32 entry daha
  • şu son iki ay ne suikastçi yaptı arkadaş. önce corvo attano'nun dunwall sokaklarında intikamını arayışı ile dishonored, sonra yarı kızılderili yarı ingiliz suikastçimiz connor kenway'in başrolünü desmond miles ile paylaştığı assassin's creed 3, şimdi de bu saydıklarımın yanında profesör kalan ailemizin suikastçisi agent 47 ve ne yazık ki istediği kıvamda işini bitiremediği hedefi; hitman absolution.

    öncelikle sıkı bir hitman hayranıyım, bunu belirteyim. yani bilinçli bir şekilde, geçmiş oyunlarla kıyaslayıp eleştireceğim oyunu. bilhassa blood money ile kıyaslayacağım çünkü benim için serinin nirvana yaptığı oyun blood money'dir. ayrıca önceden , absolution'dan blood money'den aldığım keyiften daha fazlasını aldığımı söylemiştim ama feci yanılmışım. o keyif uzun süren hitman açlığımdan doğan bir şeymiş, muhtemelen hitman fanlarına da böyle olacak.

    oyunun açılış bölümü tipik hitman ilk görevi. nasılsa sağır sultan duydu zaten oyunun ilk dakkalarında siz de göreceksiniz, korkmayın spoiler'a girmez; ilk hedefimiz diana. diana agency'nin tüm kimliğini ifşa etmiş, her şeyi açığa çıkartıp kayıplara karışmıştır. agency de diana'nın yerini öğrenip, onu ortadan kaldırma görevini tabii ki bize, yani ailemizin biricik sukikastçisi 47'ye verir. 47 de, yine sorgulamadan, görev görevdir mantığıyla atlar bir dondurma kamyonetine gider diana'nın malikanesinin kapısının önüne. kamyonete bakmaya gelen özel güvenlik görevlisini de bir güzel indirir ve bu noktada 47 ile olan uzun birlikteliğimiz başlar. burada söylemek istediğim bir şey var, bu tutorial bölümünü diğer hiçbir oyun ile karıştırmayın. eğer zorluk seviyeniz, easy ve normal dışındaki hard, expert ve purist'ten biriyse hadi geçmiş olsun. bu bölümde bile azcık zorlanabilirsiniz her ne kadar serinin sıkı bir takipçisi olsanız bile. çünkü biz eski kafalılara oyunu zorlaştıran instinct mod anında oyuna giriyor. bu zıkkımı kullanmak neredeyse oyunda attığımız her adımda zorunlu hale gelmiş ve geçen sene yapımcıların "sadece aksiyon severler yoğun bir şekilde kullanacak, eski hitman fanları rahat olsun." tadındaki açıklamalarını da üstüne ekleyince bana bu instinct mod oldukça antipatik geldi. ha iyi bir yanı, bizlere böyle minik yalanları sadece ubisoft'un değil eidos'un da söylediğini tecrübe etmiş olduk.

    madem konusu açıldı ordan devam edelim. nedir bu instinct mod? efendim bu instinct olayı şudur; 47 abimiz mesela bahçıvan kılığna girdi. diğer bahçıvanların arasına karışınca öbür ese'ler bizden kıllanıyor, diyorlar ki, "hocu sen nesin böyle, hem kelsin hem beyaz tenlisin hem de latin değilsin.". hemen instinct modunu açıp bu elemanların arasından hızla uzaklaşıyoruz. bakın aralarında kalıyoruz demiyorum, uzaklaşıyoruz. zira bu instinct barı 10 saniyede boşalan oldukça sinir bozucu bi şey. birden instinct barınız bitmiş bir halde bahçıvanların arasında kalırsanız hemen güvenliğe yetiştiriyorlar sonra da av başlıyor. yani kılık değiştirdiyseniz sizinle aynı statüde olan adamların arasında fazla durmayın. ama başka statüdeki adamların yanında top patlatsanız umurlarında olmuyor. tamam bunlar güzel eyvallah ama arkadaş yani kılık değiştirdikten sonra bizle aynı statüdeki tiplerin yanında normal yürürken bile anında dikkat çekmek nedir yahu? blood money'de yoktu böyle bir şey, psikopat gibi defalarca oynayıp en zor seviyelerde oyunun resmen bokunu çıkartmıştım ama böyle kolayca dikkat çektiğimi görmemiştim. instinct kullanmaya itiyorlar işte oyuncuyu. pek hoşuma gitmedi. instinct'in diğer kullanım alanı ise amerikalı şişko gençlere yönelik, alın size aksiyon, tadında bir point shooting sistemi. mesela bir odada, çıkmanız gereken kapını önünde 4 polis var. etrafta gizlilik ile bunların dikkatini dağıtacağınız bir yöntem yok, e zaten kılık değiştirseniz bile aralarına karışamazsınız yoksa demin dediğim gibi anında çakarlar kılık değiştirdiğinizi. tek bir çözüm yolu var o da instinct modunu aktif hale getirip zamanın akışını bir hayli yavaşlatıp bu dört polisin vücutlarına çeşitli yerleri işaretleyip, zamanın normal akışına geçmesini beklemek ki bu da kısa bir sürede oluyor. daha sonra 47'nin işaretlediği yerlere sevgili mermilerimiz gidiyor ve hitman ruhuna oldukça aykırı bir toplu katliam yapıyoruz. sanırım 47'nin tek eksiği hafif uzun ve dalgalı sarı saç, sarı bıyık, sakal ve kot yelek!

    hitman serisinin en sevdiğim olayı, her bölüm kendi içersinde bir sandbox'tı. hedefi ortadan kaldırmak için türlü türlü planlar yapar, efendi gibi kılığımızı değiştirir, silahımızı belimizden çıkarmadan sadece bir fiber tel ve yeri geldiğinde şırıngamız ile hedefimize sessizce yaklaşır, işini bitirir gerekli yere saklar sonra çekip giderdik. bazen de yaratıcılığımızı konuşturur, hedefimizin başına "kazalar" gelmesini sağlardık. ve bunları yapmak için elimizin altında şahane tasarlanmış haritalar vardı. peki absolution'da yok mu? evet var ama blood money'nin o görkemlli haritalarından eser yok. biraz da oyunun konusu ile ilgili. spoiler vermek istemiyorum ama kendinizi av gibi düşünün tasarlanan haritaların bir kısmında. hep bir kaçış, bir telaş. yer yer bana manhunt oynuyormuşum gibi hissettirdi oyun. haritalar birbirine bağlı. mesela chinatown'dan, mal yükleme kısmı gibi bir ara sokağa çıkabilirsiniz. fakat iki mekan arasındaki geçişlerde nurtopu gibi bir yükleme ekranınız oluyor ve bir önceki mekanda yaptıklarınız yeni yere geçince sil baştan durumuna geliyor. iki katlı bir mekandasınız, üst katı temizlediniz aşağı inip checkpoint ışığını yaktınız diyelim. sonra öldünüz ve tekrar bu checkpoint ışığından devam ediyorsunuz ve taktik değiştirip, nasılsa üst katı halletmiştim, oraya çıkıp öbür taraftan ineyim diyorsunuz. hah işte, hadi bakalım eğlence başlasın. üst kata çıkınca temizlediğiniz adamların aynı script ile yeniden spawn olduklarını görmek inanılmaz sinir bozucu. bazen sırf bu saçmalık yüzünden oyunu oynamayı bırakmayı bile düşündüm! ha mesela bir hope haritası var ki of off. oyuna kendimce verdiğim puanların yarısından fazlasını bu harita sayesinde verdim. görsel olarak beni en tatmin eden bölümlerdi hope'da geçirdiğim vakitler. bir de haritalar içersindeki npc'lerin kendi aralarındaki diyaloglar da süper olmuş, hakkını verelim şimdi. durup her bir npc'nin diyalogunu dinlemek için bütün haritaların çeşitli noktalarını gezdim. pişman değilim!

    biraz senaryodan bahsetmek istiyorum ama spoiler endişesi de taşıdığımdan ötürü pek fazla üstünde durmayacağım. senaryo alıştığımız hitman senaryolarından farklı. evet yine güzel bir sunum, güzel seslendirmeler var ama her şey biraz bol koşturmalı gibi. senaryonun bu hali oyuna ve haritalarada yansıyor. senaryonun bir güzelliği de blake dexter adında klişe ama kendini "izlettiren" bir kötü adamı bizlere sunması. güney'li silah kaçakçısı birine göre bir hayli güçlü bu abimiz yüzünden ne badireler atlatacağız bir bilseniz! oyunun müzikleri ise her zaman olduğu gibi enfes. tansiyonun yükseldiği anda giren o müzikler insanı daha da geriyor. şikayetçi miyim? tabii ki hayır! grafikler ise öyle ağzımı düşürmese de gayet tatmin etti. zaten görsel olarak çok fazla beklentim yoktu, tek merak ettiğim ps2'de bile yüzlerce insanı aynı anda bir haritaya sıkıştıran ekip bakalım next gen'de ne yapacaktı? ve bence bu sınavı chinatown'da kutlanan yeni yıl ve tren istasyonunda geçirdiğimiz bölüm ile vermeyi başardılar.

    daha bahsetmediğim şeyler var oyunda, mesela bölüm boyunca yapmanız istene challenge olayları gibi. işte hedefini şöyle öldürürsen şu ödülü, böyle öldürürsen bu ödülü kazanırsın gibi. bu yaptığınız challenge'lara göre de 47 yeni yetenekler kazanıyor. bence gereksiz kompleks bir hale bürünmüş oyun. tabii sevenleri illa ki olur, bir şey diyemem. velhasıl, hitman fanıysanız alın oynayın ama bir blood money performansı beklemeyin, üzülürsünüz zira..
147 entry daha
hesabın var mı? giriş yap