41 entry daha
  • öncelikle spoiler içeren bir yazı olacaktır, diyerek uyarımızı yapalım.

    film cemal adında bir alevi kürt gencin istanbul'a okumaya gelmesiyle başlar. cemal yeni geldiği ve tamamen yalnız olduğu bu yeni habitat içerisinde kendisine yeni arkadaşlar aramaya başlar. önce okulda karikatürize edilmiş bir türk öğrenci grubuyla birlikte takılır ancak bu grup cemal'e kıro gözüyle bakarlar ve içlerinden birisi hariç hor görürler. bu dışlanmışlık sonucu cemal bu gruptan uzaklaşırken kürt yurtsever mensupları cemal'e kollarını açar. ancak cemal kendisini kürt olarak görmemekte hatta "kürtçe konuşuyor diye kürt olmak zorunda mı" şeklinde savunma bile yapmaktadır. yinede grupla birlikte takılmaya kendi kültürüne daha uygun insanlarla saz eşliğinde türküler dinlemeye ve kendi dilini konuşabilme özgürlüğüne kavuşur. ardından yönetmenin otobüste kullandığı metafor ile türk toplumu tarafından dışlanmasının altı çizilir. cemal, kendisinin kürt olmadığını iddia ederken devlet tarafından uygulanan politikalar ile kendisine yabancılaşmıştır. şehirde geçirdiği sürede bu yabancılaşmanın etkisinden kurtulup kendi öz varlığının farkına varmaya başladığında ise toplumun refleks olarak kendisini dışarı doğru ittiğini de acı içinde farkeder. kendisini yabancılaştıran devlet aynı zamanda türk toplumunu da yabancılaştırmanın yolunu şu şekilde bulmuş durumdadır; otobüsteki kürtleri "başka bir dilde" konuştukları için otobüsten atan türkler yaşadıkları coğrafyanın kültürel gerçeklerinden uzaklaşmış, burada yaşayan halkların kültürlerin etkisine tamamen yabancılaşmış ve dayatmacı bir türklük üzerinden tüm coğrafyanın egemeni olma hezeyanı içerisindedirler. ermenilere, kürtlere, süryanilere,araplara vs tamamen yabancılaşmış bu türk toplumu diyarbakır zindanlarında duvarda asılı olan "vatandaş türkçe konuş çok konuş" tabelasının adeta canlı birer uygulayıcısı haline gelmiş ve tektipleşmiş, şeyleşmiş durumdadır. belki tek bir sahne üzerinden çok fazla çıkarım yapmış olabilirim ama filmin ben de yarattığı tezahür hep bu yabancılaşma kavramı üzerinden gitti.

    cemal kürtlüğüne sahip çıkıp mücadeleye aktif olarak atıldıktan sonra ise bu sefer örgütün yabancılaştırma etkisini görüyoruz. hareket içerisindekilerin aşık olmamaları, sevişmemeleri, alkol almamaları vs tam olarak sovyetik örgütlenme yapısının artık muhafazakar addebileceğimiz yapısından kaynaklanmakta ve yine bir tektipleşmeye sebep olmaktadır. yani cemal bir yabancılaşmadan kaçarken bir diğerine de farkında olmadan girmiş durumdadır. bu hareketin yarattığı idealize edilmiş devrimci karakter ise yine bir nevi "şeyleşme" olarak kabul edilebilir. ancak cemal'in bir şansı var mıydı? bence yoktu. mücadeleyi şehirde yürütmek yerine en azından kendisini daha özgür hissedeceğini düşünerek hikayenin sonunda dağa çıkmakta ve hem devletin hem de belki de bu yanıyla şehirdeki hareketin baskısından bu şekilde kaçmaktadır.

    ayrıca solcu argümanlar üzerinden kendi örgütlerinin "en haklı" örgüt olduğu kavgasını yapan fraksiyonlara temas edilmesi de güzel bir ayrıntı olmuş. son olarak "sınıf intiharı" sorusunu sorduğu için dalga geçilen arkadaşın durumunu çok gerçekçi buldum.kendi gözlemlerim de bu tarz toplantılar içinde birazcık farklı bir soru soran veya farklı bir fikre sahip olanların topluluğun antipatisini topladığını gözlemledim.

    velhasılı kelam iyi bir filmdir ve toplumla daha çok buluşma şansı bulup olaya tamamen yabancı olan türk halkının filmler, belgeseller, kitaplar üzerinden hemen yanıbaşında yaşanan tüm acılardan haberdar edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
35 entry daha
hesabın var mı? giriş yap