61 entry daha
  • sene 2008, mezun olmama ramak kalmış, arkadaşım tarot falı bakıyor: "iş konusunda önüne iki yol çıkacak ve sen salakça olanı yapacaksın" diyor suratıma. öncesinde yüksek lisans yapmayı kafaya koymuşum, çünkü laboratuvar işi keyifli, özgürce üretebiliyorsun imkanlarının ölçüsünde. okuyorsun, düşünüyorsun, üretiyorsun kendince birşeyler. kötü örnekler var önünde (bkz: #10551573) onlara inat akademisyen olacağım diyorsun. yanında çalıştığın bir hoca da var hazır. 2-3 güne kalmadan bir iş teklifi geliyor, pazara yeni girecek bir ilaç firmasında reprezantlık yapacaksın, anadolunun güzide illerinden birinde, sen cv gönder işi olmuş bil. "tamam izmire dönerim hemen" diyorum, "en az 5 sene kalacaksın" diyorlar, "yok o zaman kalsın" diyorum. ve hikayemiz başlıyor...

    yanında çalıştığım hoca "proje yazacağız kesin çıkacak" diyor. ne bileyim saflık işte o zaman kanıyorsun hemen. doğal olarak yazıyoruz ve proje çıkmıyor. tekrar gönderiyoruz projeyi "hocam bakın bu evrak eksik" diyorum hoca "olmaz bişey gönderin" diyor ve proje tekrardan o evrak yüzünden reddediliyor. sonrasında danışmanın idari görevi başlıyor. danışman bilimsel mevzulara zaman ayıramıyor ve tezimin başında beni başka bir hocayla çalışmaya yönlendiriyor. sözü geçen hocaların hiç birinin evladı olmadığım için çalışma konusunda peşlerinden koşmama rağmen sürekli kıvırıyorlar... tam o dönemde danışmanımın hastalığı nüksediyor ve zaten sallantıda olan işlerimiz iyice sallanıyor. o dönemde bir grup kuralım en azından birbirimize destek oluruz yaklaşımım başımızda bir yönetici olmadığı için her seferinde duvara tosluyor.
    sonrasında kendi imkanlarım ile bir fırsat yaratıp hayaller ülkesi amerikaya gidiyorum. hayal edemediğim sistemler görüyorum, ufkum bir anda on katına çıkıyor ve diyorum ki "ben bir akademisyen olarak kendi işimi kuracağım; bilim ve teknoloji yönetimi alanında uzmanlaşarak sonrasında bilim ve teknoloji politikalarını değiştireceğim". bu arada bir kadro sınavına giriyorum ve cidden çok daha hak eden biri alıyor, diğerine de amerikaya gitmek istediğim için girmiyorum (pişman değilim ikisi için de).

    akademik kariyer yapan insanların bir çoğunun dışarıyı camdan izleyen teyzelerden farkı olmadığından dolayı bu hedeflerimi kimseye anlatamıyorum bir süre malum metabolik yolar çok daha mühim...

    neyse bir şekilde bölümümüze yeni gelen bir hocaya paslıyor danışmanım beni, kendisi tez konumda hiç çalışmadığı için. bir yandan hedefim doğrultusunda kendimi geliştirmekle beraber, tezimi hazırlıyorum. bu arada danışmanım benden 2 saat içerisinde doktoraya devam edip etmeyeceğime yönelik bir karar bekliyor. 2 saat içinde ailem ve paslandığım hoca ile görüşüp "yapacağım ama sizinle değil, beni pasladığınız hoca ile" diyorum. sonrasında bu karar süresi başka arkadaşlar için 2 güne uzuyor. tezimi danışmana her göstermeye gittiğimde "olmuş" diyor ve postalıyor sürekli. tezin teslimine bir hafta kala "bu ne biçim tez otur baştan yaz" diyor. bir haftada deneme tekrarları ve yazımı ile birlikte gözümü kırpmadan, şu anda bana ait olduğu için utandığım, bir tez yazıp teslim ediyorum. 45 dakikalık tez savunmamın 35 dakikasında ağzıma sıçılıyor ve isyan edeceğim anda "tamam hadi geçtin" diyorlar... eyvallah... aynı gün apar topar doktora başvurusu yapıyorum 3-4 gün "bilimsel sınav" yapılacağı söyleniyor uzun zamandan sonra ilk kez. "nasıl çalışayım 3-4 günde, bölümdeki herkes durumumu biliyor" diyorum 5 kişi başvuruyor. kötü geçiyor doğal olarak sınavım, uykusuzluk, yorgunluk, gerginlik diz boyu. "bilimsel sınav" sonucunda 2 kişi kabul ediliyor, reddedilenlerin arasında yerimi alıyorum... ilginçtir o dönem doktoraya alınan 2 kişi de kadro alıyor... neyse sonrasında yine bilimsel sınav kalkıyor. ertesi dönem başka bir anabilimdalından başlıyorum doktoraya. yapmam gerektiği üzere eşşek gibi çalışıyorum; bir yandan yeni laboratuvar kurma çalışmaları bir yandan denemeler bir yandan kendi hedeflerim doğrultusunda ilerleme çabalarım, hocanın verdiği ve kim ne kadar angarya derse desin bana tecrübe kattığına inandığım işler, dersler vs... yaş oluyor 26 bu arada tabi hala 5 kuruş kazanç yok, proje desen yok. yayınlarım çıkıyor ama yayındaki isim karın doyurmuyor ki... neyse ki o esnada laboratuvara giren bir proje bursunu 4 kişi paylaşılıyor "hiç yoktan iyidir" diyoruz hep beraber. hı o projenin çalışmaları kim yapıyor? tabi ki ben (şikayetçi değilim, tam tersine mutluyum hala hepimiz eşit olduğumuz için). akademik hayatı bir iş/meslekten ziyade öğrencilik olarak görmekten kaynaklı olayların seyri değişiyor ve kişiler arası sıkıntılar çıkmaya başlıyor zaman içerisinde. bu olaylara bağlı kişisel olarak zor zamanlar geçirdiğimde çevrede hiç kimseyi bulamıyorum eski dostlardan başka... bu sıkıntı olduğu dönemde doktora tez önerimi hazırlıyorum, projeyi teslim edip tatile çıkıyorum.

    tatilde bir e-posta: "projenin tüm bütçesi ile tezin sonunda kullanacağın cihazı aldım sevgiler, danışmanın."

    proje bütçeleri açıklanıyor, önerdiğimiz bütçeden az bütçe gelmiş, hesaplar açık veriyor. cihaz geliyor sadece cihaz, kullanılacak asıl parçası yok... sipariş yanlış verilmiş... e teze başlayacak kimyasallar? onlar da yok bu durumda para yok ki...

    bu arada 2008 yılında reprezant olarak gitmediğim anadolunun o güzel ilinde öğretim görevlisi kadrosu açılıyor ve başvuruyorum, lisans ortalamamın bok gibi olması nedeniyle 5. sırada kalıyorum ilk 4 e girmem gerekirken.

    yurtdışını araştırıyorum bir yandan, tez konumdan farklı proje konusu belirleyip yurt dışındaki türk bir hocaya gönderiyorum, sıcak bakıyor "ben buradaki burs olanaklarını araştırayım, danışmanınla görüşüp halledelim" diyor ve o proje danışman ile hoca arasında bir yerde kaybolup gidiyor... sorduğumda laf kalabalığı ile cevap alıyorum...

    yok yok diyorum. olacak... oturup hızlı destek projesi yazıyoruz en acilinden. bir red cevabı geliyor ki evlere şenlik. projeyi okumamışlar bile... çalışma grubumdan gönderilen diğer projelere gelen cevaplar farklı mıydı? hayır. bir önceki cümlede olur denilen şeye bir sonraki cümlede böyle şey olmaz deniliyor falan... "itiraz dilekçesi yazalım" diyorum. tamam diyor hoca, sen yaz ben imzalarım. ertesi güne altını çize çize, referansları ile beraber karşılaştırmalı bir yazı hazırlıyorum. hocaya veriyorum imzalanması için, "hemen gönderiyorum" diyor... herkese anlatılıyor bu durumu hoca "şöyle yazdık, böyle gönderdik" diye. 3 hafta sonra ise hoca bu yazıları göndermediğini söylüyor. tekrar çıktı alıp bu sefer gönderilene kadar bekliyorum başında. bu arada farklı kurumlara daha geniş kapsamlı 3 proje daha hazırlıyorum bir tanesinin de yazımına yardımcı oluyorum, hadi bir umut diyerek. hala bekliyoruz bir umut...

    bu arada gönüllü olarak derslere giriyorum, aldığım formasyon derslerini sıcağı sıcağına uyguluyorum. gençler o kadar ezbere alışmışlar ki yeni bir eğitim metodu gördüklerinde ne yapacaklarını şaşırıyorlar ama hayatlarından çok mutlular. üniversiteye geldiklerini fark ediyorlar, fikirlerini söylüyorlar, tartışıyorlar ben sadece yol gösteriyorum. istismar edenler tabi ki var ama eğitim bu bir anda olmuyor, ilkokuldan bu yana bedava geçmeye alışmış insanları bir anda eğitemiyorsun... manevi olarak karşılığını alıyorum, ilk dönem ders alıp bu dönem kredi sıkıntısında alamayan elemanın "hocam valla dersinizi özledim" demesi mutlu ediyor insanı mesela... maddi karşılık var mı? tabi ki hayır.

    danışman faktörü önemli tabi akademik kariyerde. akademik açıdan baktığımda güzel çalışmaları var, yayın ve atıf sayısında türkiye ortalamasının çok çok üstünde, vizyonu geniş. kişilik olarak eğlenceli, keyifli ama bir dediği diğerini tutmuyor, unutuyor, söylemedim ben öyle bir şey diyor şahitler olmasına rağmen, kendisine derdinizi anlatmaya çalıştığınız zaman top çevirip taca atıyor sürekli... maddi sıkıntım olacağını önceden söylememe rağmen hep "uzun vadede kazanacaksın" dedi... vardır bir bildiği, idare etmek saygıdandır diyordum bu duruma. ta ki en üst idari amir ile arasında kalana ve hiç alakasız insanlardan bir kamyon laf yiyene kadar...

    tak dediği nokta orası oluyor.

    yaşıtlarımın hatta benden küçüklerin kendi işini, kendi hayatını kurduğu yaşlarda aslında mesleğimi icra ettiğim halde kadrom ve maaşım olmadığı için hala öğrenci muamelesi görmekten yorulduğumdan,

    uzun vadeli hedeflerim (vizyonu geniş, farklı çalışmalar yapmış, farklı üniversiteler ve şirketler ile çalışabilen, üniversiteyi yüksekokul kıvamında olmaktan çıkarıp tartışılan, ve topluma yararlı bilgi üretir hale getiren biri olmak gibi...) için kısa vadeli tüm hedeflerimden (para kazanmak dahil) vazgeçmekten sıkıldığımdan,

    türkiye'de çok okumuş insana ihtiyaç olmamasından; araştırma yapan, araziye çıkan adamlardan ziyade evinde türkçe-matematik çalışarak kadro alan araştırma görevlileri olmasından dolayı bir süre askıya aldığım kariyerimdir kendisi...

    uzun vadedeki hedeflerimi unuttum mu? hayır! bu kariyer yolunda kendimden başka kimse olmadığını net olarak görmemden dolayı 30 yaşına geldiğimde "doktor" ancak sadece üniversite akvaryumunu bilen, akademiden kopmamak için askerliğini yapmamış, ailesinden harçlık alan biri olmak istemediğimden ve nice "bilim doktorlarının" bilgi ve teknoloji üretmekten ziyade hazıra konduğu ülkede "hazır" nasıl olur ve nasıl satılır öğrenmek ve öğrencilerime anlatacak hikayeler biriktirmek için biraz mola...

    evet bildiniz, yurt dışından ürün ithal eden bir firmada reprezant olarak işe başlıyorum...
85 entry daha
hesabın var mı? giriş yap