1 entry daha
  • polonya'nın küçük ve şirin bir şehri. avrupa'nın tipik özelliklerinden biri olan eski kent (stare miasto) ve onun dışında büyüyen yeni kent imajı burada da karşınıza çıkıyor. kentte gezebileceğiniz yerler bu eski kentle sınırlı kalıyormuş gibi görünse de, büyük parklarına ve yürüme mesafesindeki göle de gidilebilir.

    kente ilk geldiğinizde başlıca sorun yemek yemek oluyor tabii ki. kendi yemeğinizi yapmak isteseniz de türkiye'deki gibi sebze ve meyveyi ucuza ve taze olarak bulmanız çok zor. kendilerine has yemekleri olsa da polonyalıların, daha çok fast food ağırlıklı bir menüleri var.

    orta yaşlı insanlar burada ingilizce bilmiyorlar, vücut dilinizi geliştirmek için büyük şans sizin için çünkü lehçe öğrenmeniz kısa süreçte ne yazık ki çok zor. bunun dışında hep kızlarının güzelliğinden dem vurulur kuzeydeki ülkeler için ama lublin'e gelirseniz durumun pek öyle olmadığını görebilirsiniz. erkeklerinden hiç laf açmıyorum bile. en ironik noktalardan biri, sarışın seven türk erkeğinin burada her sarışının saçını siyaha boyadığını görünce hayal kırıklığına uğrayacak olması. hepsi simsiyah saçlara sahip ama göz renklerini değiştiremiyorlar. mavi mavidir sonuçta.

    edit: lublin'de her yerde disko müziği çalıyor. takside, süpermarkette, küçük pastanelerde, her yerde. hiç lehçe müzik kulağınıza çalınmıyor mekanlarda. şehre ilk geldiğimde taksici sixpence none the richer'in bir şarkısını dinliyordu. lady gaga'nın şarkılarını bilmezdim artık kulağıma çalına çalına kendisini tanır oldum. ama işin en ironik kısmı, her yerde ingilizce parçalar çalınıyor olmasına rağmen, taksi şöförü dahil kimse ingilizce bilmiyor.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap