273 entry daha
  • yere baktığınızda üstünde wasser, eau, agqua yazılı kapaklar, göğe baktığınızda aynı maviliği görebilirsiniz burada. ne de olsa gökyüzü herkesindir veya ben gittiğimde yazdı. alplerinde dolaştım bu ülkenin, saatlerce, kilometrelerce; karşılaştıklarıma guten tag dedim bonjour dediler, bonjour dedim, buon giorno dediler, selamın aleyküm dedim, bi’şey demediler sonra.

    ölsem bir hafta sonra bulurlar dediğim bir dağın eteğinde benim gibi sap sap gezinen dünyalar güzeli mini etekli bir kızla selamlaştım. ölseydim bir hafta sonra bulunacağım yerin üç sigara içimi aşağısındaki çiftlikte mola verip birayla serinlerken çiftliğe inen, altına inek bağlanmış bir helikopter yukarı yaylada bitap düşen hasta bir ineği ahırına bırakıp gitti. ben bir yudum daha aldım türkiye’den daha ucuza satılan biramdan.

    zürich’te yüzmeye gittiydik sonra, mühendisi, doktoru, profesörü, ilticacısı, işsizi, güçsüzü limmat kenarında yan yana oturarak alkol oranı yüksek nevalelerini açıp mayolarını giyerek "kızlı erkekli" yüzdüler, dans ettiler, eğlendiler. giderken herkes son kırıntısına kadar çöpünü de götürdü. çöpçüler sadece kırık bir kalpten dökülenleri süpürürmüş burada.

    zürih gölünün karşısında tiranın kesik başını elinde tutan kahramanın heykeline baktım uzunca bir süre, ardından dünyadaki en barışsever halk diye bilinen isviçrelilerin bireysel silahlanmada abd ile başa baş gittiğini öğrendim. anlam veremedim önce. ne kavga gördüm, ne de gürültü duydum iki hafta boyunca. sonra herkesin silahını evinde sakladığı isviçre ordusu aklıma geldi. anlam verdim.

    köyün birinde kaese, aber kaese, doch kaese tabelalarına dayanamayıp durup peynir aldık sonra. frau müller kendi elcağızıyla yaptığı peynir tekerlerinden tek tek keserek ve her birini nasıl imal ettiğini uzun uzun anlatarak "buyur yiğidim yi" dedi. beğendiğimizi istediği fiyattan aldık, pazarlık etmedik. pazarlık teklif etmek bu diyarda yapılmaması gereken on kusurlu hareketten biriydi çünkü.

    pahalı bi'yer ama bak, 2,5 franga kadar zorlar bu deli gönül, ama bir kilo elmaya 5 frank veremem, bunu benden isteme sevdiceğim (slow), 58.000 franklık saat satılmasa alırdım, ama sadece 29.000 franklık saat almak yakışmaz yiğitlere bizim ellerde, hey şirin ellerde (halay), bir paket sigaraya 8,5 frank bayıldım seher vakti sevdicekten habersiz (potpori). fakat burada asgari ücretle çalışan birinin maaşıyla ayda 2 ton benzin alabilmesi, oh bebek...

    dağlarda gezerken içinden geçtiğim çiftliklerde yeri geldi ineklerin ahırlarından geçtim, yeri geldi çiftliğin bahçesindeki masada soluklandım, o da yetmedi çiftçinin kızına schwitzerdütsch ile "ba'hele bacım, çoh uzun yoldan geldim, dilim damağım gurudu, getircen mi bağa bir bardah pils" dedim, önüme kondu. kimse çifteyle kovalamadı. zaten sig 550 var adamlarda, kovalamalarına gerek de yok, 300 metreyi kaç saniyede koşacaksın?

    dağlarında avukatın ne olduğunu bilmeyen köylüsüyle, şehirlerinde türev piyasasının karekökünü alan borsacısıyla karşılaştım. ve bu insanlar bir arada, çoğu zaman birbirlerini(n dilini dahi) anlamadan, ancak birbirlerine karşılıklı saygı göstererek ve doğayı her şeyden üstün tutarak, ama birbirlerine üstünlük taslamadan çorak toprakların nasıl yeşertilebileceğini, dağın, taşın üzerinde saklı bir cennetin nasıl kurulabileceğini anlattılar bana sayısız enstantaneyle. havada uçuşan ineklerin, hiç erimeyen karların, susmak bilmeyen inek çanlarının, sokaklara bırakılan bedava kitapların, neredeyse baştan sona ormanla kaplı olması yetmezmiş gibi, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamaya en çok yaklaşanların ülkesi, belki de o iyi insanların o güzel atlara binip çekip gittiğinde vardığı, semiz ineklerini ıtır kokulu çiçeklerle bezeli rengarenk alplere yaydığı ülke. büyüksün isviçre. du bisch grossartig schwitz!
1155 entry daha
hesabın var mı? giriş yap