• the slow business of going'den sonra athina rachel tsangari'nin yönettiği ilk uzun metrajlı film. 23 yaşında, aşırı korumacı bir ailenin izole edilmiş bir ortamda yetişen çocuğunu konu almaktaymış. bu yıl istanbul film festivali programında "mayınlı bölge" filmleri arasında izleyici ile buluşacak.
  • uzun süreden beri aradığım konuyu barındıran bir filmdi diyebilirim, türkiye sınırları içerisinde pek çok kadının cinsellikle ilgili olan karmaşasını işleyen bir filmdi; benim algım en azından o tarafa odaklanmayı tercih etti. bu noktada cinsellik konusunda sadece ailelerin değilde, toplumun ve eğitimin de ne kadar etken olduğunu dillendirmeden geçmeyeceğim. araba kullanabilen, kendi ayakları üzerinde durabilen, cinsellikten bu kadar bihaber 23 yaşındaki bu kadının düşündükleri ve hissetikleri güzel yansıtılmıştı, daha fazla bir süreci görmek istedim açıkçası.
  • huzursuzlukla rahatlığı eş zamanlı hissettirebilen bir akşamüstü uykusu tadındaki film. uzun zamandır bir filmde böylesi bir samimiyet yakalayamamıştım. yunan çehresi, yunan nefesiydi belki de o yakınlığı veren şey, bilemiyorum.
    hakkında uzun bir eleştiri ve yönetmenle yapılmış röportaj için şöyle, marina ile bella'nın söyledikleri şarkı içinse şöyle buyrun.
  • çok fazla mükemmel şeyler görmeye alışmış gözlere şok etkisi yaratacak bir film. ilk 10 dk ya bırakırsınız ya devam edersiniz seçeneğinden devam etmeyi tercih ettiğim film olmuştur.
  • yine bir yunan filmi izlemiştim geçtiğimiz yıl, ismi kynodontas.. fazlasıyla rahatsız edici ve saplantılı bir filmdi.. yazan ve yöneten giorgos lanthimos.. isim bu kez attenberg'de karşımıza çıkıyor, mühendis rolünde.. biraz daha soft bir film diğerine nazaran.. ama her şeye rağmen komşuda iyi şeyler pişiyor -bünyede dogtooth kadar etki bırakmasa da- bize de izlemek düşüyor..

    francoise hardy
    suicide jukebox baby
    surrender

    yönetmen bir röportajında şöyle diyor: “i don’t use psychology,” she says. “i prefer biology or zoology. these are my tools.”
  • muhteşem olduğunu söyleyemeyeceğim ama sıradışı bir film.

    --- spoiler ---
    - biraz şefkat göstersen?
    +şefkatten nefret ederim.

    --- spoiler ---
  • bir gün, bodrum'dan yola cikip köy yollarindan ören'e ulaşır, yine buradan orman yollarını takip ederek gökova'ya ulaşırsanız filmin çekildiği mekanın eş bir benzerini görmek imkanına kavuşursunuz ve hatta akyaka'ya ulaşmadan filmin atmosferinde konuşlanmış olan fabrikanın bir benzerini de burada görebilirsiniz.

    bir vakit bir kaç günümü ören ile gökova arasındaki bu sınır hattında geçirmiştim, doğru düzgün bir yol rastgelmez, çogunluğu orman yangınları için açılmış gelişi güzel stabilize yolda keyfe keder yol alırsınız.aracınızın tekeri patlasa yada motor su kaynatsa bir allah'ın kuluna denk gelmeniz mümkün olmaz ve hatta bu yolları kullanan da ya kazara girmiştir yada orman yangınına su taşıyordur.
    elime bir şey battığında kaç saatlik yolu geri dönüp eczaneden cımbız vs. almak için yarım gün harcamıştım, öylesine izole ve terkedilmiş.

    2004 senesinde dennis iliadis'in çektiği hardcore'dan sonra, yunan sinemasından zevkle izlediğim bir kaç filmden biri oldu attenberg.

    attenberg dümdüz bir film, bir ucu su ile diğer ucu doğa ile çerçevelenmiş bir vadide geçiyor filmin öyküsü, nasıl ki bu sınırları iyiden iyiye çevrilmiş doğal engellerle sarmalanmış sınırlanmış vadi ise filmin mekanı, aynı bu uçları belli keskinliğin tadını filmde de duyumsuyorsunuz.dümdüz bir film attenberg, sizi bir kare sonra ne olacağı konusunda heyecanlandıran bir öğe barındırmıyor yada sürprizler vadedmiyor, kalan günlerini hastanede müşahade altında, hayatının son günlerini yaşamakta olduğunu bilen kanser hastası bir baba ile 23 yaşındaki bakire kızının hikayesi sinemalaştırılmış.

    bu noktada adam kanser hastası, karısı da yıllar önce göçmüş, bu zalim dünyada yapayalnız bir kız çocuğu bırakıp göcecek diyerek, elinizde mendillerle salya sümük ağlarım diye filmin karşısına geçerseniz yanılırsınız.yönetmen bu hususta hani deyim yerindeyse oldukça hassas çalışmış, sanki diş fırçalar gibi sadece fırçanın kılları kansere temas ediyor adam sanki ölmüyor da günlük yaşamına kaldığı yerden devam ediyor.
    (emma thompson'ın 2001 de oynadığı wit gibi bir kanser hastasının son günleri üzerinden seyircinin anasını bellemiyor)
    özünde yönetmenin duygusal vampirliğe saldırmadan yalın bir dille sinemasını anlatması nasıl sempatik geliyor bünyeye, attenberg'in ardı sıra tsangari'nin 2009 yılında çektiği kynodontas'u izledikten sonra yönetmenin 2011'de sinemalaştırdığı alpeis'i büyük bir heyacanla bekler buluyorum kendimi...
  • biraz gerçek, biraz abartı, birazdan fazla kasvetli bir film. aslında kızın hissettiklerini hisseden bir sürü kız vardır ama onlardan biri olmadığım için kendimi şanlı görüyorum...
  • 84. akademi ödülleri için yunanistan'ın aday adayı.
hesabın var mı? giriş yap