109 entry daha
  • entry yazmayı dahi zorlaştırıyor.

    herhangi bir konu hakkında bir entry yazmayı istemem, hemen akabinde entrynin gidebileceği yüzlerce yönü ve insanların tüm bu değişik yönlerin girdiği yolların sonunda verebileceği tepkileri kestirmeye çalışmaya kaçınılmaz olarak zorluyor beni. yazmak, tüm silmeler, yeniden düşünmeler, cümleleri cümlenin ortasında yeniden kurmalar falan demek benim için zaten, sonra da bir şekilde *gözümden kaçmış* 'hataları' düzeltme silsilesi. sonra... ya yeterince yazamazsam? ya söylemeyi istediklerimi söyleyemezsem? ya çok yazarsam ve insanların kafaları sikilirse? söylemek istediklerimi gerçekten söylemek istiyor muyum? ne söylemeyi istiyorum? entry'yi yazışımdaki asıl motivasyon ne? ben o motivasyona gerçekten sahip miyim, kendimi mi kandırıyorum? ya poz kestiğim düşünülürse? poz kesmediğimi insanlara kanıtlamak için ne yapabilirim? ya mesaj atarlarsa? mal gibi görünmeden nasıl cevap yazacağım? entry'mi beğenirlerse? entry'mi neden beğenebilirler? ya beni överlerse o övgülere ne tepki vereceğim? o övgüleri aslında haketmiyorsam ne olacak? ya bir soruları olursa nasıl cevap vermem beklenecek? ya cevabım yoksa? ya cevap verirsem ama o cevabı beğenmezlerse?

    bunlarla bittiğini düşündüğünüzü sanmıyorum. ...aslında enter'a basmıştım bu cümleden sonra, ama farkediyorum ki kurduğum o cümle dahi patolojik bir vaka. ben niye sizin, tanıma ihtimalimin olmadığı bilinmez bir okuyucunun, düşünce süreçlerini tahmin edip, bir de üstüne bir iddiada bulunuyorum? çoğunuz zaten o dediğime, "hayır, düşünmüyorum" demeyecek misiniz? o zaman niye dile getirdim? zaten işin ızdırabı da burada sanırım. her cümlede bir falso, içe sinmeyen bir nokta. biraz tırnaklandığında, kazındığında, kanamaya başlayan, acıtan, ama acıttıkça korkutucu derecede rahatlatan bir yara var.

    size bunları bu illetle uğraşan kimse biri sormadan dillendiremez zaten. mantıksız, hatta komik olduğunu, maalesef o kişi de bilir. benim dillendirişimin nedeni, bu başlığa okuyacak insanlardan en azından bir kısmının bu üstteki hisleri kendinde de, komik ya da cıvık bir açıdan değil de, felç edici bir şekilde yaşadıklarından az çok emin olmaya cüret edebilmem sanırım. kim olduğumu bilmeseler bile, o kahrolası diğerilik ve yalnızlıklarını benim gibi hissettiklerini bildiğim için, onların göremediğim omuzlarına sadece kendilerinin hissedebileceği dijital bir dokunuşta bulunmak istiyorum. bu sadece dışadönük bir hareket değil: bencilce, ama cehenneme gitmeyi pek de siklemeyen bir iyi niyetle, kendi izbeliğimi de azaltmanın peşindeyim.

    sosyal fobi hakkında kafamdaki tanımlar ve verebileceğim örnekler, bu gibi entrylerden onlarcası. ancak, bu seferkini burada bırakmak en doğrusu olabilir. içimde bu başlığa dönüş yapacağıma dair en ufak bir şüphe yok, o yüzden sosyal fobi başlığına girdiğim ilk entry de, bu öngörüme uygun bir şekilde, bir meta-entry olsun.

    ama şunu demeden de bitirmek istemiyorum: sosyal fobinin en karanlık yönü, en dibe vurduğunuz anlarda insan olduğunuzu hatırlayıp, hemen ardından gelen ve ihtiyacınız olduğunu zannettirmesine rağmen aslında sizi daha da muhafazakarlaştıran, tembelleştiren bir rahatlama hissinde gizli.
979 entry daha
hesabın var mı? giriş yap