104 entry daha
  • beklentim hem yüksek hem de overrated bulduğum 12 years a slave'in ardından izlediğim için iki uç beklentiyle izlediğimden mi bilmiyorum, öncelikle filmi beğendiğimi söylemem gerek. beğenmemin asıl nedeniyse, detaylar ve hikayenin çok iyi çalışılmış akademik inceleme yazısı gibi bulmamdan da olabilir.

    belki herkes o kadar değinmemiştir ancak, filmin adının "mavi en sıcak renktir" olarak adlandırılması, ki bunun bilinçli olduğunu da biliyoruz, filmde mavi rengi sadece emma'nın filmin başındaki saç renginden ibaret değil. çoğu sahnede üzerlerinde mavi renkte kıyafetler olduğu gibi, 2. yarıda film rengi de mavi. ilk yarıdaki "mavi"lik ne kadar aşkla özdeşleştirilmişse, ikinci yarıdaki genel mavi tonu "kabullenmeme-üzülme-çaba-kabullenme" ekseninde, aşk acı ve deneyimi soğuk kanlılıkla kabullenmeye gönderme yapıyor. bu da buzun renginden çıkışla, soğuk kanlılıkla kabullenebilme ve sonrasında olgunluğa işaret ediyor. ki olgunluğa ulaşma noktasında da yine aslında adele'in son elbisenin rengi bunu açık ediyor.

    ikinci olarak, adele ve emma'nın metro çıkışında ilk karşılaşmasında, birkaç sahne önce edebiyat dersinde benzer konuların konuşmalara gönderme yapıldığını düşünen sadece ben miyim? zira hiçbir yerde görmedim. derste, "aşk ve eksiklik duygusu"ndan bahsediliyor ve öğrencilerden biri, bir metro çıkışında biriyle karşılaşsa, aşık olsa o anda pişmanlık duygusundan ötürü eksik hissedeceğini söylüyordu ve emma-adele karşılaşması da tam betimlemeye uygun cereyan etti.

    seks sahneleri, bir kadın olarak beni ne uzunluğu ne de estetiği bakımından rahatsız etmedi. new york times'ta çıkan, "lezbiyenler böyle sevişmiyor" eleştirisine ilişkin bir şey söylemem de, gerçeğinin nasıl olduğunu bilmediğimden, pek mantıklı olmayacaktır. ha yönetmen bu sahneleri ya da bu konuyu dikkat çekmek için koymuş ve de seçmiş olabilir ama sex sells. so does black stories nowadays. so does holocoust. yani, bu bağlamda bakınca da, adam izlenecek konuyu seçmiş sırf ödül için düşüncesi de yavan kaçıyor bence.

    emma ve adele arasındaki sınıf farklılığıysa gayet güzel işlenmiş. ayrıca aslında emma'nın entelektüel mülkiyetlere ve zapturaptlara ne kadar boyun eğdiğini görmek, sartre'nin dediğini bob marley'nin de söylediği haliyle anlatıp, çok daha anlaşılır hâle getiren adele'in karşısında emma'nın mahkumluğunu düşündürttü. ki tam da bu bağlamda, aslında adele, homoseksüelliğin bir seçenek olarak görülmediği bir kültürden gelerek yaşadığı deneyimlerle kendini özgürleştirirken, filmin son sahnesinde emma'nın yine aynı kalıplara takılı kalarak devam ettirdiği hayatında, sözcükler ve sembolizmle kendini hapis ettiği hayatına mahkum etmiş olmasından ötürü, aslında adele'in çok gerisinde kaldığını da anlıyoruz. ki bu da niye filmin adele'in penceresinden görülebildiğini gösteriyor.
280 entry daha
hesabın var mı? giriş yap