2 entry daha
  • ibrahim tatlıses'in ne demek olduğunu bundan tam 13 yıl önce gecenin behrinde kulaklarıma sokan uzun havadır.

    2000 yılı, üniversitedeyim, o zamanlar tabii ki dünyayı değiştirebileceğimi falan sanıyorum. gülmeyin abi, benim harbiden öyle umutlarım vardı. haa sonradan değiştirebildim mi, tabiki hayır, ama o zamanlar böyle en yakışıklısından umutlarım vardı...

    siyaset meydanı o zamanlar her hafta burhan kuzu'nun çıkıp "toplanın yeğenler size başkanlık anlatacağım" dediği bir program değildi, ciddi anlamda güzel tartışmalar yapılırdı o programda, mesela "kürt meselesi" hakkında bendeki ilk adam akılı bilinç bu programda oluşmuştur. tarih'e olan ilgimin tavan yapmasını bile beki de rahmetli cemal kutay'ın konuk olduğu bu programa borçluyum.

    çok net hatırlıyorum memleketteydim, nedenini şimdi hatırlamıyorum, bayram mıydı,bir tatil mi vardı hatırlamıyorum, ancak bizim evdeydim. salondaki televizyonun karşısına kurulmuştum. normalde bizim evde siyaset meydanı gecelerinde pederle beraber izlemeye başlarız arkasından bir saat kadar sonra kendisi yatar ben devam ederdim izlemeye. illaki gece saat 3,4 gibi babam gelir ve en kalın sesiyle "yat ulan artık, boşver bunları" derdi.

    işte bir gece ibrahim tatlıses ve can dündar ve benim gibi çok bilmiş onlarca üniversite öğrencisi ali kırca'nın konuğuydu. programda ibo'nun sosyolojik olarak otopsisi yapılıyordu, can dündar kendisi hakkında bildiklerini anlatıyor, sırf urfa'da olmadığı için bitiremediği oxford mezunu zannederim doktoralı bir bilim insanı bile gelmişti programa. o gece ibo kendini dökmeye gelmişti, onca siyaset meydanı izledim hiç bu kadar samimisini görmemiştim.

    programda ibrahim tatlıses' i, kıro diye, varoş diye, arabesk diye eleştiren bir sürü konuşma gerçekleşmişti. seyircilerden bir kısmı sanki sahip oldukları eğitimin değer görmemesinin sembolü olarak bu urfalı adamı suçlu görürcesine eleştiriyordu. ibo bazı laflar karşısında üzülüyor, bazen bildiğimiz şımarıklığını yapıyor, bazen büyük konuşuyor, bazen bir şeyler anlatayım derken hiç bir şey anlatamıyordu.

    gece boyunca ibonun sinirlendiği, duygusallaştığı, hatta ağladığı bir çok an olmuştu, artık gene sinirlerin gerildiği mi diyeyim, yoksa yıprandığı mı diyeyim bilemediğim bir zamanda birden ibrahim tatlıses'in eline mikrofonu tutuşturdular, haydi bize bir şey söyle diyerek. belki sıkıldılar tavrından, belki gecenin o saatinde biraz sinirleri gevşetmek istediler bilemiyorum. programda bir saz yoktu, arkasında imparator'a eşlik edecek bir vokal gurubu yoktu. ibrahim tatlıses birden mikrofonu eline aldı, gözlerini kapattı ciğerden geldiği gibi, bakın yürekten demiyorum çünkü o ses direkt olarak ciğerden geliyordu, ibo sözü ele aldı ve birden başladı haykırmaya;

    kardaş dala konaram...
    gül derdiylen yanaram
    geç buldum tez yitirdim
    hala ona yanaram
    yanaram ah yanaram
    kim ne dese kanaram

    tüm curcuna toplamda 66 saniye sürdü, programda konuk olan üniversite öğrencisi kızlardan, çok bilmiş benim gibi adamlara kadar herkes sadece sustu. susuş laf kesmemek için değildi, herkesin gözlerinde bir bulut oluştu birden, herkes sadece izledi, o zamanın modası perma saçlı güzel kızlar sustu, geleceğin sosyoloğu olabilecek hafif kilolu kız sustu, kısa saçlı kız oturduğu koltukta büzüldü. birisi belki lisede kaybettiği aşkını hatırladı, birisi memlekette bıraktığı annesini babasını hatırladı, birisi belki dik dik bakarak ibo'ya "oha" dedi, videoda kısa saçlı bir kız var 53. saniyede görebilirsiniz. resmen iboya "oha ne yapıyo lan bu" bakışı atıyor, diğerleri de öyle. ne olduysa oldu o anda ama o salondaki ve ekrandaki herkes 66 saniyeliğine sustu, o anda sigara serbest deselerdi eminim kullananların hepsi sigara yakardı...

    bizim evdeki sessizliği babam bozdu, gecenin saat 4'ünde "çok güzel eşşoğlu eşşeğin sesi" dedi. meğer kendisi rutin "yat ulan artık" fırçasını atmak için salona gelmiş ama sesi duyunca kitlenmiş kalmış...

    sonra ibo oğlundan falan bahsetti, akıllı falan dedi, fena yanılmış bunu ilerleyen yıllarda tekrar tekrar anladık. ibo vuruldu, kadın dövdü, başbakanla kanka oldu, siyasete girdi, kebap yaptı, çiğ köfte yaptı, hatta bir ara hülya avşar'a gelinlik giydirip programına bile çıkarttı. ama ne olursa olsun benim için hep o gece saat 4'te o acayip sesiyle (tanım bulamadım sesine) o uzun havaya girdiği an olarak yaşayacak.

    bu kadar anlattığım şeyin belki de tek cümlelik özeti babamın yaptığı tanım,

    "çok güzel eşşoğlu eşşeğin sesi..."
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap