41 entry daha
  • film sinematografik olarak çok güçlü. bu açıdan, son yıllarda izlediğim en iyi filmlerden. ayrıca çok rahat izlendiğini belirteyim. eğer izlediğiniz film üzerine en azından bir kaç gün düşünebilmeyi seviyorsanız, izlemenizi tavsiye ederim.

    --- spoiler ---

    this is the end my only friend
    filmin açılış sahnesinde, aslında filmin sonunu izliyoruz. yönetmenin bunu gizlemek gibi bir derdi olmadığı çok açık... ve hatta, filmin sonunu izlediğimizi açık açık belirtiyor ki, tıpkı filmdeki karakterler gibi, bizler de çaresizliği daha filmin başından öğrenelim. çünkü film boyunca, adına ister kadercilik, isterseniz öğrenilmiş çaresizlik deyin, yaşayacaklarına razı olan insanlar seyrediyoruz.

    escape from the true false world
    donörlerimiz, henüz çocuk yaşta çıkış olmadığına dair şartlandırılmışlar. oyun oynarken, okul çitlerinin dışına kaçan topu almaya gidemeyecek kadar korkuyorlar. onlara anlatılan hikayeye göre, o çitlerin dışına çıkan çocuklar öldürülüyormuş. hatta o kadar vahşice öldürülüyorlarmış ki, elleri ve ayakları kesiliyormuş. çok çarpıcıydı ki, çocuklar aslında donör. yani organları için hayatta tutuluyorlar ve ileride organları için kesilip biçilecekler. yani aslında çocukları, kendi kaderleri ile korkutuyorlar; dışarı çıkarsan ölürsün diyorlar, dışarı çıktıklarında ölecek olan çocuklara. film boyunca çocukların kaçmaya çalışmamalarının, isyan etmemelerinin temelinde bu korku var.

    this reality is really just a fucked up dream
    bakıcıları, okuldan uzaklaştırılmasına neden olan son derste, çocuklara asla bir hayatları olmayacağını söylüyor. burada da sanırım, kapitalizmin bize, hepimize söylediği yalanlar üzerinden konuşabiliriz. çok çalışırsak ve bize söyleneni yaparsak istediğimiz her şeyi olabiliriz. evet, bunun için belki de başkalarına hizmet etmemiz gerekecek, hayatlarımızı şirketler, bankalar, krediler döngüsünde yaşayacağız ama sonuçta istediğimiz bir şey olacağız. bakıcı kadın son derste, aslında sadece çocuklara değil, sistem içerisindeki herkese sesleniyor. bir şey olana dek, defalarca o masaya bizler de yatıyoruz. bankalar için, şirketler için... kısacası, bir şey olabilmek için hizmet ettiğimiz bu sistemin varlığını uzun süre sürdürebilmesi için, hepimiz donörüz aslında. ilk seferde olmasa bile, ikinci seferde masada kalıyoruz. şanslıysak, o masaya dördüncü kez yatabiliyoruz... ama aslında, biz yarım hayatlar sürerken, sistem varlığını olanca sağlığıyla yaşasın diye yapıyoruz bunu. bakıcı kadınsa hepimizi uyarıyor; bu sistem içerisinde, aslında bir hayatımız olamıyor.

    salonlar, piyasalar, sanat sevicileri
    film, oldukça marksist bir yaklaşımla çocuklara yaşam hakkı tanımayan burjuva sanatı ve galeri kavramlarını da tartışmaya açıyor. çocukların da insan olduğunu anlatabilmek için, galeriye çocukların eserlerini götürüyorlar. bir ihtimal burjuva sınıfı, bu eserlerden ve dolayısıyla sanatsal ifadeden yola çıkarak çocuklara yaşam hakkı tanısın diye çabalıyor bakıcılar. tüm bu emeğe karşın, sistem çocuklara yaşam hakkı tanımıyor. metafor olarak galeri, yepyeni okumalara açık olan bir kavram. buradan yola çıkarak burjuva sınıfı ve sanat kavramı üzerine onlarca yıldır devam eden tartışmalara girebiliriz. konuyla ilgili kendi düşüncelerimi, oldukça yüzeysel olarak daha önce paylaşmıştım: (bkz: #15820857)

    love is not enough
    filmin bir başka iddialı yaklaşımıysa, hayatta kalmak için aşkın yetmediğini söylemesiydi. sanatsal yaklaşım, kişinin kendini en rahat ifade tarzıdır ve sistemin galerisinde bu durum yeterli görülmemektedir. filmdeki karakterler, biraz daha yaşamak için, sanatsal ifadenin altında yatan aşkı öne sürerler. olumsuz cevaplasa da, sanat eserlerini değerlendiren sistem, aşka ise hiç şans tanımaz. hayatta kalmak için insanları olanca çıplaklığıyla ete dönüştüren bu sistemin, aynı insanların aşkına yaşama hakkı tanıyacağını düşünmenin saflık olacağını söylüyor film.

    so what
    aslında film boyunca izleyiciden, çocukların neden kaçmadığını, neden isyan etmediklerini, neden kadercilikle ve öğrenilmiş çaresizlikle yaşadıklarını sorgulaması isteniyor. çünkü bunu yapınca anlayacağız ki, hepimizin başkaları için yaşadığımız yarım kalmış hayatları var... kendimizi ifade ediyoruz ama dinleyen yok. aşık oluyoruz ama kimsenin umrunda değil. gittikçe yalnızlaşıyor ve bu sayede sistemi daha da güçlü kılıyoruz. filmde olduğu gibi, parçalanmış, iletişimsiz küçük gruplar halindeyiz. bu durum yaşama hakkımızı tanımayanlar tarafından yönetilmemizi kolaylaştıyor. film, yaşama şansı olmayan çocuklar üzerinden yüzümüze ayna tutuyor.

    --- spoiler ---
354 entry daha
hesabın var mı? giriş yap