163 entry daha
  • birkaç gündür zekaya taktım sevgili okur. çok pis taktım hem de. sonumu hiç iyi görmüyorum.

    işim gücüm azaldı, kendimi boş işlere verdim. şu anki ilgi alanım zeki insanlar, ne yapmışlar ve ben olsaydım ne yapardım. aslında zengin dayılar ne işlerle uğraşmışlar diye bakıyordum ama mevzu kaderin ilmek ilmek ağ örmesi gibi zekaya geldi. anladım ki insanlar eşit değiller sevgili okur, ya da bazı insanlar daha eşit. bu zengin bebelerin hayat hikayelerine bakıyordum önce, sonra çok etkilendim, derken bazı dahilere bakmak filan derken süreç adeta içsel bir ruhsal yolculuğa dönüştü. malumun sevgili okur yaklaşık 150 sene evvel howard gardner diye bir adam demiş ki zeka tek bir meziyet değil -aylar sonra gelen ekleme: bir allah'ın kulu demedi ki 150 yıl ne oğlum diye, çok kırıldım. abarttım sevgili okur, 30 yıldır aslı-, geniş yelpazede birçok yetenekten herhangi biri. bu anlamda 8 tane zeka tanımlamış, havırd başgan katılmasa da bi de 9. bir zeka tipi daha eklenmeye çalışılmış o zamanlar. şimdi başka bir tane daha eklemeye çalışıyorlar ama benim bildiğim, orijinale saygıyla 8 tane. bu kadar zeka tanımı varken, dedim ki elbet biri beni de vurmuştur. işte sonuçlar;

    1. mantıksal-matematiksel zeka;

    çok ümitliydim bundan sevgili okur. ilkokulda filan matematik hep 5 olduğundan hevesle başladım ama işler umduğum gibi gitmedi. bak mesela bu türde dehanın iki örneği bill gates ve kankası paul gardner allen ilk şirketleri traf-o-dat'ı kurduklarında 20 yaşlarından gençlermiş. trafik sayım işlemleri yapan programcıklar yazıyorlar ve 20 bin papellik satış yapıyor adamlar. sene 1972. sonra o zamanların süper bilgisayarı altair için işletim sistemi geliştirilmesini istiyor mits ve 1975'de microsoft kuruluyor. sonrası malum. bak sadece şunu söyleyeyim 1979 senesinde microsoft 13 çalışanıyla 3 milyon dolar satış yapıyor. sonra dünyayı ele geçirme projemdeki en önemli rakibim olarak bellediğim ama tivitırdaki taleplerime cevap vermeyen ibne elon musk ilk parasını 12 yaşındayken programladığı bir oyunu satarak kazanıyor. benim bilgisayarlarla ilgili en büyük başarımsa, kardeşimin geçemediği bi kendi kıraş bölümünü 3 yıldızla geçmem. millet kardeşini turizm kralı yapar, emlak kralı yapar, ne bileyim uyuşturucu baronu yapar, ben kardeşimi limonta kralı yaptım. olayım bu.

    2. sözel zeka;

    sevgili okur malumun bu sözel zekası gelişmiş insanlar yazar olur, hatip olur, gazeteci olur. sözel zeka denince aklıma ilk boris vian geldi. boris vian benim ayıla bayıla okuduğum günlerin köpüğü'nü meşhur olmak amacıyla 1 gecede yazmış bir insan. ben bir gecede bırak kitap yazmayı, birinin yazdığı kitabı temize çekemem. çünkü gece olunca uykusu geliyo insanın. dikkat bozuluyo, çok hata yapılıyo. ondan dolayı. gündüz olsa çekerim ama. onda sıkıntı olmaz.

    3. görsel zeka;

    bu zeka adamı heykeltıraş yapıyor, mimar yapıyor. hayal ediyorsunuz, 3 boyutlu düşünebiliyorsunuz. iki elimle bir siki düzeltemeyen ve teknik resim'i herhalde 5 defada geçen bir insan olduğumdan bunu pas geçiyorum. yalnız bu zeka tipine mimarları sokmuş olmaları biraz kafamı bulandırdı. neden diyecek olursan sevgili okur; mimar demek müsriflik demek zira. anonim söz var "para en iyi ya kadınla, ya kumarla, ya mimarla yenir" diye. vay efendim orada bi tane lamba olsun, vay efendim buradan bilmem ne renginden çukulota şelalesi aksın filan, bunlara gerek yok. mega yapılar'ı izliyordum geçen, dubai'de bir tane ikiz kule mi ne var, kulelerin arasına rüzgar türbini koymuşlar da elektrik üretecekmiş bina. bunu düşünen mimarla filan röpörtaj yapmışlar. oğlum yap demesi kolay, yapan adamlara sorsana nasıl yapıldığını. bak ben yazayım adam ne diyecek;

    -ya bırak allah aşkına ya. oraya mimar diye bir at sikini koymuşlar. pezevenk sabahın sikinde koşa koşa geldi şantiyeye rüyasında görmüş gibi "abi süper bi fikrim var" diye. neymiş? binaya pervane koycakmış da elektrik üretecekmiş amına koduğum. safi problem, safi müsrif şerefsiz.

    4. müziksel-ritmik zeka;

    adı üstünde sevgili okur. yüksek beklentilerim olan başka bir dal. sonuçta helvacıoğlu flütle az bilsen uzaklarda, daha dün annemizin, bruder martin çalmışlığım yok. yıllarımı verdim. bunda da beethoven'e bakalım. ludwig van beethoven denen adam sağır olduktan sonra senfoni yazmış. sağır ama senfoni yazmış. senfoni. notalar, allegri, soprano filan. vay amına koyim. ben 28 senedir cayır cayır duyuyorum ama ıslık bile çalamıyorum. lanet olsun, bunu da geç.

    5. bedensel-kinestetik zeka;

    yürüme, hareket etme gibi temel vasıflara vesile olduğundan bir nebze sahibim bu zekaya. bi siki de becerdim sanırım. en azından bir nebze. genelde iyi sprocularda gelişmiş oluyormuş bu zeka. orta direk aileden geldiğimden bildiğim tek spor olan futbola bakalım. bu zekaya örnek olarak r9 ve cristiano ronaldo örnek gösterilebilir. ronaldo dediğin adam dünyada forvet tanımını değiştirmiş bir adam mesela. barcelona'da oynarken orta sahadan başladığı dribbling'i sırtında 4 adamla kalecinin karşısında bitiriyordu. terbiyeli de adam, kendini yere de atmıyo. böyle tren gibi 5 kişi kaleye doğru gidiyolardı. hey gidi. müthiş hızlı, müthiş dengeli, müthiş çevik, fiziksel olarak çok üstün bir adamdı ronaldo. çok sakatlandı, öyle ki kariyerinde kulüpler bazında sadece 343 maça çıkabildi. buna rağmen gelmiş geçmiş en iyi forvettir bence. öyle bir oyuncuydu ki inter'deyken sakatlıktan döndüğü ilk maçta italya'da devam etmekte olan tüm maçların skorbordlarında "ronaldo döndü" yazmıştı. o maçta bi daha sakatlandı da içim acımıştı.

    sonra apaçi ronaldo. herifle dalga geçiyorsun "saçlara bak" filan diye ama teknik donanımının yanında adam inanılmaz bir fiziksel üstünlük. bir tane belgesel çekmişler bu piçle ilgili, kenardan orta yapılıyor, ortayı yapan adam topa vurduğu anda çekimin yapıldığı yerde ışıklar söndürülüyor. cristiano ronaldo öküzü buna rağmen bu topların çoğunu kaleye vurabiliyor. geç bunları, gel bana; hani halı saha maçlarına adam bulamazsam diye adam tutarsın ya yedekte, son dakikaya kadar haber vermezsin, çünkü bilirsin ki son dakika arasan bile gelir. hah, bildin mi? daha fazla yazamayacağım :(( ibneler bi daha çağırırlarsa gitmiycem. bu arada cristiano ronaldo yeni sözleşme imzaladı, ben bu entriyi yazana kadar kulübunden aldığı para benim birkaç senelik maaşım. yeri gelmişken dünyanın da adaletini sikeyim.

    6. interpersonal zeka;

    bunun türkçesini bilmiyorum ama kişiler arası zeka filan herhalde. belki sosyal zeka. bir problem çözmek, eser ortaya koymak filan gibi siklere derman oluyor. aktörlük mesela. dünya kadar iyi oyuncu için şunu yapmış bunu yapmış demeden kendi oyunculuk deneyimimden bahsedeyim. üniversitedeyken bir arkadaşım kısa film çekmeye heveslendi. bi gün geldi dedi ki selçuk sen de oynar mısın. dedim oynarız ya, nedir ki. senaryo filan sordum yönetmene -konsepte de aşinayım yalnız-, dedi doğaçlama oynayacaksın. demek ki birileri yeteneğimin farkına varmış. güzel. gittik çekim yapıcaz. teklif meklif geldi ya, ben sanıyorum ki başrolüm. zaten kısa film amına koyim, kaç oyuncu olabilir ki? yanılmışım. başrol değilmişim. kahve gibi bi yerdeyiz, rolümü çalmış esas oğlan olacak pezevenk bizim okey oynadığımız masa önünde hasmına posta koyacakmış. benim rolüm koltukaltımı taşlamak. sinema kariyerim bile okeye dördüncülükten öte gitmedi. ki onu bile beceremedim, sığır gibi kameraya baktım yeteneğimi göstereyim diye. en son arkadaşım olacak vicdansız yerimi değiştirdi, yüzüm bile görünmedi kısa filmde. oscar hayallerim ise başka bahara kaldı.

    7. içsel zeka;

    bunu da çok kötü götümden attım sevgili okur. intrapersonel zeka demeye çalışıyorum. kendini iyi tanımak, zayıf ve güçlü yanlarını bilmek gibi meziyetler sunuyor. buna ziyadesiyle sahip olan insanlar filizof filan olabiliyormuş. felsefe, filozof filan bizim toplumumuza çok yabancı kavramlar. adamın işi düşünmek çünkü. ters bize. benim feylesof diye adlandirebileceğim tek arkadaşım orhan'dı mahalleden. durup durup isyan ederdi. mesela aklımda kalan bi tanesi; "selçuk neden kalıplara sığmaya çalışıyoruz? neden bir'den sonra iki gelir diye öğretiliyor bize? belki benim dünyamda bir'den sonra üç gelir, kim nerden bilebilir ki?", önce hak verir gibi olsam da orhan'a sonra siktiri çektim. direk kötü arkadaş, kötü örnek pezevenk. öss'de c bulucam d işaretliycem sonra. gerçi orhan'a inanmamam için çok sebebim vardı. mesele orhan kendine derbeder derdi. merak ettim sordum, lan bir insan kendine neden derbeder der diye. bir gün çok sarhoş dönmüş eve, teyzesi buna "ne bu halin, derbedeeer!" demiş. olay bu. nasıl bir sosyal çevrem var ben anlamıyorum ki.

    8. doğasal zeka

    adı üstünde. doğayı anlamak, canlıları sınıflandırabilmek, doğa kanunlarını idrak edebilmek gibi meziyetler veriyor insana. bu alanda dehaya örnek de charles darwin mesela. adam allah'ın siktir ettiği bir adada yaptığı gözlemlerle canlıların ortak bir atadan gelebileceğini farketmiş ve insanoğlu 150 yıldır adamın teorisini çürütmek için çabaladıkça güçlendirmeye devam ediyor her yeni bulguyla. inanılır gibi değil. bendeki doğasal zekanın tezahürü içinse liseye dönmem yeterli;

    -evet arkadaşlar bugünkü konumuz evrim.
    +evrim diye bi şey yoktur hocam.
    -neden? ne demek evrim?
    +insanlar maymundan gelmişmiş. benim atalarım maymun değil taam mı? kimse benim dedelerime, büyük amcalarıma filan maymun diyemez :(((
    -tamam evladım, sakin.

    evde;

    +anne, bugün derste biyoloji öğretmenini mors ettim :))

    bana yine hasret, bana yine hicran hülasası. yemin ederim kendimden tiksindim.
274 entry daha
hesabın var mı? giriş yap