26 entry daha
  • madem "gölgeler ve suretler"den bahsedeceğiz, çalakalem olsun birazcık.
    "gölgeler" hem geleneksel gölge oyununa, hem platon'un kadim meselesi idealar evrenine, mağara metaforuna ve bundan çatallanan metaforlara işaret ediyor.

    filmde en hoşuma giden detaylardan biri evlerin dış kapıları yanına asılmış aynalardı. kamera kapıyı gösterirken, kapıdan çıkıp uzaklaşanı, yani göz hizasından çoktan ayrılmış olanı, o aynalar sayesinde gördük. "meselenin künhüne vakıf olmak" mı, "görünenin ardındaki görünmeyeni görmek" mi, "hiçbir şey göründüğü gibi değildir" mi, ne derseniz deyin artık. ayna cenneti beklerken'de de düğüm noktalarından birindeydi. lacan ve borges'i* de hatırladık aynalarla.

    diyaloglar, üçlemenin ilk iki filmi cenneti beklerken'de kesif, nokta'da kesafeti durulmuş, gölgeler ve suretler'de ise büsbütün rahattı. bunu derviş zaim'in bilinçli yaptığını düşünüyorum. saray etrafında teşekkül etmiş bir sanatkâr sınıfı arasında değil, kıbrıs'ın mütevazı bir köyünde geçiyor her şey bu filmde; diyaloglar da öyle, mütevazı. yani film, kendi gerçekliğinden bekleneni yerine getirmiş oluyor böylelikle.

    rollere de iki kelam. başroldeki kadın oyuncuya hayran kaldım, gözümün önünde kanlı canlı bir "anna" olup çıktı ekrandan. settar tanrıöğen artık zaim filmlerinin tadı tuzu, hemen benimseyiveriyor "cevdet" giysisini, yarı meczup halleri.

    son olarak, böyle bıçak sırtı bir mevzuya böyle sanatkârane dokunmak, acıyı bile salt acı olmaktan çıkarıp estetize edebilmek derviş zaim'in başarısı. âyineye güzel bir görüntü bıraktı derviş.
41 entry daha
hesabın var mı? giriş yap