54 entry daha
  • cronenberg postmodern edebiyatın önemli isimlerinden don delillo'nun cosmopolis isimli romanı ile kendi kişisel yönetmenlik serüveninin amerika durağında çektiği filmlere devam ediyor. cronenberg'in yeni dönem filmleri kendisinin deformasyon korkusu döneminde yaptığı filmlerin ana motiflerini kendilerinde barındırmakla beraber meseleyi bilim kurgunun spekülatif düzleminden gündelik yaşantının gerçekçi düzlemine çekerek eski filmlerinden belli oranda ayrılmakta. bu filmlerden sonuncusu olan cosmopolis yönetmenin diğer filmlerinde yaptığı aile, birey, topluluk analizlerinin kapsamını genişleterek meselenin merkezine ülkeyi, daha doğrusu ülke ile özdeşleşen ama esasında tüm dünyayı ilgilendiren kavramları yerleştiriyor.

    filmde milyarder iş adamı eric packer limuzini ile saçını kestirmeye gitmek için yola çıkar ama amerika başkanı’nın şehre gelmesi ve ünlü bir sufi rap sanatçısının ölümü yüzünden keşmekeş halindeki trafikte ilerlemesi beklediği kadar kısa sürmeyecektir. buna ilaveten anarşi eylemleri düzenleyen grupların da etkisi ile packer’ın yolculuğu beklediğinden daha uzun ve çetrefilli olacaktır. bu yolculuk sırasında packer’ın karısı, şirket çalışanları ve tanıdığı diğer insanlarla olan ilişkisi ve dünyadaki olayların packer’ın multimilyarderlik hayatına nasıl etki etttiği seyirciye aktarılacaktır.

    packer bilgiye, bilmeye kutsiyet atfeder adeta. ona göre her şeyi bilmek, kontrol altında tutmak kendi dünyasının kararlılığını korumak anlamına gelir. zaten yuan'ın hareketini öngöremediği için tüm dünyasının değişmesi bunu kanıtlar niteliktedir. yeni milenyumda her şey birbiri ile o kadar ilişkilidir ki bu dünyada olası değişimleri öngörmeye yarayacak olan bilgi artık dünyanın en değerli cevheri haline gelmiştir. insanların akıbeti onun nasıl işlendiğine bağlıdır. bu yeni bilgi dünyasında yaşayan insanlar esasında kendi içinde tutarlıymış gibi duran ama dışarıdan bakıldığında (eğer sistemin dışına çıkmak mümkün olursa) aşırı tuhaf olduğu aşikar bir sistem içerisinde yaşamaktadırlar. diyagramlardan, göstergelerden ibaret varsıllıklarının ve kapitalist sistemin tüketicisinin kaderi olan "kendi kendini tüketen tutku"nun sonunda iflas ettirdiği haz merkezlerinden muzdarip insanlar bu yeni dünyanın aktörleri konumundadırlar.

    milenyumun insanlarının asla içinde bulundukları anı var edemediklerini ve sürekli olarak muğlak bir gelecekte var olan mutluluk ve refah umudu ile yaşadıklarını görürüz. artık onlar için şu anda sevişmekten, bir sanat ürününden veya başka bir şeyden haz almak mümkün değildir. saniyenin milyarda biri gibi bir sürede meydana gelen olayların uyaranları ile muhatap olduğu için hissizleşen insan artık hazzı kaybetmiş durumdadır. yine cronenberg'in ballard'ın romanından uyarladığı crash'te de hazzı kaybetmiş insanların libidinal enerjilerini temsil eden arabaların trafikte kaldığı, seksüel enerji temsili trafik akışının düşük hızlarda seyir ettiği zamanlarda olduğu gibi cosmopolis'te de packer gerçekten arzuladığı şey olan "saçını kestirme"nin peşinde bir yerde başka bir yere gitmeye çalışıyor ama sorun şu ki onun hazzına ulaşmasını sağlayacak olan limuzin trafikte sıkışıp kalmış durumda.

    kalbini bile ancak periyodik doktor muayenelerinden birinde o da monitör yardımıyla görebilen, eski zamanların aristokratlarının sanatı himaye edişinin de ötesinde bir ihtirasla satılık olmayan bir şapeli satın alma peşinde koşan, seksüel deneyimden sonra şoklanarak bir şekilde yaşadığını hissetmenin peşinde koşan, dijital göstergelere mahkum olduğu bir hayatın içinde gerçek bir şey deneyimlemek adına kendini ve başkalarını vurmaktan çekinmeyen eric packer kendini croneberg'in sıklıkla kullandığı bir "faydalı kaos" ortamında bulur. bu kaos ortamında kendisini tehdit eden kişi ile yüzleştiği final sekansı da muhtemelen filmin en başarılı kısmını oluşturur. ilk bölümde kafkaesk yapıyı yaratmak adına düşen temponun (ki her şeye rağmen bu kadar düşük olmaması lazım gelirdi) telafisini yapan ikinci bölümün en dikkat çekici anı olan "sıçan"ın evinde geçen final sekansı akla wall street işgal eylemlerini ve dolayısıyla da kapitalizmin yaşadığı periyodik krizleri getiriyor. hiçbir şekilde sisteme eklemlenemeyen ve sistemi çürümüş buluyor oluşundan çok sistemin bir parçası olamadığı için ona öfke duyan çalışanların büyük patrona söyledikleri "beni kurtaracağını düşünmüştüm" sözü sosyal hayatı tüketici gereksinimlerine göre şekillendiren ve o tüketici gereksinimlerinin yerine getirilmesi sonucunda mutlu olunacağı hayalini pompalayan kapitalist sistemin başarısızlığı karşısında "sayısal değerlerin tanrısı"na duyulan hayal kırıklığının ifadesi olarak tüm filmi özetler. geçen milenyumun "baba bizi neden terk ettin?" veryansının içerdiği hayal kırıklığından sonra yeni milenyumun hayal kırıklığı da sanırım bu sözlerle dile getirilmeye devam edecek.

    http://biletsiz.com/david-cronenberg-cosmopolis/
44 entry daha
hesabın var mı? giriş yap