242 entry daha
  • kendi adıma gayet de beğendiğim bir film oldu.

    (bu arada "yoruldum" eleştirisi bir film için en anlamadığım eleştirilerden biri, ben de mesela yüzüklerin efendisi'nde insanlar yürürlerken çok yorulmuştum. amma yürüdüler be diye.. ama sanırım bu bir adamın uzaklara bakmasının 15 dakika sürdüğü filmlerin hedef kitlesi bu filmde yorulan arkadaşlar. hızlı anlatım olunca yoruluyorlarmış.)

    filmin derdi, filmdeki tanrı tarafından gayet açık bir şekilde de anlatılıyor. kimin kimi oynadığı gibi belli detayları dikkatsiz şahsım bayağı bir kaçırmış olsa da her hikaye kendi içinde zaten tamamlanıyor. ve minik öyküler halinde okunduklarında birbirlerinden bağımsız olarak zaten açıklar. 6 kısa film olarak, geçişlerden bağımsız düşünüldüğünde de her biri bir şeyi tane tane anlatıyor. ve o anlattıkları şey aslında bir ana tema etrafında birleşiyor.

    ki müzikal olarak düşünüldüğünde rondolardan sonraki ana tema olarak yorumlanabilir. yani zaten melodinin ana teması var etrafındaki çeşitlemelerin her biri kendi temayı çalıyor, ve bütünün içinde de aynı tema mevcut.

    hep bir iktidar odağı, o iktidar odağının değişmemesini ve sistemin devamının gerekliliğini vurgulayan "kötü"lere karşı, hayatları pahasına sistemi sarsmaya çalışan "iyi"ler kurgulanmış. para için kötülük yapanları benim pek sevdiğim masalsı bir "kötü" kimliğine "şak" diye yerleştirmiş, günümüzün bu "kimse kötü diildir, para için yapılanlar anlaşılabilir, griler vardır" geyiklerine hiç bulaşmadan, çatır çatır durduğu yeri belirtmiş film.

    filmdeki o "truth is singular, its versions are mistruths" muhteşem bir quote. ve hele ki bu herkesin haklı herkesin memnuniyetle gri olduğu dönemde,bu nedense hep "kötü"lerin işine gelen "herkesin bir hikayesi var herkes kendince haklı"bıdıbıdı zamanlarında, tekil doğruyu, tartışmasız iyi/kötüyü belirterek film kötülüğün bu çoğul doğrulara tutunduğunu da belirtiyor.

    köleliğe açık bir isyanla başlayan ilk hikayeden itibaren, gaylerin, siyahların, yaşlıların daha sonra seoul örneğinde emekçilerin, son hikayede yeniden yerli/seçilmişlerin aralarındaki hiyerarşik eşitsizliği sorgulamaktan ve son hikayedeki kahramanına tanrısını sorgulatmaya filmin derdi bence açıktı.

    (benim sevdiğim noktalar misal tom hanks'in son hikayede halle berry'yi kurtardığı sırada boynundan kopan mavi parlak taştı. ilk hikayedeki yelekteki düğme. diğer sevdiğim detay yamyamların dişlerini satmaktan, dişin kokteyl bardağına düşüşü idi. tekrar incelense kim bilir neler bulunur. ne yazık ki dikkatli bir izleyici diilim.
    ama kuyruklu yıldızı tom hanks'in kafasında gösterdiği son sahnede hikayeler arasında kötüden iyiye evrildiğini düşündürdü bana. ki son bir hayatımızda boynumuzdan geçmişin ilmiğini çıkarmak da mümkün fikrini de verdi. tanrımızı sorgulayarak, farklılıkları minimize ederek.)

    kim ne derse desin kahramanlık hikayelerini seviyorum. iyilik ve kötülüğü muğlaklaştıran anlatımları da sevmiyorum. altın için adam öldüren "kötü"dür, düşen insana izin vermeyen "iyi", köleliğe karşı olanlar kölelik kaldırılmadan önce de varlardı ve savaştılar "iyi"ler, kapitalizme karşı olanlar gibi, nazilere karşı olanlar gibi. azlar, ama varlar. "hiçbir şey öyle keskin diil"ciler nedense keskin olmamasının ekmeğini yiyenler, "iylik" de "kötülük" de gerçekten net ve açık. bir muğlaklığı yok. azınlıktaki iyiler kahramanlar tabii ki, ve direnmeleri gerekiyor, tarihte de hep direndiler, mütemadiyen de ölümü göze almak konumunda oldular. ve bundan da gocunmadılar.
    amaç insanlara o kahramanlardan olabileceklerini anlatmaktır.

    (sosyal psikolojik araştırmalar insanların %87sinin doğru şartlarda karşılarındaki masum deneğe elektrik verebileceğini ortaya koyar, nazizmi de böyle açıklar. sıradan insanın yaptığının kötülük olduğunu yüzüne vurulmasına ihtiyacı var. iyiler tarafında mı kötüler tarafında mı olduğunu da belirleyecek bir zahmet. ve her birimiz kendimizi iyiler tarafında sanıyorken kötü de olabiliriz. oysa ahlak daha büyük netlikleri gerektirir. ama'sız karşı çıkışları gerektirir. bunun yolu da her koşulda sisteme itaatsizliktir. filmin "iyi" kodladığı herkesin karşı çıktığı şey "sistem"dir. bu da ancak altruizmle gerçekleşebilecek ve zamanla içselleştirilebilecek bir duruştur.

    muhafazakarlığın, ister ekonomik sistemin devamına, ister köleliğin devamına, ister yaşlıların gaylerin tecridine, isterse salt düz bir tanrı kavramına dayansın; "iyilik" için yıkılması gereken ilk şey olduğunu anlatıyor bence bu film. bana en azından bir şeyler anlatıyor.

    kahramanlar her yerde, her zamanda vardır. onlardan biri olabilmeye çalışmak gerekli, kendi zamanımızda, ne biçimde mümkünse sisteme karşı çıkabilmek.. bunun yolu da adalet için, eşitlik için, iyi bir şeyler için bedel ödemeyi göze almaktır.

    bu mesajı banal bulan enteller de genelde, muğlak ve daha az banal mesajsızlıkların faydasını gören insanlardır.
    iyilik ve kötülüğün netleştirilmesinden "iyi" olan gocunmaz, muğlaklığı anlaşılmazlığı bulanıklığı seven "kötü"dür. hiçkimse de kusura bakmasın iyilik ve kötülük vardır. hep var olmuştur ve olacaktır.

    kapitalizm eleştirisi yapmadan, tanrı, sistem, düzen eleştirisi yapmadan bir şey anlattığını sanan tüm zaman kaybı filmlere inat, bu film güzeldi. görüntüleri, sinemasal özellikleri, makyaj vb. bir yana da bir derdi vardı ya.. bir derdi olan sanata açız.
411 entry daha
hesabın var mı? giriş yap