79 entry daha
  • öncelikle şunu söylemek isterim. gitmeden önce madrid-barselona/ankara-istanbul benzetmesini yapanları duydum ve okudum. her ikisini de gördükten sonra, bu iki güzel şehre haksızlık yapmayın gidin soğuk bir duş alın bünyeyi rahatlatın diyorum.

    gitmeyi düşünenler için;
    en önemli şey olan iletişim için...gitmeden biraz ispanyolcaya bakmanızda fayda var diyorum. gündelik hayatta kullanılan kalıplar ve/veya kelimeler olsa bile yeterli. ingilizce soruma ispanyolca yanıt veren birçok ispanyolu yumuşatabilmek için bildiğim ispanyolca kelimeleri araya sokuşturmak zorunda kaldım çoğu zaman. kesinlikle çok yardımseverler ama kendi dillerini kullanma konusunda kararlılar genelde.

    madrid'te ulaşım inanılmaz kolay. havaalanına indiğiniz gibi turizm infodan birer adet şehir haritası ve metro planı almanız yeterli. bundan sonra isteseniz de kaybolmazsınız. zaten çoğu yer yürüme mesafesinde olsa bile, metroda belli istasyonlarda hat değiştirerek şehrin istediğiniz ucuna gidebiliyorsunuz. tabi insani koşullarda, istiflenmeyerek ve belli kurallar içerisinde. önemli bir fark.

    kaldığım hostel şehrin merkezi olan sol meydanı'na 200m mesafede çok temiz ve rahat bir yerdi. hostelde kalmayı planlıyorsanız ilk buraya bakın diğerleriyle zaman kaybetmeyin derim. kullananlardan epey yüksek notlar alması da bunu gösteriyor. http://bit.ly/9mbfie
    dediğim gibi puerta del sol dedikleri sol meydanı şehrin ana merkezi. bununla birlikte alışveriş, eğlence ve yeme-içme yerlerinin bulunduğu gran via bulvarı da görülmesi gereken yerlerden. özellikle gezmekten çok oraya buraya giderken yolunuzu buradan geçirip etrafı görebilirsiniz.

    öncelikli ihtiyaç olan beslenme için benim takıldığım noktalar şunlardı*.
    casa labra; güzel bir tapas restoranı. 19.yyda açılmış. özellikle mezgit kroketini öneririm. güzel biraları da mevcut.
    cofe commercial; madrid'in en meşhur cafelerinden birisi. içerisi çok güzel döşenmiş, eski zaman tren garlarındaki kafeteryaları hatırlattı bana. kahvesi * ve kruvasanı gayet güzeldi.
    cava baja, lavapies ve calle segovia'daki herhangi bir restorana oturabilirsiniz. yediğim yerlerin hepsi de gayet güzel işler çıkarmıştı. ama özellikle el arrozal'da paella ve el tigro'da tapas yiyebilirsiniz.
    hem birşeyler atıştırayım hem de güzel bir meydanda etrafı seyredeyim diyorsanız plaza mayor meydanındaki restoran ve kafeleri deneyebilirsiniz. haliyle fiyatlar ortalamaya göre biraz pahalı.
    ispanya'da kahvaltıda ne yaparsınız ne edersiniz diye sorduğumda chocolate con churros dediler hemen. bunun da asıl mekanı san gines chocolateria adında bir kafe. içerisi yine çok şık, belli ki eski ve köklü bir kültürü var kafenin. bunun olayı da, churros dedikleri yağda kızartılan hamur çubukların kakaoya batırılarak yenmesiymiş. mutlaka yenmeli demiyorum ama denenebilir.
    son olarak ernest hemingway'in de favorilerinden olan el botin adındaki restoran. dünyanın en eski restoranı olarak pazarlanıyor. 1725 yılında kurulmuş. benim gibi elinizi kolunuzu sallayarak giderseniz yer bulamayıp sadece ortamı görme şansınız olur. gitmeden önce rezervasyon yaptırmakta fayda var.

    gezilecek görülecek yerler ise;
    üç tane büyük müzeleri var. museo nacional del prado, museo thyssen bornemisza ve reina sofia. üçü için 17,6 €'ya ortak bilet alabiliyorsunuz. bu müzelere gitmeyi düşünüyorsanız mutlaka alınması gereken bir kombine. öncellikle metrelerce uzunluktaki kuyruklarda beklemiyorsunuz -ki bu kadar çok görülecek yeri olan bir şehirde zaman önemli- ayrıca tek tek almaya göre çok da ucuza geliyor.
    prado çok etkileyici bir müze. girişinden tutun da iç ortamı ve verilen hizmetleriyle dünya standartlarında bir müzede olduğunuzu hissettiriyor size. kombine biletle sadece daimi koleksiyonu görebiliyorsunuz. sadece kelimesi biraz gereksiz kalıyor aslında, çünkü bunun için bile saatlerinizi veya ilginize göre günlerinizi verebilirsiniz.
    reina sofia'da çok fazla zamanım olmadığı için aralardan bakınarak doğrudan guernica'ya gittim. tam olarak söylemek zor ama renk seçimlerinden, tablonun boyutlarından, picasso'nun figürleri yamultup değiştirip oynamasından mıdır bilemiyorum ama gerçekten çok etkileyici bir tablo. picasso'nun iç savaştan nasıl etkilenip neler vermek istediğini ilk fırsatta bir kitaptan bulup öğrenmek lazım. bir taraftan orjinal boyutuna bakıp diğer taraftan picasso'nun eskizlerinin evrimini görmek de ilginç bir deneyimdi. bu arada fotoğraf çekebiliyorsunuz, ancak tablonun bulunduğu odanın dışından.
    thyssen'de de reina'da olduğu gibi çok fazla zaman geçiremedim. ancak görülmesi gereken, van gogh, dali, matisse, monet gibi önemli isimlerin eserlerini bulabilirsiniz.
    parklar konusunda epey bir bonkör madrid. el retiro dedikleri şehrin merkezinde bulunan çok büyük bir parkları var. prado müzesine 5 dk. mesafede. fazladan bir gününüz var ise, burada geçirilebilir.
    templo de debod adında 1968 yılında mısır'ın ispanya'ya hediye ettiği bir mısır tapınağı var şehrin bir ucunda. etrafındaki park şehre hakim bir tepede. bunun için ve genelde parka takılan lokallerin ortamlarını görmek için gidilebilir.
    bu parka giderken şimdi tam olarak hatırlamadığım bir caddesinde las tablas adında bir barda lokal müzisyenlerin flamenko gösterisini izleyebilirsiniz. ben mi bulamadım bilemiyorum ama flamenkoyu beklediğim kadar pazarlamıyorlar. bir endülüs, sevilla ya da segovia kadar olamaz haliyle ama yine de fena bir flamenko gösterisi değildi.
    banco de espana'da bulunan madrid postane binası muhteşem görüntüsü ile en azından bir kere gece uğranması gereken yerlerden.

    ispanyollar keyif insanları olduklarından yemekleri de akşamın sonuna doğru saat 10 gibi başlayıp 12 gibi bitiriyorlar. eğlence hayatı da bu saatlerden sonra başlıyor. bar veya diskolara bu saatten önce gitmeniz durumunda madrid'in çok sıkıcı ve sakin bir gece yaşamı olduğunu düşünebilirsiniz. ama aslında durum böyle değil. tercihen 11den sonra biraz dinlenip 12 gibi barlara gidilebilir. barlar bizdeki gibi gürültü kaynağı müziğin olmadığı, insanların -genelde ispanyolların- bağırarak konuştuğu birşeyler içtikleri yerler. bunlar için plaza santa ana, calle principe ve huertas taraflarına gidebilirsiniz. bundan sonra genelde sabaha kadar süren eğlencelerin olduğu ve lokallerin takıldığı mekanlar içinse, arenal caddesinin üzerindeki joy eslava ve palacio gaviria en iyi alternatiflerden. bunların haricinde calle del barcelo'daki pacha da olabilir, ancak diğerlerine göre çok tavsiye etmiyorum.

    genel olarak madrid'in -başkent olmasından kaynaklı muhtemelen- barselona'ya göre daha ağırbaşlı daha sakin ve düzenli bir şehir olduğu kesin. buradan sonra barselona'ya gittiğinizde neden buraya asillerin ve kraliyet şehri dediklerini daha iyi görebiliyorsunuz. şehirde gitmeden önce söylenen güvenlikle ilgili herhangi bir sorunla karşılaşmadım. yanınızda taşıdığınız eşyanızı etrafta korumasız bırakmadıktan ve önlem olarak cüzdan telefon gibi kıymetli eşyalarınızı cepte taşımadıktan sonra-özellikle cepçiler konusunda forumlarda epey bir yazı var- hiçbir şey olmayacağına eminim. iyi tatiller!...
393 entry daha
hesabın var mı? giriş yap