69 entry daha
  • “dünyevi hazlar” kavramına nutella’yı kaşıkla tüketmekten çok daha fazlasını yükleyen ruhların romanı. esrarlı sigarların dumanlarından imal edilen halkalar, gösterişli takılar, toplantılar, sefa sürmenin bin bir yolunu rutine bağlayan ve bin ikinci yolu arayan züppelerin fonunda kendi evrimini tualden izlemekle lanetlenen bir ruhun ibret veren trajedisi. değil elbette. oscar wilde’ın eserlerinde sinsice gizlenen didaktik öğeler aramak road runner ve çakalın maceralarını
    izlerken dadaizme dair alt metinler aramak kadar fantastik bir eylemdir.

    romanlara şifrelerle dolu bir kripto muamelesini reva gören akademisyen zihniyetinden oldukça uzak bir noktadayım. işin aslı akademisyenlikten de oldukça uzak bir noktadayım. o yüzden bir romanı yazarın kimsenin çözemeyeceği gizli şifrelerle doldurduğu anlayışına katılmıyor, romanı öncelikle yazarın bilinçaltının dibinden çıkardığı kumlarla inşa ettiği bir kale olarak yorumluyorum. art niyet derecesine varan bir gayretle gizlenmiş olan sözde alt metinlere inanmıyor, okurken hissedilen hazza, sözcüklerle tanıştıklarında uyanan düşüncelerin yoğunluğuna inanıyorum. “roman yazıyorum” deyip içini güya çok gizli göndermelerle dolduran, her paragrafıyla okurunu aldatmaya ve yanlış yönlendirmeye gayret eden yazarların da var olduklarını biliyor ve onları kınıyorum. oscar wilde'ın da o türden kalem oyunlarına pabuç bırakmayacağını düşünüyorum. dolayısıyla dorian gray’in portresini de bu kafayla, bu anlayışla okudum.

    romandaki meselelerin öncelikleri arasında yapılacak sıralama öznel fikirlere göre değişse de, temel olarak hazlar ve erdemler arasında kalan insan ruhunun, iki karpuzu bir arada taşımakta muvaffak olamayacağını görüyorum ben. entry’nin başında da eyyorladığım üzere, bunu öğüte ve ahlaka dair bir ibret belgesi olarak yorumlamak garip bir yaklaşım olur. bu olsa olsa çıplak eşyanın çıplak tabiatıdır. oscar wilde da bu yansımayı tüm şaşası, tüm kahkahası ve tüm acı çığlıklarıyla kıvrakça resmeder. sırf entel görünmek için “kıvrakça resmeder” yazdım, evet. herkesin gözdesi, güzellik, tutku ve saflık kavramlarının genç bir insanın bedeninde biçimlenmiş avatarı olan dorian gray, ebedi gençlik ister. lord henry’ nin gençliğine ve güzelliğine dair tutkuyla sıraladığı övgüler aklını başından almış ve bizim ergeni paha biçilemez bir hazineye sahip olduğuna ikna etmiştir. ressam dostu basil ise, hazcılığın dibine vuran dostu henry’nin aksine, dorian’ın eşsiz saflığına vurulur. mükemmelliğin aura’sıyla kuşanan dorian, basil’e mükemmeli sanatıyla tasvir etmenin hazzını verir. bu nedenle dorian’ın, lord’la dostluğu basil’i pek kaygılandırır. lord henry, kendisine emanet ettiğiniz muhabbet kuşunuzu bile alkolik ve seks bağımlısı bir züppeye çevirme yetisine sahip biridir ve dorian’a yaklaşması hayra alamet değildir. güzelliğinin ve gençliğinin farkına varan dorian, hazinesini kaybetmekten korkar. ancak mükemmeliyetinin diğer yarısı olan saflığa ayartılmış bir sarhoşluk içerisinde sırf çevirir. hazların coşkusu için bir nevi “erdemi” terk eder ve bu onu çöküşe sürükler.

    lord henry ise hedonizmin bencil coşkuları ve erdemler arasında asla sıkışıp kalmaz. zira kendisi bir koli basilinden daha az bencil değildir. nüktelerle dolu, tabuları tekmeleyen ve aforizma yumurtlayan bu adam başlangıçta dorian’ın gözlerinde gerçek bir akıl hocasıdır. henry de bunu suistimal eder, dorian’ı mütemadiyen fişekler, onu iyice zıvanadan çıkaracak olan “sarı kitabı” verir. derken dorian içindeki çöküşle birlikte, lord henry’nin şuursuzca konuşan, sığ düşünceli, şımarık ve düz bir adam olduğunu düşünmeye başlar. romanın kurgusu ve betimlemeler bizi de benzer bir yola iter. “lord olmuş ama adam olamamış.” deriz. işin ironik yanı, sürekli temel değer ve kavramları havaya uçuracakmış gibi konuşan bu bencil adam gayet usüle uygun bir yaşam sürer, sayılıp sevilen nazik ve nükteli bir adam olarak anılır. baştan çıkardığı dorian’ın aksine, gerçekten aykırı bir duruş sergilemesine ve dışlanmasına neden olmayacak steril bir yaşam düzenini benimser.

    dorian’ın çöküşünü başlatan sybil vane de hazlar ve erdemler arasındaki ikilemin tezahürüdür. yetenek vadeden bu genç ve güzel hanım, her yerde ve her şeyde mükemmeliyeti arayan züppe dorian’ın dikkatini çeker. geçim derdi, ygs gibi sorunları olmayan genç adam her gece tiyatroya gelir ve sybil’i huşu içinde izler. sonunda sybil’le tanışır ve aşkına karşılık alır. lakin sybil aşkın büyüsüyle, sahnede kendisini ateşleyen düşünsel hazların itici gücünü tamamen yitirerek, tüm var oluşunu etrafındaki dünyanın ve yaşamın gerçekliğine yönlendirir. dans ederek, şiirler okuyarak ve aşkı için mahsusçuktan zehir içerek kendisini dünyevi kıskaçlardan kurtaran sybil, oynadığı rollerle arınmakta, kendi katarsisini jüliet’in veyahut beatrice’in rollerinde yaşamaktadır. aşkın baştan çıkartan hazzıyla birlikte çıkıp gelen gerçek tutku, ingiliz kızının ruhunu sahneden indirir ve yeniden gerçek yaşama bağlar. bu nedenle oyunculuk konusundaki tutkusunu tamamen yitirir, kendi yaşamının bir masala dönüştüğüne inanan sybil, oynadığı “masallara” artık dışarıdan bakar olmuştur. mükemmelliğin mükemmeliyetle çarpılmasına aşık olan dorian bunu gördüğü anda kızdan soğur, bunu da gayet kaba bir biçimde ifade eder. hem yeteneğini (erdemini) hem de aşkını yitiren sybil çareyi ölümde bulur.

    bu vesileyle güzellik saplantısıyla kıvranan dorian gray’in portresinde çöküş başlar. portre gray’in gittikçe kaybolup silinecek olan saflığını betimlemektedir. lord henry’nin aşıladığı güzellik tutkusu yüzünden dorian evini dünyanın dört bir yanından gelen güzel ve süslü eşyalarla ve egzotik müzik aletleriyle doldurur , ingiltere gümrük müdürlüğünü vergileriyle ihya eder. işin aslında sybil’i de böyle güzel bir eşya olarak görmüştür bencil bay gray..

    çöküşün başlamasıyla ruhunu kezzapla eriten dorian’ın tüm derdi itlik uğursuzluk yapmak haline gelir. dorian’ın günahlarını net olarak bilemiyoruz ancak tüm şehrin yaka silktiği bir adam haline gelmesinden her ne yaptıysa gerçekten abarttığını tahmin edebiliyoruz. ne var ki dorian’ın eski saflığına aşık olan basil kahrolmaktadır, bu nedenle dorian’ı uyarmaya gider. giderken de ardında kanıt bırakmadan öldürülmek isteyen birinin yapması gereken her şeyi yapar. tatminsizlik içerisinde her şeyi tüketen dorian burada sapıtır ve sevimli ressamı katleder. bu hareketinde nefret ettiği şeyler için kendisinden başka her şeyi suçlayan bencil adamın aklanma çabasını görüyorum. çok da pis sövüyorum.

    vicdanın hayaleti misali peşinde beliren sybil’in abisi yüzünden dorian yeniden iyi olmak ister. aslında derdi gözden çıkarttığı saflığını geri kazanmaktır. işe kendisini tüm suçlarından aklayarak başlar lakin bunun hiç işe yaramadığını dehşet içerisinde fark eder. çirkin ruhundan ibaret olan tablosunu yok ettiğinde kendisini yok etmiş olur, zira geriye başka bir şey kalmamıştır. neticede pek nükteli, pek şukela bir romandır.
251 entry daha
hesabın var mı? giriş yap