42 entry daha
  • --- yoğun şekilde spoiler ---

    elbette atlanan detaylar, değiştirilmiş sahneler mevcuttu. ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bugüne kadar yapılmış harry potter filmleri içinde kitaba sadık kalmak için en özen gösterilmiş, ayrıntılara gereken değerin en çok verildiği film olmuştur.

    öncelikle filmin başlangıcı gerektiği gibi, her şeyi geride bırakıp bilinmeyen sona yelken açma duygusunu iyi şekilde verdi. özellikle hermione'nin ailesinin hafızalarına dokunduğu sahne buna en iyi örnek olur.

    yedi potter sahnesinde(yoldaşlık üyelerince çok özlü iksir ile harry potter kılığına girildiği sahne), fred ve george'un esprileri neredeyse kitaptan bire bir alıntıydı ki bu sahneyi daha çekici hale getirmiş. hermione ve fleur'un harry'ye dönüştükten sonraki halleri özellikle gülümsetti.

    voldemort'un harry'yi tanıma sebebi olan expelliarmus büyüsü değiştirilerek, tanınma sebebi hedwig'in harry'yi korumaya çalışması yapılmış. bana sorarsanız dram etkisini kuvvetlendirmiş bu seçim fakat hedwig'in ölümünün üzerinde durmaya fırsat kalmadan moody'nin ölüm haberinin gelmesi biraz aceleye gelmiş olabilir.

    bakanlık sahnesinde dolores umbridge'in karşısında harry'nin dikilip gönderdiği büyü ve ardından ruh emicilerin görsel haz vererek süzülmesi filmin güzel anlarındandı.

    bir diğer değinmek istediğim konu xenophilius lovegood: tip olarak doğruya yakın bir seçim yapılmış olsa da karakterin yansıtılması konusunda büyük eksikler olduğunu düşünüyorum. kitapta tam bir kaçık olarak tasvir edilmiş olmasına karşın filmde sadece şaşkın ve korku içinde bir garip adam olarak karşımıza çıkarıldı. ondan beklediğimiz bırakın muggle dünyasını, büyücü dünyasında bile manyakça karşılanacak hareketlerden eser yoktu.

    şimdi söz edeceğim sahne kesinlikle filmin en hoş bölümlerinden biriydi. ölüm yadigarları hikayesinin ozan beedle'ın cümleleriyle okunduğu sahnede devreye giren animasyon kesinlikle masalsı ama gizemli gerçeği gösterebilmesi açısından doğru bir karar olmuş. yer yer tim burton animasyonlarındaki tada yaklaşan bir çalışma olmuş. çizgiler eski filmlerin fazla çocuksu havasından uzaklaşıldığını vurgular cinstendi. bu çok önemli çünkü diğer filmler kitapların esrarengiz atmosferine yaklaşamayacak kadar sığ kalmıştı.

    godric's hollow'a yapılan ziyaret sahnesinin atlanmaması sevindirdi.

    lucius malfoy'un yerle bir olmuş psikolojisi, korku dolu ruh hali olabildiğince iyi yansıtılmıştı. dediğim gibi diğer harry potter filmlerinin aksine karakterler kitaptaki ruh hallerine en uygun halde aktarılmış. draco malfoy'un ürkek ve ne yapacağını bilmez halleri, lucius'un affedilme fırsatına aç çökmüşlüğü...

    bill weasley de gayet karakterine oturan bir seçim olmuştu.

    bana kalırsa filmin açık ara en iyi kotarılmış sahnesi(biraz da duygusal yaklaşıyorum burada) dobby'nin ölüm sahnesiydi. her ne kadar epikleştirilmiş olsa da gözlerimin yaşardığını söylemeliyim. sevimli adamımızın(ya da evcinimizin) bellatrix manyağının karşısında dikilip, "dobby has no master" demesi, onun farkını, diğer evcinlerinin aksine özgürlüğü, dostluğu, sevgiyi tatmış olmasını ve ona bunları kazanmasında en büyük yardımı yapmış olan harry potter'a karşı duyduğu minnettarlık ve sevgiyle karışık bağlılığın verdiği cesareti ortaya apaçık koymuş. gözlerini yummadan önce etrafındaki dünyanın büyülü güzelliğine bir bakıp gülümsemesi, dostlarının yanında son nefesini bırakıvermiş olmasına safça sevinmesi... ve sihirlerin hüküm sürdüğü topraklara terle, kürekle, ellerle kazılan bir mezar.

    bellatrix rolündeki helena bonham carter'a ayrı bir parantez açmak isterdim ama gerek duymuyorum, kendisi için sinema dünyasında zaten ayrı bir parantez mevcut.

    dumbledore'un cenazesini bir önceki filmde göstermeyerek hayal kırıklığı yaşatan david yates bu kez beyaz mezarı bize gösterdi fakat cenazedeki ihtişamlı görselliği atlamış olmasından sonra karşımıza bir dikdörtgen prizma çıkarması pek tatmin edici olmadı.

    grimmauld meydanı 12 numara'ya yapılan ziyaretteyse r.a.b'ın üzerinde durulmasına karşın, kitapta sirius'un odasında bulunan lilly'nin mektubundan söz edilmemesi atlanan önemli ayrıntılardandı.

    albus dumbledore'un hayatı ve yalanları kitabından bu denli bahsedilmesi ve dumbledore'un yokluğunun hissettirilmesi bir sonraki filmde onun geçmişindekilerin(aberforth, grindelwald, kız kardeşi vs.) üzerinde durulacağı konusunda ümit verdi. ancak grindelwald'ın bu kadar çabuk verilip, üzerinde durulmadan geçilmiş gibi görünmesi de bu konuda şüpheye düşmeme sebep oldu.

    ron ve hermione ilişkisi melez prens filmindeki gençlik dizisi karmaşasından sıyrılıp, cıvıklıktan uzak, hazmedilmesi zevkli şekilde karşımıza çıktı. godric gryffindor'un kılıcının bulunması sahnesinde maralın görünmesi de gelecek filmdeki snape'in anıları için meraklanmamızı sağladı. alan rickman'ın usta oyunculuğunu görmeye pek fırsatımız olmadı açıkçası bu filmde.

    hogwarts'ın yokluğu demek mekan seçiminde farklılaşma demek, bilindik atmosferden uzaklarda dans etmek demekti. mekan seçimleri kesinlikle mükemmeldi.

    son olarak içinde hogwarts olmamasına rağmen bugüne kadar izlediğim en iyi harry potter filmiydi. bundan önceki filmlerden sonra oluşan eksiklik ve "kitapları okumayanlar şimdi bunun neyini bu kadar seviyorlar diye başımın etini yiyecek" hissiyatından eser yoktu. kesinlikle olması gerekene çok yakın bir film olmuş. huzur ve tatmin içinde salondan ayrılabildim bu kez. öyle ki kitapları özletti birden bana.

    --- yoğun şekilde spoiler ---
169 entry daha
hesabın var mı? giriş yap