125 entry daha
  • üzerine düşündükçe kafayı yememek elde değil. bilinçin bir yandan en güçlü ifade kaynağı iken bir yandan da bilinci bu kadar sınırlayıp köreltmesi, korkunç.

    bir iletişim aracı olarak fotoğrafla konuşma dilini karşılaştıralım misal. mona lisa'nın tablosunu düşün. bu tablodaki her bilgiyi kağıda dökmeye çalış: "bir kadın var, dudakları belli belirsiz gülümüsüyor, ama tam olarak gülümsediğinden de bahsedemeyiz. üzerinde şöyle bir elbise var, renkleri şöyle böyle (uzun tarif), arka fonda şunlar bunlar var (uzun uzun tarif), 100'lerce sayfa betimden sonra hala resimde gördüğümüz ama henüz yazımızda anlatmadığımız şeyler olacak: örneğin ilgili resimdeki öğelerin birbirine olan uzaklıkları, ışığı nereden aldıkları, gölgelerin tam olarak nereye düştüğü vs. kafayı sıyırıp bunları da yazdığımızı düşünelim. olsun elimizde 5000 sayfa bilgi.

    şimdi mona lisa tablosunun hiç olmadığını düşünüp birisine yazdığımız bu 5 bin sayfalık bilgiyi paylaşmak istediğimizi düşün. ister konuşarak ister yazarak. sen bu 5000 sayfalık bilgiyi birisine aktarmayı bitirmişken, aniden yanında elimde mona lisa tablosuyla beliriyorum, diyorum ki "ya bilader mal mısın, o kadar uzun uzun anlatacağına al sana "mona lisa tablsou", yüzüne tutuyorum. şoka giriyorsun. bana anlattığın 5 bin sayfa bilginin tamamı bu 50'ye 50 cm tablonun içinde. hatta gözden kaçırmış olabileceğinin fazlası bile olabilir. "sözlü ve yazılı iletişim yerine fotoğraflı iletişim kursak ya" da karar kılıyoruz. söz kaçıyor resim geliyor.

    resimli iletişimin pratik olup olmadığı bir yana (ekmek alırken bunu bakkala nasıl resmedeceğiz gibi) ortaya şu çıkıyor: "dil", özel olarak bilginin aktarımını sağlayan "sözcük"'ler, insanoğlunun bilgi aktarma ve düşünme çabasıyla geliştirmiş olduğu en iyi enstrüman olmayabilir. dahası, bizi bu çabada doğruya götürecek istikametin tersi bir istikamette bile duruyor olabilir. süper olmadığını ilk insanların da dili olmasından anlıyoruz. dil bizim ilk atalarımızdan kalmış, hatırasından dolayı atamadığımız bir miras gibi sanki. yazıcı değil de daktilo kullanmada ısrar etmek gibi.

    resmin (resimli iletişimi pratik hale getirmek için mükemmel bir çözüm bulduğumuz varsayarak), yazılı iletişimden binlerce kat daha kolay bir iletişim aracı olduğunu tespit edip bunu ilan etmek üzereyken, yanıma birisi geliyor ve resimden bin kat daha hızlı iletişim kurabilmemizi sağlayan başka bir yöntemden bahsediyor. hem de bunu bulduğu yöntemle bildiriyor bana. o kadar kolay ve hızlı ki hasetimden itiraz etmek istiyorum, bu itirazımı bile onun getirdiği yöntemle yapıyorum. bana gülümsüyor, mahcup olup bu yöntemi kabul etmeye meylediyorum.

    derken, bu adam gibi 10-15 kişi daha gelip, her biri bir öncekinden kat kat hızlı yöntemler getiriyor. o kadar gelişiyoruz ki bu alanda bilgiyi aktarmaya çalışırken saf bilginin hemen hemen kendisine bürünmüş oluyoruz.

    iletişimin bu kadar gelişmiş olmasının kötü tarafı da oluyor tabi. hiç bir yanlış anlama kalmıyor ortada, şiir ölüyor önce, arkasından mizah hayata veda ediyor. bunlara üzülürken bilginin kendisi olduğuma seviniyorum.

    demek istediklerimi tam da dediklerimden dolayı tam diyememiş olabilirim.
274 entry daha
hesabın var mı? giriş yap