100 entry daha
  • burada üzerine konuşulanlarla bende, "umarım hiç kimse bu filmi - ya da herhangi bir filmi - izlemeden önce buraya ya da benzer bir platforma girip "fikir" edinmeye çalışmaz," düşüncesini oluşturmuş filmdir. çünkü burada - ve benzer sitelerde - artık kişisel fikirlerin değil, müthiş bir cehalet eşliğinde hızla yayılan, çoğunluğun fikrine ayak uydurma çabasının yol aldığı çok açıktır.

    filmi çok beğendiğimden, yere göre sığdırılamayacak bir baş yapıt olduğunu düşündüğümden değil. öyle düşünmüyorum; çok eksik bir film. fakat öyle düşünseydim bile bu fikrimi birilerinin beyin kıvrımlarına sokmak istercesine çabalamazdım. benim için sinema, tıpkı edebiyat ve müzik gibi bir keyif alma, eğlenme, hoşça vakit geçirme aracıdır; başka bir şey değil. sen ya da o, elbette başka şekilde düşünüyor olabilirsiniz. elbette her türlü mecrada fikirlerinizi açıkça ve özgürce beyan edebilirsiniz. benim bununla ilgili bir derdim yok; olamaz. doğru ya da yanlış, farklı fikirlerin çatışması her zaman doğurgandır. benim derdim, kendine ait fikirleri olmayan, müthiş bir kopyalama yeteneğiyle ve hiç sorgulamaksızın bir başkasının fikrini benimseyip tekrarlayan, bir gün bile kendine bakıp "ya ben ne yapıyorum? neden sahip olduğum düşünme yetisini kullanmıyorum?" demeyen insanlarla. internet ve sosyal medya sağ olsun; onlar artık her yerdeler. kabiliyetleri, düşünmeye üşenmek.

    mesela bu gece, ekşi sözlük ve yeni kuşak kullanıcıları sayesinde shyamalan'a şiddetle karşı olan bir güruhun varlığından haberdar oldum. sebebini kolaylıkla anlamakla birlikte yine de çok şaşırdım. herife küfretmeye, bunu yaparken bir yandan entelektüel, diğer yandan komik ve eğlenceli görünmeye çalışanların halleri çok komik ve çok acınasıydı. oysa aynı insanlar, filmin bir "ergen hikayesi" olduğunu savunuyorlardı. aslında film onlara bir ayna tutmuştu; bilmiyorlardı. neyse. sorum şu: bir insan niçin hiç tanımadığı, tanıma ihtimali de yok denecek kadar düşük olan, kendisine, ailesine ya da başka birilerine ruhsal ya da fiziksel zarar vermemiş olan bir insana ağız dolusu küfür etme - bela okuma, ölmesini dileme - ihtiyacı duyar? niçin bu adamın dünyanın parasını kullanıp çektiği bir film yüzünden, sanki herif gelip kendi cebinden para aşırmış da filmi öyle çekmiş gibi kudururcasına öfkelenir? ve niçin söz konusu filmi izleyeceğine tuvalette bıraktığı artığını izlemiş olmayı diler? bu herif kötü bir film çektiği için mi? hayır, hiç sanmıyorum. bunca öfkenin ve gereksiz gövde gösterisinin tek bir nedeni olabilir; cehalet. aslında öfkelenmemiştir bile. ondan önce "fikir" beyan eden biri ya da birilerinin fikrini aynen paylaşırken - başka türlüsü düşünülemez çünkü - bunu öfkelenerek yapmanın kendisini daha birikimli, daha çağının adamı gibi göstereceğine inanmıştır. aslında o kadar laf kalabalığını temizlesen ortaya sadece şu cümlecik çıkacaktır: "hı hı, aynn ya, evt, bencede :)))" (-de birleşiktir.)

    şimdilik onları bir yana bırakırsak, bir işi (filmi, kitabı, albümü vd.) eleştirirken ben, "emeğe saygı duymak" sansürüne asla takılmam. emeğe saygı duyacaksak eğer, en başta porno sektörünün önünde eğilmemiz gerekir. yok öyle bir şey. neden emeğe saygı duyayım? bir yapımcı ya da yönetmen - hele ki hollywood'da olup her türlü imkana sahipse - şu yüzyılda yaptığı işle, elindeki imkanlar doğrultusunda kendinden önce yapılmış işlerin üzerine çıkmak zorundadır bence. çıkamazsa ben de onu olumsuz anlamda eleştirme hakkına sonuna kadar sahip olurum. senaryoyu eleştiririm, teknik imkanları ellerinde olduğu halde iyi değerlendiremeyişlerini eleştiririm. oyunculukları, müzikleri, dekoru, her şeyi, her şeyi eleştirebilirim. neden eleştiririm peki? belki bir yakınımla fikirleri çatıştırıyoruzdur. belki ben ona ya da o bana sinema bilgimizle caka satmaya çalışıyoruzdur. olabilir. ama bu en fazla on dakika sürer; sonrasında büyük ihtimalle ya oturur tartıştığımız şey üzerinden yeni bir senaryo fikri üretiriz ya da dönüp işimize bakarız. ama kalkıp yapımda ve yayında emeği geçenlerin yedi ceddine, ağızlarımızdan tükürükler saçarak küfür etmeyiz. hele hele, abilerimiz ablalarımız böyle yapıyor diye, kabul gören bakış açısı buymuş diye kimsenin fikirlerini alıp sırtımıza geçirmeyiz. çünkü çok utanç verici bir şey bu.

    eminim çoğunuz filmi içten içe sevdiniz. the sixth sense'i de, the village'i de bayıla bayıla seyrettiniz. şahsen ben öyle yaptım. hala daha altıncı his'si keyifle seyrederim. peki siz neden kalkıp ekşi sözlükteki film başlığının on dört sayfasının on üçü "beğenmeyenlerle" dolu diye kendinizi çoğunluğun yanına yöresine sıkıştırmaya çalışıyorsunuz? çoğunluğun beğenmediği bir şeyi beğeniyor olmaktan neden bu kadar çekiniyorsunuz? burada kabul gören bakış açısını, öyle düşünmediğiniz halde sırf beğenilmek, kabul edilmek kaygısıyla onaylamanız sizi gerçek yaşamda nereye taşıyacak zannediyorsunuz? peki benim bütün bunları buraya yazmam beni bir yere taşıyacak mı? hayır. ama hiç değilse kendi fikirlerimi söylüyorum. bilinçsiz çoğunluğa öfke duyuyorum. kitle psikolojisinden tiksiniyorum. aslında en çok insanlardan tiksiniyorum. fakat yine de birkaç insan bunu okusun istiyorum. bu da benim çelişkim. benim. bir başkasının değil. bence siz de kendinize, size ait olan bir şeyler bulmak zorundasınız. selametle.
24 entry daha
hesabın var mı? giriş yap