198 entry daha
  • --- spoiler ---

    geçtiğimiz sene the dark knight rises için yazdığım "beğenmedim çünkü" temalı entry'leri bir kez daha anmama vesile olmuş film. (bkz: the dark knight rises/@raglegumm) o filmi beğenmediğim için bana "ulan adamsan şunu da açıkla" temalı mesajlarla gelip sülalemde küfür yememiş adam bırakmayan arkadaşlar olmuştu, onları selamlayayım öncelikle. hani sormuştunuz ya bana "nasıl olsa güzel olurdu, adam daha ne yapsın?" diye; işte ele alınan kahramanın doğasıyla oynamadan, kendi ellerinizle kurduğunuz seriyi doğrultusuz bir finalle bitirmeden, daha kendi türüne karar verememiş filmlerle karşımıza gelmeden yapılabiliyor ortalama üstü bir kapanış filmi. bir batman ve batman begins hastası olarak o üçüncü filmi sevmemek için iron man 3'ü sevmemekten çok daha geçerli sebeplerim vardı diyeyim. dert olmuştu bir seneye yakındır, açıklığa kavuşmuş olsun.

    öte yandan, "o son filmi çekmeyecektin" diyen gruptan olmama rağmen reddedemeyeceğim bir durum var: hollywood'un bundan sonraki süper kahraman temalı serilerinde hangi yolu izleyeceği nolan sayesinde belli oldu. önce uyarlamalara gerçekçi ve karanlık havayı getirdi (batman'e yakışan o puslu havanın diğerlerinde ne kadar iyi durduğunu/duracağını başka zaman tartışırız), sonra da bu 'kahramanın sonsuz yolculuğu' temasının serilere nasıl yedirileceği konusunda ardından gelenlere bir tür ders vermiş oldu. burada da nolanvari bir nokta koymaya çalışıldığı belli oluyor iron man serüvenine. devam eder veya etmez, onu bilemem ama sona yaklaştıkça "seri bitiyor" havasını teneffüs etmek çok daha kolaylaşıyor sanki. fakat kahramanın yolculuğu temasını, doğum sancılarını anlatan batman begins'te kara filme, esasen rise kısmını simgeleyen the dark knight'ta gangster filmlerine ve düşüş'ü simgelemesi gerekirken adını bile yanlış alan the dark knight rises'ta adını koyamadığım bir sürü türe (post-apokaliptik ve hatta rocky-vari 'kendini iyi hisset' tatları vardı) uyduran nolan'ın aksine, burada marvel'ın yaptığı risksiz hareket çok daha olumlu sonuç doğuruyor bence. ilk iron man'den bu yana süregelen 'espri yapıyoruz ve dövüşüyoruz' muhabbeti fazlasıyla var ama ciddiyet de aynı şekilde artış gösteriyor. üçüncü iron man, bahsedilen serinin hem en çok güldüğüm hem de en ciddi bulduğum filmi ilginç şekilde. ve üçlemenin nokta kısmı, shane black'in kalemiyle yaptığı nokta atışı sayesinde gidip bilim kurguyu bulmuş- bir en daha: üçlemenin en bilim kurgu filmi bu ve hatta adını anarken bir türden bahsedeceksek bilim kurgu en akla yatkını gibi duruyor. ilk ve ikinci filmde de tema gereği o tatları almak mümkündü ama aksiyon ağır basıyordu, burada hem teknolojik edevatların sayısında artış gözleniyor hem de bilimi kullanarak ağzından ateş fışkırtan kötü adamlar var.

    ağzından ateş fışkırtan kötü adam temasından, en sevdiğim demir adam maceralarından olan yakın tarihli iron man extremis'e atlayalım, oradan da filmin kötü yanlarına geçeriz. o hikayede kullanana güç ve hız getiren bir tür serum olan extremis, bir şirketin kademeleri arasında paslaşmaları sonucunda hızlıca ün kazanıyor ve teröristlerin eline geçiyordu. bunun üzerine serumu bulan bilim adamı intihar ediyor, onun ekibinden genç bir kadın da bir şeyler yapması için okul arkadaşı tony stark'tan yardım istiyordu. filmde karakterler aşağı yukarı aynı, ama şablonun ne tür değişikliğe uğradığını göstermek için iki şey söyleyeceğim. birincisi, serumun kötü ellere geçmesinin ardından kendini öldüren bilim adamının adı aldrich killian, ikincisi, tony'nin okul arkadaşının adı maya hansen. filmin yarısına falan gelince bunun karakter kökenlerine olmasa da en azından extremis severlere bir tür ihanet olduğunu, mandarin'in bu denkleme nasıl yerleştirileceğini düşündüm ("nasıl olsa iyi olurdu?'cular için söyleyeyim: iron man 2'de, bir başka şahane oyuncu olan sam rockwell'in canlandırdığı justin hammer, aldrich killian yerine kötü karakter için çok daha yerinde bir seçim olurdu). ilk yirmi dakikada düştüğüm "acaba olmamış mı lan?!" telaşının yerini sonradan rahatlama alsa da, yarıda bunların büyük günahlar olduğunu düşünmüştüm, ama esas ihaneti görmemiştim daha.

    hocam allah aşkına şu ekipten biri çıksın söylesin, shane black akıllı adamdır mesela, ulan iron man'in en taşaklı düşmanını, mandarin'i harcamanın daha kötü bir yolunu bulamadınız mı? twist'miş. ben kingsley gerçek kimlikteki sahnelerde ışıldıyor, ama cidden, karakteri seven birinin buralarda eğlenmesi mümkün değil. ben tebessüm ediyordum gerçi ama yüzümde daha çok "sikicem seni" gülümsemesi vardı, dişleri sıkarak. oyuncuymuş da yerine geçmiş de piyonmuş da bilmem ne. madem bu kadar şaşırtmak istiyordunuz, itibarını iki paralık edeceğiniz başka karakterler bulsaydınız keşke. spider-man 3'teki venom bile bu kadar ezilerek harcanmamıştı yemin ediyorum. ve olayın aslının açığa çıktığı, tony'nin malikaneye sızdığı dakikalar da zaten bir düğüm çözümü sahnesi için fazla kötü tasarlanmış ve yazılmış, kusura bakmayın. baskın kısmının şık göründüğü doğru ama takip eden sahnenin güzel olduğunu söyleyenin kalbini kırarım.

    gelgelelim, tüm bu affedilemez ve küfredilmelik kusurlara rağmen ilginç bir şekilde eksi yanları ağır basmıyor filmin. espriler yerinde ve tuhaf bir dinamizm, tuhaf bir "kötü adam kimyası", tuhaf bir çekicilik var her karede. shane black'in garantici rejisi ve ortalamanın üstüne kolayca çıkabilen metin oldukça etkili bu durumda, bir de tüm bu sapıtmalara karşın asla jon favreau'nun (ilk filmde tony'nin plaketini kapıdaki mankene hediye ederken söylediği gibi: "sezar'ın hakkı sezar'a" demek lazım) hakkıyla kurduğu milyarder playboy profilinden sapmıyor. ve tavırları o yapay panik atak sahnelerine rağmen gerçekten de new york'u bir tanrı tarafından portalla dünyaya getirilmiş uzaylı ırkından kurtarmış bir adam gibi. artık biz anaakımcılardan nefret eden müthiş kesim ne diyorsa ona, psikolojik çözümlemeler güzel olmuş diyeyim bari kısaca.
    amerikan başkanı muhabbetinin gereksizliğine de bir kez değinmek istiyorum. "başkanı kaçırma" ve sabotaj olayı mark millar'ın nemesis'ine acayip benziyor, fakat çizgi roman da olsa o metindeki dehşet etkisi yaratılamıyor amerikan başkanının teröristlerin eline düşmesiyle. james rhodes'un john mcclane tripleri hiç olmamış, o finale doğru gelen "sizi kurtaracağım sayın başkan!" muhabbetine hiç girmeseler daha iyiymiş.
    çocuk sidekick klişesi güzel bir seksenler mirası, tıpkı filmin yer yer aynı yılların christmas filmlerini andırması gibi. o da seksenlerde en iyi işlerini yapmış shane black'in dokunuşundandır diye tahmin etmekteyim. finalde çocuk evine girdiğinde içeriyi süslenmiş gördü ya, orada da rises ile irdelenmelik bir ortak nokta daha sundu film biz manyak seyirci/okur kitlesine.

    şablon şablon dedik, bir kez filmin rises'a aslen ne kadar benzediğine ikna edebilecek derli toplu cümle kuramadık. şöyle ki: iki filmde de kurtarıcı melekler yeni görev için dönüyor, kötüye meydan okuyor, zarar görüyor, çevresindekiler zarar görüyor, halk zarar görüyor, kendi yarattıkları ve bütünleştikleri karakterler figür olarak ağır hasar alıyor. finale doğru bir yükseliş oluyor, iyiler kazanıyor ve kahraman kahramanlığı bırakıp gerçek kimliğine, kız arkadaşıyla huzura dönüyor, finalde ise hevesli bir çocuğa oyuncaklarını sunuyor. marvel'ın bunu yapışı, stüdyoya ve şirkete olan kayıtsız şartsız sevgimden midir bilemem, çok daha epik geldi nolan'dan; olması gerekenin tersi şekilde.
    bir kısa not daha düşeyim: stephanie szostak'ın ilk göründüğü sahnede kadının "merhaba, ben janet van dyne diyeceğinden tuhaf bir şekilde emin oldum ama o da extremislendi. keşke wasp olmasa da bir shield ajanı olan janet şöyle bir belirip kaybolsaydı.

    bu kadar lafı toparlamak lazım şimdi, dağınıklıktan mesaj çıkarırsak, iron man 3 affedilemez hatalarına rağmen, biraz ilk filmlerden miras kalan atmosferi, biraz da ekibin aksiyon, kahraman yolculuğu ve komedi konusundaki doğru kararlarıyla, marvel studios dendiğinde çat diye akla gelmeyecek olsa bile belli standardı tutturabilen bir uyarlama olmuş. phase 2 açıldı, hayırlısı olsun. artık sussam iyi olacak.
    --- spoiler ---
133 entry daha
hesabın var mı? giriş yap