225 entry daha
  • bu film hakkında yazmış olduğum yazıyı buraya koymadığımı fark ettim 2007 senesinde izlediğimde.
    before midnight'ı izledikten sonra bu da bulunsun bari dedim.
    spoiler ve nefret içerir:

    --- spoiler ---
    ilk filmi izlediğinizde biliyorsunuz işte ikisinden biri oraya gelmeyecek. mutlu bir film değil. havada bırakan insanı merakta bırakan bir şey de yok. biliyorsunuz işte ikisinden biri gelmeyecek. ve başından beri biliyorsunuz gelmeyenin kim olacağını.. iyi kurgulanmış iyi oynanmış olmasının kanıtı. kadının gelmeyeceğini biliyorsunuz oraya geri..

    "babaannem öldü, kıçım acıdı, çorabım kaçtı" gibi bir bahane bulup gelmeyeceğini biliyorsunuz işte. bakışlarından belli. adamın geleceği de öyle bariz, sakat kalsa, ailesinde tek bir sağ adam kalmasa bile geleceğini biliyoruz...

    9 sene.. kadına bakıyoruz, yüzsüz. adama bakıyoruz çökmüş..

    oraya gitmiş olan çöküyor işte. kadına bakıyoruz hala aptal aptal global ısınmadan falan bahsediyor. adama bakıyoruz hala aptal aptal aşık...

    kadın işte 9 senede mal bir fransız aktivisti olmuş. çinden hindistandan falan bahsediyor. oraya gelmemiş olmasına rağmen tutup da kendisine hala aşık bakan adama afrikadaki aç çocuklar geyiği yapıyor. inanamıyorsunuz bir insan nasıl bunca yüzsüz olabilir..

    sonra ortaya çıkıyor mesele.. adam kendine bir hayat kurmuş.

    adam oraya gidip de onun gelmemesini yaşayan olduğundan hayatına devam etmiş, eş, çocuk..

    adam 9 seneyi 1 güne adamış. 1 kitaba sonunu yazmayı yediremediği ve boşlukta bıraktığı bir kitaba...

    kadının oraya gelmemiş ve her şeyin sebebi olmuş olmasına rağmen adamı suçlayabilir olması insan doğasıdır. kötülük. net bir kötüdür kadın.
    adamın kitabı basılmış bir yazar, çocuklu ve evli olmasını öğrenmiş ve oraya gitmeyen olmasına rağmen, kendinde mutlu varsaydığı adamın mutlu olmasını kıskanma hakkını görebilmektedir.

    öyle bir kötülüktür ki bu, adamı, sırf o mutlu oldu yanılsamasının verdiği yıkıcılıkla kırmak için geçirmiş oldukları tek günü dahi küçültebilir, seviştiklerini hatırlamıyormuş gibi yapabilir.. alay eder gibi global ısınmadan falan bahsedebilir...

    kadının kötülüğü öylesine engindir ki, öylesine bencildir ki ağzınızı açık bırakır. hannibal lechter ayarında bir kötülüktür bu.

    ve kendi histerik sinir krizini geçirdiği sahne arabadan inmek için tutturduğu sahne bunun açığa çıkışıdır. kızgındır kadın çünkü mal ilişkiler içinde harcanmıştır, mallığından aktivist falan olmuştur. o kadar eziktir ki böyle kendini global ısınmaya hintli işçi çocuklara falan adamıştır. hayatı öylesine anlamsızdır ki böyle saçmalığını tartışmanın tabu olduğu bir şeye "adamıştır" hayatını. ne de olsa modern zaman dinidir böyle entel çevrelerde aktivistlik, feminizm, solculuk... aksini söyleyebilene haşaa hayatta laf ettirtmezler.. hayatın anlamsızlığında tutundukları şeylerdir. hayat adamaktır bu. hayatı olmayan adayabilir hayatını birine ya da bir şeye.. oysa hayatı anlamlandıran aşktır. aşkından vazgeçen, içinde o boşluğu doldurmaya uğraşır durur.. dolmaz o boşluk ne vibratörlerle ne hindistandaki işçi çocuklarla şekerim.. babaannenin cesediyle de mezarıyla da dolmaz o boşluk.

    aşktan vazgeçildiğinde yerine konan aşkın hatırası olmuştur oysa adamda. 9 senede bir kitabı yazan 9 sene her gün 1 günü yaşayan adam kadındaki kötülüğü göremez hala..

    bir kişinin aşkıdır bu film. karşılıksızlığı insanın içine oturur.

    adamın anlattığı iki rüyayı ağlamadan dinlemenin imkanına inanamıyorum.. bilinçaltı yorumlayabilir olmak hele mahveder bu iki rüya yorumunda insanı.. trene binip uzaklaşıyor uzaklaşıyor uzaklaşıyorsun ter içinde uyanıyorum dediği yerde bir insana bu eziyeti yapanın –ölmüş babaanneni sikiym kaltak! şeklinde dışa da vurulabilir filmi izlerken- sonradan çindeki hindistandaki eziyetlerden bahsedebilmesi kadını daha da acınası hale getirir..

    adamın aşkı öylesine bağışlayıcıdır ki oysa.. hala bir "5 dakika daha"nın derdindedir..

    ve kadının 9 senede aşk adına yaptığı bir sikindirik gitar şarkısıdır. ki ondaki ismi de jesse'den antoine'a çevirmesi pek zor diildir büyük olasılıkla, adam şakayla sorar ama bilemeyizdir gerçekten her gelene o aptal şarkıyı çalıp çalmadığını...

    "evlenmeye giderken yolda seni gördüğümü sandım" dediği yer adamın ve kadının yüzsüzce "evet new yorktaydım" dediği yer çıldırtır insanı. nasıl arayıp bulmaz insan, nasıl bir şey yapmaz.. adamın viyana garında yaptığını nasıl new yorkta yapmaz..

    kıta aşıp gelen birine nasıl "babaannem öldü ehi ehi gelemedim ay yazııık kıyamam yoksa gelmiş miydin" ayağı yapılabilir.. bunca duygusuz, bencil, nankör ve iğrençken aktivizmden global ısınmadan hintli çocuklardan bahsederek ego mastürbasyonu yapmaya nasıl yüz bulur insan..

    kadın anca işte 9 senede ingilizcesini ilerletmiştir..
    aşık olan taraf çöker, aşık olmayan taraf işte oyalanır. en fazla sikkodan şarkılar yapar ya da işte eylem meylem global ısınmaya vurur kendini..

    oysa adam farkındadır: karşısına kaç defa böyle bir şans çıkar ki insanın.. adam farkındadır örneğin trenden inelim dediğinde daha, ileride pişman olmaktan bahseder..

    kadın gelmeyen olmasına rağmen pişman olmayacak kadar yüzsüzdür. adam gitmiş aramış elinden geleni yapmış unutmamış kitaplaştırmış peşine düşmüş -umut etmiş olmasına rağmen sonunda pes etmiş görünür- olmasına rağmen kadının pişmanlığını da yaşamaya çalışır.. empatidir, aşktır adamın hala suçlamaması.

    "keşke gelmiş olsaydın" dediğinde, kadın "gelemezdim" diye kestirip attığında "babaanneni sikiym kaltak" demez adam.. acı çeker sadece...aşıktır çünkü...

    filmin en sinir bozucu yeri kadının seviştiklerini inkar ettiği ve kitabı romantize bulduğunu söylediği yerdir... ki filmin başı olması sebebiyle alternatif senaryomda adam kadına kesici bir aletle dalmalı, film trouble everyday havası yakalamalıdır, sonrasında da uçağına binip ülkesine dönmelidir... ancak adam sadece kalakalır..
    9 sene saklamış, en güzel hale getirip içini açıp yazıp kitap haline getirmiş olduğu, kutsal bildiği anılarında bile tek başına olduğunu kavrar.. kadının anıları dahi paylaşmadığını anlar.. kadının hatırlamadığını anlar. kadın hatırlamamaktadır bile.. ki sonradan "hatırlıyordum ama hatırlamıyormuş gibi yaptım" da diyebilecektir kadın. kötülük örneğine şekil 1 a verilebilir bu da tabii..

    sadece kıskançlığından "ben kendimi global ısınmaya verecek kadar ezikken sen evlenip yuva kurdun ben de hala değerli bildiğin anılara saldırdım ehi ehi nina simone" diyebilecek kadar kötüdür kadın.. "neyse ki şimdi bakıyorum da senin de evliliğinde problemler varmış oh rahatladım. ya benim yüzümden tek mal bir hayatı yaşayan ben olsaydım neyse ki senin de hayatını mallığımla sikip atmışım huzur doldum ooooh ağlamam geçti" diyebilecek kadar iğrençtir..

    adamın şansı amerikalı olmasıdır. tek şansı budur.. sığ kültürde yetişmiş balık hafızalı bir amerikalı olduğu için çok da koymaz adama... biraz çökmüştür, rüyalarına girmiştir ama yine de başa çıkabilir.. bütün kültürü zaten unutmak ve kötülük üzerine kuruludur.. alışkındır.. bütün kültüür bencillik üzerine kurulu olduğundan kadını da garipsemez...

    amerikalı olmayan bir karakterle bu film acıdan gebertecek bir drama olurdu...
    olmuşluğu vardır bazılarımıza.
    --- spoiler ---
177 entry daha
hesabın var mı? giriş yap