9 entry daha
  • sözlük yazarı olan ve 95 yıl önce ölen emile durkheim'la alakası bulunmayan "tırnak içindeki 'durkheim' kullanıcı adlı yazar" sadece homofobik olmakla yetinmemiş, bir de intihalciliğe başlamış, yani bilimsel aşırmacılık, plagiarism. bilimsel etik yoksunluğu. kendisine ait olmayan düşünceyi kaynak belirtmeden kullanmaya kalkışma. akademik suç. akademiden kovulmayı gerektiren ağır bir suç.

    kendisi bana "okuması için kısa ama faydalı bir yazı" önermiş, in english, with no bibliography (editlemediyse buyrun):

    (bkz: sex addict/@durkheim)

    yazıyı kimin yazdığı belli değil, nerede yayınlandığı belli değil, kopyala yapıştır yapıp kendi adıyla yayına sokmuş, gören de kendi düşünceleri sanacak. eh, o kadar salak değiliz elbette. internete girdik, aradık. bakalım ne çıktı karşımıza:

    esas kaynak bu: http://plato.stanford.edu/entries/homosexuality/

    bir eşcinsele, eşcinselliği "internetten araklanmış bir 'stanford encyclopedia of philosophy' makalesine atıf vermeden" öğretmeye kalkışmak ultra-etik, çok çok dürüst, "research integrity" kavramına uyumlu bir davranış. çakma durkheim'ı tebrik etmekle yetiniyorum, aman diyeyim doktora tezini de bu şekilde internetten aşırarak yazmaya kalkmasın, gözünün yaşına bakmadan akademiden kovarlar.

    bir yandan da mutlu oldum, benim dile getirdiğim açıklamalara yanıt vermek amacıyla internet araması yapmak zorunda hissetmiş kendisini. demek ki, verdiğini iddia ettiği "gender" derslerinin içeriği yeterli gelmedi, bir noktada tıkandı, düşünce üretemedi, ve "bilimsel aşırmacılığa" başvurdu. anlayamayacağımı sandı, suçüstü yakalandı, çuvalladı. köşeye sıkışmış bir insanın acziyle, "ctrl + c" ve "ctrl + v" tuşlarına basıp, başkalarının düşüncelerini "citation vermeden" arakladı.

    halbuki, benim nick başlığıma bilimsel aşırmacılık ürünü bir yazı koyacağına, o yazının internet sayfası linkini - bağlantısını koysaydı, ben o bağlantıyı merak edip açıp okurdum. ben, başka bir kaynaktan bu şahsa bir bilgi aktardığımda, her zaman bir link ile atıfta bulundum. bilimsel etik bunu gerektirir.

    * * *

    neyse, bilimsel etik bahsine ilişkin durum bu. gelelim içeriğe. o da pul pul, tel tel dökülüyor.

    "queer" (veya türkçesiyle 'terso', 'kuir', 'ucube') terimine kategorik olarak karşı çıkmıyorum. odtü'deki bahar şenliklerinden birinde "anarşist ibneler ve ucubeler kumpanyası" bez afişi açılmıştı. bu yıl pembe hayat kuirfest düzenlendi, lgbtiqabcdefghijklmnopqrstuvyz "toplum"unu bir şemsiye altında birleştiren kuir terimi kullanıldı, kaos gl'den nevin öztop'un judith butler röportajı yayınlandı, ve judith butler'ın ankara siyasal bilgiler'de (benim de katıldığım) ve boğaziçi üniversitesi'nde seminerleri oldu.

    terso-ucube-kuir olmak bir kimlik değildir, kimliklerin yapısöküme uğratılmasıdır, kimliksizleştirmedir ve o da bir bakış açısıdır. bu tartışmanın yapılıyor olması da önemlidir. gelgelelim, kimliksizleştirmenin günlük yaşantıda 'mainstream olarak' yaşayan lgbt'lerin çalışma hayatında karşılaştığı zorluklara ilişkin pratik bir katkısı yoktur. "terso-ucube-kuir" bakış açısı, "anarşizmden de beslenen" cinsel devrimci bir perspektiftir. judith butler, seminerinde de (not tuttum ve paylaşıyorum.) "eşcinselliği normalleştirme girişimlerine de, eşcinselliği patolojikleştirme girişimlerine de karşı çıkmalıyız." demiştir.

    bu ne demektir? "biz hasta değiliz." kısmını bütün lgbt'ler kabul eder, ama "biz normal değiliz, 'normal' tanımına karşı çıkıyoruz, onların 'normal'liğini reddediyoruz." tanımını lgbt'lerin çoğu benimsemez. 'biz normal olmayı reddediyoruz' diyebilmek, türkiye'de yaşayan ve anadolu'nun çeşitli yerlerinde ayrımcılık karşısında saklanıp gizlenmeye çalışan lgbt'lerin içinde bulunduğu pratik gerçekliğe uymamaktadır. bir lgbt, taşrada kendi çapında gizlenerek yaşarken, "ben normal olmayı reddediyorum" dediği anda bütün sosyal çevresini, ailesinin çok büyük kısmını kaybedecektir. büyükşehirlerde 'biz normalliği reddederiz' diyebilen lgbt'ler bulunur; bu konuyu akademide de hep birlikte tartışırız, katıldığımız bölümleri de olur... ama terso-ucube-kuir bakış açısını türkiye'nin academia'sında da inteligentsia'sında da anlayabilen kişi sayısı sınırlıdır.

    * * *

    başka bir konu da şu: eşcinselliğin bir "tercih" olduğunu ve öğrenmeyle biçimlendiğini iddia edenlerin bakış açısı ayrımcılığı besliyor, körüklüyor. eşcinsel çiftlerin çocuklarının "da" öğrenmeyle eşcinselliği benimseyebileceği yönünde bir açık kapı bırakıyor, "eşcinseller çocuk yetiştirmemelidir, çocuklarımıza eşcinselliği öğretirler" diyen homofobiklerin ateşine benzinle gidiyor.

    eşcinsel çiftin yetiştirdiği çocuk eşcinsel oluyor veya olmuyor; ebeveynlerinin yönelimi ile çocuğun yönelimi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon bulunmamakta. heteroseksüel çiftlerin çocukları ise, çevrelerinde 'heteroseksist propaganda' zirveye ulaştığı halde yine eşcinsel oluyorlar. öğrenmenin hiçbir etkisi bulunmuyor.

    eşcinselliğin "tercih" olduğunu söyleyenler, zaten eşcinselliği heteroseksüellikle eşit görmeyenler. yani, "sizin tercihiniz, saygı duyarız" şeklindeki ikiyüzlü bakış açısını benimseyenler. "siz tercih ettiniz, sizin tercihiniz, sonucuna da katlanırsınız" argümanıyla birlikte dillendiriyorlar "cinsel tercih" terminolojisini. bu terminolojiye, bu söyleme görüldüğü yerde saldırılmalı. "cinsel yönelim bir seçim değildir, bir tercih olsaydı hayatımız boyunca ayrımcılığa maruz kalmayı tercih etmezdik herhalde" argümanıyla düşünsel olarak saldırılmalı.

    * * *

    terso/ucube/kuir bakış açısıyla 'sizin normalliğiniz buysa, biz normal değiliz! bu normalliği reddederiz' dersek, belki birazcık ikna olma ihtimali bulunan homofobik idiot'lara hiç laf anlatamayız. eşcinselliğin, bir süreç içerisinde akışkan-flu bir biçimde oluşması biçiminde görüşler var; ancak bu görüşler "cinsel yönelim" tanımından vazgeçip 'cinsel tercih' şeklindeki beyinsizliğe sarılmamızı gerektirmiyor. aksine, "toplumsal cinsiyet rolleri"nin, kadın ve erkek rollerinin toplum tarafından inşa edilmesine vurgu yapıp bu "normal kadın" ve "normal erkek" tanımlarının dışındaki insanlar için kabul edilebilir bir yasal çatıyı kurabilmemiz gerekiyor. bu çatı "tercih" argümanıyla kurulmaz; çünkü o çatı sağlam değildir. eşcinsel yönelim, bir öğrenmenin veya tercihin sonucu değildir.

    eşcinsel/biseksüel bir birey, var olan cinsel yönelimini seneler sonra keşfedebilir, fark edebilir, "ancak idrak edebildim." diyebilir, sonradan kabullenebilir. "sonradan kabullenme" durumu, onun "var olmadığını" göstermez. var olan bir durum açığa çıkar. buna "eşcinsel yönelim öğrenmeyle şekillenir." yorumuyla yanıt verilmez.

    * * *

    sözlük yazarı durkheim, "toplumsal cinsiyet (gender), toplum tarafından inşa edilir"i yanlış anlamış, ve cinsel yönelimin öğrenme ile şekillendiği biçiminde yorumlamış. "toplumsal cinsiyet"in (gender) toplum tarafından inşası demek, hem zorunlu heteroseksüelliğin "heteroseksizm eliyle" inşası demek, hem de toplumun kadın ve erkek kavramlarına roller atfetmesi demek ... yoksa, insanların "cinsel yönelim"lerini çevreye bakıp öğrenerek oluşturduğu falan yok. bazı cinsel yönelimlere mensup bireyler, bazı davranışlarını toplum baskısına göre şekillendirmek durumunda kalabilir ve kalıyor (giyim kuşam, konuşma, kendini ifade etme ... gibi) ama duygusal ve cinsel çekim "öğrenme" ile değişen bağımlı bir değişken değildir.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap