6 entry daha
  • bir gün, bodrum'dan yola cikip köy yollarindan ören'e ulaşır, yine buradan orman yollarını takip ederek gökova'ya ulaşırsanız filmin çekildiği mekanın eş bir benzerini görmek imkanına kavuşursunuz ve hatta akyaka'ya ulaşmadan filmin atmosferinde konuşlanmış olan fabrikanın bir benzerini de burada görebilirsiniz.

    bir vakit bir kaç günümü ören ile gökova arasındaki bu sınır hattında geçirmiştim, doğru düzgün bir yol rastgelmez, çogunluğu orman yangınları için açılmış gelişi güzel stabilize yolda keyfe keder yol alırsınız.aracınızın tekeri patlasa yada motor su kaynatsa bir allah'ın kuluna denk gelmeniz mümkün olmaz ve hatta bu yolları kullanan da ya kazara girmiştir yada orman yangınına su taşıyordur.
    elime bir şey battığında kaç saatlik yolu geri dönüp eczaneden cımbız vs. almak için yarım gün harcamıştım, öylesine izole ve terkedilmiş.

    2004 senesinde dennis iliadis'in çektiği hardcore'dan sonra, yunan sinemasından zevkle izlediğim bir kaç filmden biri oldu attenberg.

    attenberg dümdüz bir film, bir ucu su ile diğer ucu doğa ile çerçevelenmiş bir vadide geçiyor filmin öyküsü, nasıl ki bu sınırları iyiden iyiye çevrilmiş doğal engellerle sarmalanmış sınırlanmış vadi ise filmin mekanı, aynı bu uçları belli keskinliğin tadını filmde de duyumsuyorsunuz.dümdüz bir film attenberg, sizi bir kare sonra ne olacağı konusunda heyecanlandıran bir öğe barındırmıyor yada sürprizler vadedmiyor, kalan günlerini hastanede müşahade altında, hayatının son günlerini yaşamakta olduğunu bilen kanser hastası bir baba ile 23 yaşındaki bakire kızının hikayesi sinemalaştırılmış.

    bu noktada adam kanser hastası, karısı da yıllar önce göçmüş, bu zalim dünyada yapayalnız bir kız çocuğu bırakıp göcecek diyerek, elinizde mendillerle salya sümük ağlarım diye filmin karşısına geçerseniz yanılırsınız.yönetmen bu hususta hani deyim yerindeyse oldukça hassas çalışmış, sanki diş fırçalar gibi sadece fırçanın kılları kansere temas ediyor adam sanki ölmüyor da günlük yaşamına kaldığı yerden devam ediyor.
    (emma thompson'ın 2001 de oynadığı wit gibi bir kanser hastasının son günleri üzerinden seyircinin anasını bellemiyor)
    özünde yönetmenin duygusal vampirliğe saldırmadan yalın bir dille sinemasını anlatması nasıl sempatik geliyor bünyeye, attenberg'in ardı sıra tsangari'nin 2009 yılında çektiği kynodontas'u izledikten sonra yönetmenin 2011'de sinemalaştırdığı alpeis'i büyük bir heyacanla bekler buluyorum kendimi...
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap