depresyon durumu pekişti. peki ya neden? `neden doğum günlerinde fahiş bir yalnızlık hissetme durumu gözlemliyoruz?`

    insandoğan olmanın sıradanlığının yüzümüze çarpma durumu ile. tanrıdoğan olmanın arzusunun benliğimizde vuku bulamama sebebi ile. doğduğumuz günün, bizi var eden kendimizce önem arz eden bu günün, herhangi öteki bir günden farkının olmamasının idraki ile. varlığımızı özel kılacağını düşündüğümüz insanların eksikliğini hissetmemiz ile. ne var yahu, alt tarafı biz doğduk, doğurttuk, doğurduk.

    bugün 27. yaş günüm. benim için 27'de ölen club'ın old-school bir yansıması. (bkz: 27'ler kulübü) merhaba, aranıza katılamayacağım sanırım. gerçi bunun bir önemi yok. neden olsun ki?

    başlığa yazan ve kendi doğum gününü kutlayan herkesin girdisini sapık gibi okudum. insanlarda bu durumun yarattığı sancı ve yansımasında ortak bir şey buldum. tıpkı insanlık tarihinin süregeldiği yol gibi. önce tanrıların, ardından tanrıdoğanların, ardından toplumda adını var edenlerin, sonra ise bizlerin doğduğu bir gün. bu hiyerarşi sıralamasının zaten en sonunda olmak, akabinde kendi mini sosyal çevremizde dahi hatırlanmamak bize ne denli önemsiz olduğumuzu hatırlattı. oysa ki biz doğduk, varız, özeliz lan biz. değilsek de bari bu günde sahnede olalım, bugün de biz alkışlarla yaşayalım. değil mi? *

    sanırım değil. değil, hiç değil, çünkü bize armağan edildiğini düşündüğümüz bugün, dünün yarını, yarının dünü, birileri ile ya da değil, sevdiklerinle ya da değil, bir şekilde yüzümüze çarpacak. hatırlıyorum da en büyük yalnızlığımı kalabalık arkadaş grubumun olduğu sürpriz doğum günü partilerinde hissederdim. beni ve varlığımı anan, varlığımı bana uygun olacağını düşündükleri hediyelerle yücelten her şeyin içinde bir kaşıntı vardı- kaşıdığında geçmeyen. 29 kasım'ın gecesinde başlardı bu sızı kendini hissettirmeye. keşke yarını es geçsek. o telefonlar çalmasa, o mesajlar gelmese. hiç kasımın 30'u olmasa. varlığımın değil de hiçliğimin bir kutlaması olsa. <<herhangibirilik>>, <<herhangibirşeylik>>, <<herhangibiroluşluk>> durumu canımı sıkıyor.

    bugün ilk defa yalnızım. en azından bu saatlerde. kendi kendime söylüyorum, canım kalihora- iyi ki doğdun mu bilemem ama doğdun. varlığını mevcut koşullar altında sürdürdün. sevdin, sevildin, sayıldın, hor görüldün, dışlandın. en güzeli bu mevcudiyete alıştın. * bugün bu yalnızlığın sızısını ilk defa hissetmiyorum içimde, aksine hoş bir melankoli göğsümde. tek bir isteğim var, keşke şarabım olsaydı. onsuz da idare edeceğiz artık.

    sonbaharın son günü, varoluşumla bütün. «tüm tanrıdoğanlar kadar önemsiz, tüm insandoğanlar kadar sıradan benim gecedoğuşunu kutlarım. iyi ki varım, varoluşun tüm absürtlüğü ile her yılın bu gününün faniliğime adımı ile, sınırlı varlığım ve belirsiz geleceğimin çakışması ile, muhtemelen son günlerimde asla sahip olamayacağım eudaimonia ile, bireysel varoluşumun temel yalnızlığıyla yüzleşmesi ile, ölümün kaçınılmazlığı ile, doğum gününde, kutlamanın, bireyselliğinin gerçek bir ifadesi mi yoksa sadece toplumsal beklentilere uyum mu olduğunu düşünüp; kişisel gerçeklik ve toplumsal normlar arasındaki gerginliğin bende yarattığı izole olma hali ile, yine de bu kutlama eğilimine anlam bulma tezahürü ile, iyi ki doğdum. » ve tüm doğum günü yalnızları, iyi ki doğdunuz. *

    “what is hell? hell is oneself.
    hell is alone, the other figures in it
    merely projections. there is nothing to escape from
    and nothing to escape to. one is always alone.”
    ---- (bkz: t.s. eliot)
93 entry daha
hesabın var mı? giriş yap