8 entry daha
  • barış dediğimiz şeyin uğruna savaşılması gereken bir yaşam hali olduğuna inançla beraber düşünülmesi gereken pax. tarihte bunu kurabilen hiçbir devlet halkları tatlı dille, konuşarak kendi safına çekmemiştir; çünkü işin içinde devletlerin büyüme nedeni olan ekonomik temeller yatmaktadır.

    kabaca:
    bir iktidar (modern dönemlerden önce bir aile ile temsil edilen erk) konuşlandığı başkentin ve çevresinin yönetimini ele geçirdiğinde bunun tüm ticaret hacmine de yöne verebilir. bunun ardından komşularla ticaret ilişkileri ortaya çıkar. bu ticaret ilişkileri ise iki devlet arasında vergi anlaşmazlıkları, kervan yollarının güvenliği, hükümranlık sınırlarının kesinliği gibi çeşitli sorunlar doğurur -ki bunların en başında vergi sorunları gelmektedir; çünkü bildiğimiz bir şey para demek iktidar demektir. iktidarın başındaki erk ticaretle uğraşmıyorsa, uğraşan tüccarlarla dirsek teması vardır; çünkü para demek asker demek güç demek halka dağıtılacak sus payı demek çarkların dönmesi demek. o desteği alamayan hükümdar tahtını da kaybeder, her şey olur. şimdi bu açıdan bakarsak olaya, bir devletin büyümesindeki yegane neden temelde ekonomisinin büyümesidir. sanayi devriminden önce, yani devletlerin büyümelerinin ekonomik anlamda toprağa dayalı olduğu sistemde, bu barışı sağlamanın, ticarette vergileri düşürmenin, tüccarı rahatlatmanın, askeri dinç tutmanın, tebaaya göz dağı vermenin ve nihayetinde dini koşulları sağlamanın en basit yolu toprak almak, başka ülkelere akınlar düzenlemek, onları güçle ezmektir.

    roma da aynı saikle hareket etti, osmanlı devleti de aynısını yaptı; gelelim amerika'ya yine farklı bir durum görmeyiz. ticareti stabil şekilde kontrol altına almak ve akışı devam ettirmek. osmanlı devletine imparatorluk niteliği veren kavram burada önemlidir işte: devlet tebaasından vergisini alır karşılığında verdiği tek hizmet adalet ve güvenliktir (ki osmanlı devletinin bu iki konuda çok gelişmiş bir teşkilat yapısı vardır) ve onları diğer tüm işlerinde serbest bırakır: uymaları gereken kurallar üretimi durdurmamak ve vergi ödemektir. aksi takdirde ne roma ne osmanlı ne britanya ne de amerika (ki onun barışı çok tartışılır bu çerçevede. küresel ölçekte olmasa da kanada daha iyi bir örnektir) bu kadar geniş bir coğrafyada, köyünden köyüne gittiğinde belki dili bile değişen topraklarda bu kadar uzun süreler boyu hüküm sürerlerdi.

    bunlar çok kaba olarak gelezeli yaşanan paxların ortak özellikleridir. pax ottomana özeline bakacak olursak, orada daire-i adliye (a.k.a. daire-i adalet) denen müthiş ve sarslmaz formülü görürüz. sanayi devrimi öncesi yönetimlerde, henüz işçi sınıfı oluşmamışken, üretim toprağa bağlıyken ve iktidarının kaynağını ulemanın elinden kurtarmış ama yine de yönetimde onun sözleriyle bağlıyken olabilecek en üst seviyede teşkilatlanma bu dairedir: pax'ın temeli, sultanın reayaya karşı sorumluluğu, yaratıcıya vereceği hesap, askeri doyurması gerekliliği ama onun başıbozuk olmaması için alması gereken önlemlerin hepsi ince bir dengedir. kalu beladan (antik yunan, roma, antik mısır, pers, selçuklu) beri imbikten süzülen ve osmanlı devlet yönetiminde billurlaşan bir su damlasıdır. üzerine tüm sistemin kurulduğu, bilinen dünyanın ulaşılabilen topraklarında hükümran olmanın üzerine kurulduğu özdür.

    sözü edilen barış elbette çiçek çocukların hayal ettikleri romantik dünya değildi. elde edilişi kanlı ve acılıdır; ancak elde edilecek "greater good" adına verilmiş kayıplardır bunlar. bizim bugünkü (modern, hatta post modern) anlayışımızla baktığımızda canavarlık gibi görünen şeyler olmakla beraber, geçmiş zaman uygarlıklarında olabilecek olanın en iyisidir.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap