36 entry daha
  • muhtemelen onca edebiyat eseri içerisinde ilk 5'e girecek olan faulkner mucizesi. edebiyatın gelişim sürecinde kronolojik bir etkileşim söz konusu olmasına rağmen karşı olduğum bir şey var; ancak o ne bu başlığın meselesi ne de binlerce kitap okumamış olan benim haddime! bir kaç yıl sonra değinirim belki..

    neyse gelelim velhasıl.

    --- spoiler ---

    ses ve öfke belki de okunması en zor olan romanlardan biri. dört bölüm dört güne ayrılıyor. compson ailesine ve onlarla yaşayıp ayak işlerini gören zenci dilsey ve diğer çocukların yaşamına bulanıyoruz. kitaptaki bölümlerden üçü compson ailesinin üç ayrı üyesinin zihninde geçiyor son bölüm ise yazar devreye giriyor o anlatıyor olayın geçtiği coğrafyayı, hislerini, görülerini ve zamanın akıp gidişini. buna ironiyle ilk bölüm zihinsel özürlü benjy ile açılıyor. benjy'de zaman kavramı felaket değişken ve ilk bölümü kavramak epey zorlayıcı oluyor okur adına. ilk bölüm 7 nisan 1928'de geçiyor geçmesine ancak benjy'nin anılarına gittiğimizde hiç bir uyarı olmaksızın gelgitler yaşanıyor sayfaların incelikle işlenmiş hamurunda; benjy'nin değişken düşünceleri aslında anılarıyla çatallanmakta, zira benjy için an, zamansız bir nitelikte. 7 nisan 1928 günü tiyatroya gitmek için ayırdığı çeyrekliği arar luster, ayrıca benjy'e de o bakmaktadır. gün bütünüyle benjy'nin günü değildir anılarında ise güne günler katar benjy; kardeşleri quentin ve caddy'de önemli bir yer teşkil etmektedirler o geçmiş günlerin yitimlerinde.

    zihinsel özürlü olması nedeniyle zencilerden roskus tarafından uğursuz denir benjy'e, fakat çok sever onu dilsey. çok sever onu caddy'si ve caddy ağaçlar gibi kokar. annesi de tanrı tarafından günahlarının bir cezası olarak görür benjamin'i. ve 5 yaşında caddy ile birlikteyken de caddy çoktan yitip gitmişken de bunun farkında değildir benjamin; o caddy hala ağaçlar gibi kokmaktadır.

    ikinci bölüm ise bizi götürür 18 yıl kadar önceye. 2 haziran 1910 yılındayızdır bu kez. ve quentin'in bilinci işlenir bu kez. pişmanlığıyla büyük bir ızdırap çekerken quentin, faulkner bize ne olduğunu inatla dolaylı olarak iletir. ve 2 haziran 1910 da gölgesine basarak, gölgesine yetişerek ve gölgesinden kurtularak kaldırım taşlarında yürür. quentin'in hali hiç iyi değildir zira ensest kelimesi bir gölge gibi geçer. anlarsınız az çok ve son bölümlere doğru quentin için yaşam, içinden çıkılabilir bir kabuktur artık sadece doğru iradeye sahip olmalıdır insan ve az hanımeli kokmalıdır çevrede. quentin aile yadigari saatle oyalanır, zamanla sürünür ve geçmişin sesleri arasında babasının desteğini hisseder ancak pişmanlıklar da geçmişten amansızca gelmektedir. bu bölümde zaman o kadar vurgulanıyor ki yazar tarafından zamanın gerçekten acıtıcı etkisini yaşatıyor size..

    compson ailesi tel süzgeçten geçip dururken caddy'nin gayri meşrukızı quentin ilk bölümde kardeşi quentin ile karıştırılır, faulkner'in amacıda okura bu bilmeceyi verip geriden keyifle izlemektir zaten. bu gayrimeşru kız kimdir; tabi kaşları kalkık bir okurun işaretidir.

    ilk iki bölümü geçebilen okur geri kalan iki bölümü rahatlıkla geçecektir kuşkusuz. ses ve öfke dönemin amerikan tutuculuğuna götürüyor okuru, ırksal küçümsemenin taşıp durmasına, batıl inançların karmaşasına gidiyoruz. ve daha da önemlisi bir ailenin dağılışına o kadar sahici götürüyor ki bizi faulkner sahiden üzüyor insanı...

    sonuçta benjamin ve caddy'nin ilişkisi okura samimiyetle eşlik eder, okuduğum en etkileyici beş roman arasına giriyor hem de 'ses ve öfke'yle' bu kitap...

    netice biter haticeye gelirsek ise (bkz: james franco) filme uyarlamış. bilmiyorum. faulkner'in karakterlerinin o inandırıcılığı sikik beyazperdeye nasıl aktarılır hakikaten endişe verici. quentin'in o psiklojik vaziyeti ve benjy'nin zamanın metafiziği olarak bahsedilen git gelleri.

    "bizden önce gölgelerimiz yetişti ağaçlara. benimki önce vardı. sonra biz vardık oraya, ve sonra gölgelerimiz yok oldu"

    "ah ne olurdu gölgemi suya daldıracak bir şeyim olsaydı, boğuluncaya kadar tutardım suda,"

    "bizim zamanımızda insanın efendiliği okuduğu kitaplardan anlaşılırdı, oysa şuan vermediği kitaplardan anlaşılıyor." (bu laf birilerine gitsin görürler falan burada :p)

    ve yüreğime işleyen o kelimeler;

    "dilsey:
    katlandılar"

    "aşağıdakiler compson ailesinden değiller. zenci bunlar."

    "ama ölümü hepsinin üzerinde sevmiş ve sadece ölümü sevmiş, bilinçli ve hemen hemen sapık bir ölüm sezgisini sevmiş, ve bu sezginin içinde yaşamış"

    "üç şeyi sevmiş. candace'ın düğün masraflarını ödemek ve quentin'i harvard'a göndermek için satılan çayırı, kız kardeşi candace'i ve alevi. ama bunlardan hiç birini kaybetmemiş, çünkü kız kardeşini hatırlamıyor sadece onu kaybedişini biliyor, ve aleve her zaman uykuya dalarken gördüğü parlak şeklin aynı,çayır ise satılmadan önceki halinden daha iyi..... .... 1913'te hadım ediliyor, 1933'te devlet akıl hastahanesine konuluyor. böylelikle bir şey kaybetmiyor, çünkü kız kardeşi olayında olduğu gibi, çayırı değil sadece çayırın kaybını hatırlıyor ve alev de hala o parlak biçiminde."
    --- spoiler ---
67 entry daha
hesabın var mı? giriş yap