135 entry daha
  • edit; 20 küsur sene öncesinin verileri ışığında yazılmış bir makaleden alıntıdır. makale, aids'in nereden ortaya çıkmış olabileceği dair iddialar içermektedir. hastalık ile ilgili güncel veriler için; (bkz: #73126252)

    makale, aids'in özellikle afrika kıtasında niçin epidemik kronik bir hastalık olarak yer aldığı sorusunun cevaplarını aramaktadır.

    ingiliz bilimler akademisin’de belgelerle konuşan ed hooper:

    ‘aıds’in kaynağı batılıların afrika’daki deneyleri’

    ed hooper’ın 9 yıllık araştırmaları, aıds’in çıkış noktası olarak, 1950’li yılların sonlarında abd’li ve belçikalılar tarafından çocuk felci aşısı bulmak için kongo’da açılan bir kampı işaret ediyor. afrika’da milyonlarca çocuk, aıds’li aşılarla kobay olarak kullanılmış!

    john vidal

    çeviren: kağan güner

    11 eylül 2000 tarihinde, ingiliz bilimler akademisi, royal society 340 yıllık tarihinin en ilginç oturumlarından birini yaşadı.

    john vidal’ın konuyla ilgili makalesinden de okuyacağınız gibi, bilim araştırmacısı ve gazeteci ed hooper’ın 9 yıllık araştırmaları, aıds’in çıkış noktası olarak 1950’li yılların sonlarında abd’li ve belçikalı bilim insanları tarafından belçika kongosu’nda çocuk felci aşısı bulmak için açtıkları bir kampı işaret ediyor.

    bu kampta şempanze böbreklerinden üretilen aşılardan bazılarının aıds virüsünü içerdiği iddiası ortaya atılmış durumda. hem de kuvvetli belgeler eşliğinde. yüzyıllardır hıv ile genetik akrabalığı olan sıvcpz virüsünü taşıyan vahşi şempanzelerin insanlarla teması sonucunda, aıds’in ortaya çıktığı bugüne kadar kabul edilen bir görüştü. bu görüşün arkasında da köktendinci hıristiyanlık ideolojisi vardı. şu anda batı basınının konuşmadığı bir gerçek te bu. zira batılı bilim insanları bugüne kadar, afrika’lıların maymunlarla cinsel temasta bulunduklarını, homosexuel ilişkilere girdiklerini, toplu sex yaptıklarını dile getirip durdular. bu hıristiyanlık ahlakı perdesinin arkasında da, afrika’daki misyonerlik çalışmalarına devam ettiler.

    1980’li yılların ilk yarısında, yani aıds’in patladığı yıllarda, afrika’dan avrupa başkentlerine gelen uçaklar geri gönderildi. 1984 ve 1985 yıllarında thy nin londra’ya sefer yapan uçakları heatrow havaalanında ilaçlandı. batı aıds’den örtülü bir ırkçılık çıkarmaya başladı. batı nın aıds ile mücadele adı altında yaptığı ırkçılığın ilk hedef kitlesi afrika’lılar ve üçüncü dünya ülkeleri insanları oldu. kendi toplumlarında ise eşcinseller. daha sonra çokeşliliğin aıds’e neden olduğu iddia edildi. batının aıds vesilesiyle yeni bir ahlakçı teori üretme çabası sonuç vermedi de değil.

    fakat bugün bir kez daha öğreniyoruz ki, aıds’in arkasında da sömürgecilik ve emperyalizm çıkıyor. afrika ülkeleri ve halkları, batılı ilaç tekelleri tarafından bir deney laboratuvarı olarak kullanıldı. orta afrika’da 1950’lerin sonlarına doğru, milyonlarca çocuğa ‘çocuk felci’ aşısı yapıldı. üstelik afrika’da çocuk felci vakası görülmemişken. aşılanan çucukların büyüdüğü 1960’lar ise afrika’nın içsavaşlar ve bağımsızlık savaşları yüzünden büyük nüfus göçleri yaşadığı yıllar. yani hıv virüsünü barındıran milyonlarca çocuk bu yıllarda afrika’nın değişik bölgelerinde büyüdüler. ve sonuç... bugün afrika aıds’in pençesinde kıvranıyor. bm’nin uyarı ve yardım taleplerini hiçbir batılı ülke duymuyor. aşıyı üretenler ‘’biz maymun böbrekleri kullanmadık’’ diyorlar. fakat böbreklerin abd ve avrupa’ya gönderildiğine dair belgeler 12 eylül’de ingiliz bilim akademi’sinde kamuoyuna sunuldu.

    bugün batı, bilimin ‘’itibarını’’ korumaya çalışıyor. kimsenin bilim insanlarına güveni yok. hele ingiltere’de ‘’deli dana krizi’’nden sonra hiç kimse bilim lafını duymak istemiyor. ‘’bilim çevreleri’’ hala hayvanlardaki bse’nin insanda cjd’ye dönüşüp dönüşmeyeceğini tartışıyor. bu tartışma süredursun, ingilter’de önümüzdeki 5 yıl içinde tahminen 10 milyon insanın bse’den öleceğini söyleyenler var. aslında yapılan bilimin değil, mcdonalds’ın itibarının korunmaya çalışılması. doğu afrika veterinerlik enstitüsü başkanı dr. gordon scott, kongo’da aşıyı üreten grubun iddiaları yalanlamasını, ‘’çünkü tazminat ödemekten korkuyorlar’’ diye yanıtlıyor. 35 milyon ölünün tazminatı nasıl ödenir? diğer kuşaklara zincirleme taşınan ve daha milyonlarca can alacak bir geleceğin tazminatı nasıl ödenir? ve en önemlisi ‘’yalan’’ın bilimde bir tazminatı varmıdır?

    aşağıda okuyacağınız makale, 12 eylül 2000 tarihli the guardian gazetesinin g2 eki kapak haberi.

    gazetenin bilim yazarı john vidal tarafından kaleme alınan makaleyi kağan güner çevirdi..

    yıl 1959. belçika kongosu..

    tüm afrika’da değişim rüzgarları esiyor. afrika ülkeleri avrupa’nın sömürge devletlerinden koparak tek tek bağımsızlıklarını kazanıyorlar. stanleyville’de (şimdiki kisangani kongo) belçika kongo’sunun başkentinde kendi kaderini tayin hakkı için ayaklanmalar sürüyor. tüm ülke kaosun içinde. burada, ekvatorun tam üzerinde yapılan deneyler ve alınan kararlar, dünyanın en az bilinen bu ülkesinde yapılanlar, yıllar sonra dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insanın yaşamına maloldu.

    50’li yıllarda abd ve avrupa’da çocuk felci salgını..

    bu yıllar, avrupa ve amerika’nın korkulu salgını, polio (çocuk felci) ile uğraştığı yıllar. polio virüsü yaygın bir virüs olup, genellikle orta şiddette bir nezlenin semptomlarına neden olur. fakat bazen de omuriliğe sıçrayıp felce yolaçar. savaş sonrası batı’nın hijyenik olmayan günlük yaşam koşullarında, çocuk felci bebekler ve çocuklar arasında hızla yayıldı. salgın abd ve ingiltere’de onbinlerce çocuğu felç bıraktı. aşı olmak için yada ayaklarına metal destek taktırmak için kuyruklarda bekleyen binlerce çocuğun görüntüsü bugünkü aıds kurbanlarının fotoğraflarından farklı değildi. abd devlet başkanı roosveelt ne yapacağını bilemez durumdaydı. insanlar evlerinin camlarını açmıyorlar, yüzme havuzlarına gitmiyorlardı. salgın korkusu tüm toplumu sarmıştı.

    aşı bulma çabaları...

    viroloji ve immünoloji hızla ilerlemekle beraber, bilimsel araştırmalar arzu edilen seviyede değildi ve global çapta, daha etkili ve ucuz bir çocuk felci aşısının bulunması için bilim grupları, ilaç endüstrisi tarafından ticari amaçlarla birbirleriyle yarıştırılıyorlardı. çocuk felci için iki aşı türü üzerinde çalışılıyordu. bunlardan biri ıpv-inactived polio vaccine, iğneyle tatbik edilmekteydi; diğeri ise opv-oral polio vaccine, ağızdan tatbik edilmekteydi. bu bilim gruplarından birinin başında polonya doğumlu amerika’lı bir virolog dr:hilary koprowsky bulunmaktaydı. 1956 yılında kinshasa’dan 5 mil uzaklıktaki bir ormanın derinliklerinde kamp kurmuştu. koprowsky insanlara ‘’chat’’ adını verdiği yeni bir aşı üzerinde çalıştığını, sonuç aşamasına geldiğini ve batı’da lisans almadan önce binlerce afrika’lı üzerinde aşının denendiğini söylüyordu.

    milyonlarca afrika’lı kobay olarak kullanıldı...

    1950 lerin son yıllarında lindi kampı’ndaki deneyler bugün bile gizliliğini koruyor. bugün, tam 40 yıl sonra koprowsky’nin amerika’lı ve belçika’lılardan oluşan grubunun çalşmaları hakkında ancak kabataslak denebilecek bilgiler açıklanabildi. ilaç firmalarının ve bu bilim grubunun tüm kayıtları yok edildi. bugün bildiğimiz, koprowsky ve ekibinin lindi kampı’na çok sayıda şempanze getirildiği. beyaz doktorlar, aşının güvenlik testlerini şempanzelerin omuriliklerinde denediler. binlerce şempanzenin omuriliğine ‘’chat’’ aşısı tatbik edildi. lindi kampı’ndaki bilim insanları aynı zaman içinde gizlice -fakat gayet yasal bir şekilde- bir deney daha yapıyorlardı. aşının üretimini maymunların hücrelerinde değil, böbreklerinde gerçekleştiriyorlardı. aşı üretiminde doku kültürü uygulandı. yani chat aşısı tatbik edilmiş böbrekleri, avrupa’ya, abd’ye ve afrika’daki diğer laboratuarlara gönderildi. bunların içinde bazı şempanzelerin doğal olarak taşıdığı aıds virüslü böbreklerde vardı. v e bu aıds’li aşılar 1957 ve 1960 yılları arasında, fransızca konuşan orta afrika’da milyonlarca çocuğun üzerinde kitlesel bir şekilde denendi. kısaca bugüne kadar 35 milyon insanın ölümüne neden olan aıds lindi kamp’ındaki batılı doktorların deneyleri yüzünden mi dünya ya yayıldı?

    şu anda yaşlanmış olan lindi kampı bilim insanlarından koprowsky, paul osterrieth ve stanley plotkin ‘’hayır’’ diyorlar ve chat program’ında şempanze böbreklerinin kesinlikle kullanılmadığını belirtiyorlar. bugün lindi kampı’ndan geriye hemen hemen hiç bir şey kalmamış gibi. tüm kampı otlar sarmış durumda, bir evin yıkık duvarları ve parmaklıklar kalmış geriye. burada köylüler bugün patates yetiştiriyorlar.

    ed hooper’in araştırması...

    ‘’kesinlikle eminim. işte burada bu kampta başladı aıds’’ diyor ed hooper. hooper, britanya’lı gazeteci ve araştımacı. hayatının son 9 yılını kendi cebinden 100 bin sterlin harcayarak aıds salgınının nedenini bulmak için harcamış birisi. şu anda 40’lı yaşlarının sonunda olan hooper, geçmişte afrika’nın değişik ülkelerinde birleşik milletler yiyecek yardımı programlarında görev almış ve bbc ile the guardian gazetesinde çalışmış. afrika’daki aıds’li hastaları ilk ziyaret eden ve uganda hapishanelerinde yatmış bir gazeteci-araştırmacı. aıds konusundaki tüm teorileri araştırmış, incelemiş, 600’den fazla görüşme yapmış, kütüphane ve arşivlerdeki bütün kaynakları tarayarak, aıds’in ilk yayıldığı bölgeyi tespit etmiş. araştırmaları kendisini çocuk felci araştırmalarına ve deneylerine getirmiş.

    ‘’daima şüpheci oldum. elde ettiğim tek tek küçük verileri, emin olmadıkça bir kenara bıraktım. herkesle görüştüm, koprowsky ile iki defa. kendisine 45 soruluk bir rapor gönderdim. fakat asla yanıt vermedi. anılarında çarpıklıklar var. koprowsky’nin yaptıklarına karşı hipotezimi oluştururken, çok açık konuştum. bir kez daha soruyorum: koprowsky kategorik olarak afrika, belçika veya kendi laboratuarlarında üretilen çocuk felci aşılarının hiçbirinin şempanze böbreklerinde geliştirilmediğine dair nasıl bir teminat verebilir?

    thr river adıyla, geçtiğimiz yıl basılan hooper’in kitabı, epik bir tıp dedektifliği kitabı niteliğini taşıyor. bugüne kadar kabul edilmiş olan aıds’in doğal transfer yoluyla insanlara geçtiği (şempanzenin öldürülerek yenmesi veya sahibini tırmalaması gibi) teorisine karşı çıkıyor. bulguları, yanlış ya da doğru, ‘’büyük bilimin’’ temellerine köklü etik ve felsefi sorular yöneltiyor. ve bu sorularla da, batı’nın afrika’yı nasıl bir deney laboratuarına dönüştürdüğü gözler önüne seriliyor.

    hooper araştırmalarında hiçbir zaman bir bilim insanı kimliğine girmediğini de sözlerine ekliyor. birçok bilim insanının rehberliğine ve önerilerine başvurduğunu ve özellikle de oxford üniversitesi’nden evrimci biyolog bill hamilton’un (ingiliz biliminin yıldızı ve sosyobiyolojinin babası olarak bilinir) rehberliğinden çok faydalandığını belirtiyor. hamilton, hooper’ın araştırmasına büyük destek veriyor ve hooper ile birlikte kinshasa’ya ve isveç’e gidiyor. fakat geçen yıl bir araştırma gezisinden sonra malaryaya yakalanıp ölüyor.

    ‘’yıllarca haftada üç kez görüştük’’ diyor hooper. etkileyici bir kişilikti. 20. yüzyılın en büyük düşünürleri tarafından yetiştirilmişti. hooper parasızlıktan çalışmalarına devam edemeyecek duruma geldiğinde, hamilton kendisine 2 bin sterlin borç vermişti. hooper bu borcu daha sonra ödedi. fakat hamilton’un ölümünden sonra fark etti ki, borcunu ödemek için yazdığı çeki hamilton bozdurmamıştı. hamilton the river kitabının önsözünde hooper için şunları yazıyor:

    ‘’hooper büyük bilimin korkması gereken bir araştırmacı. bilimin birçok dalında kendi kendisini yetiştirmiş bir kişilik. neredeyse bir virolog, bir genetikçi, bir evrimci... dünyanın hooper gibi araştırmacılara ihtiyacı var. bu araştırmacılar gerçeğe, araştırma komisyonlarından daha çabuk ulaşırlar.’’

    bilimler akademisi’ne sunulan belgeler...

    hamilton’un desteği olmaksızın royal society’de mayıs ayı için planlanan konferans düne (11 eylül) kadar ertelendi. yaşasaydı hooper ile gurur duyardı. hooper 25 dakikalık bir konuşma yaptı. dünyanın önde gelen en büyük bilim enstitülerinden biri olan royal society’de aralarında plotkin ve koprowsky’ninde bulunduğu geniş bir bilim insanı kitlesine hipotezini sundu.

    dün verdiği konferansında son iki aydır, orta afrika’ya giderek, şempanzelerin böbreklerinin çıkrıldığına dair şahit ifadeleri topladığını açıkladı. şempanzelerin bazılarının öldürülerek iki böbrekleri birden alınmış, bazılarının ise tek böbrekleinin alınarak dikilmiş olduklarını söyledi. böbreklerin korunduğu buzdolabını bulduğunu da belirten hooper, entitü’ye böbreklerin abd’ye yollandığına dair belgeleri de sundu. ardından belçika’ya yollandığına dair de belgeleri sundu ve ilk defa o tarihlerde afrika’ya bir aşı üretim merkezinin kurulduğunun belgelerini de verdi.

    tartışmalar, saldırılar...

    konferanstan önce geçen hafta somerset’deki çiftlik evinde görüştüğümde şöyle dedi: ‘’daha önce aıds’in lindi kampı’nda başladığına dair yüzde 98 inancım vardı. şimdiyse yüzde 100 inanıyorum. kamp şempanzelerin böbreklerini çıkarmak için kullanıldı. koprowsky ve ekibi bugüne kadar böbrekleri kullanmadıklarını iddia ettiler; fakat eminim ki böbrekler düzenli olarak çıkarılarak koprowsky’nin işbirlikçilerine gönderildi.’’ konferansın ardından koprowsky ve plotkin karşı saldırıya geçtiler. plotkin şempanze maymunlarını kullanmadıklarını bir kez daha iddia ettiler. koprowsky hooper’in iddiasını ‘’sorumsuz bir illuzyon’’ olarak değerlendirdi.

    ardından koprowsky’nin çalıştığı abd’deki wistar enstitüsü, 1950 lerden ellerinde kalan bir chat aşısının incelendiğini ve aıds virüsü içermediğini açıkladı. hooper ise ise yanıtında oldukça soğukkanlıydı ve dedi ki: ‘’ben hiç bir zaman tüm aşıların aıds virüsü barındırdığını iddia etmedim.’’ the river kitabının basılamsındanberi hoopr birçok saldırıya maruz kaldı. cornell üniversitesin’den mikrobiyoloji ve immünoloji profesörü john moore, hooper için ‘’hamilton’un para verip teori yazdırdığı adam’’ tanımlamasını bile kullandı. hooper kendisine yönelen saldırıları şöyle yanıtlıyor: ‘’ bana toplum nezdinde bilimin değerini düşürdüğümü ve insanların çocuklarına aşı yaptırmak istemeyebileceklerini söylediler. tam bir saçmalık bu. ben 40 yıl öncesinden sözediyorum. bugün insanların ajandaları çok farklı...’’

    edinburg üniversitesi viroloji bölümü’nün eski başkanı ve doğu afrika veterinerlik enstitüsü araştırma organizasyonu başkanı gordon scott ise hooper’a destek verenlerden. konferans sonrası yaptığı basın açıklaması ile şunları söyledi scott: ‘’1950’li yıllardaki naif davranışımız bugünkü sonuçlara neden olmuştur... maymun böbreklerinin serum ve aşı üretiminde kullanılmadığını iddia edenler, bugün yapacakları bir tazminat ödemesinden ve itibarlarını kaybetmekten korkuyorlar. tropik veterinerlik tıp merkez’inde çelışan ben ve meslekdaşlarım hipotezlerinizi paylaşıyor ve size istediğiniz an destek vermeye hazır olduğumuzu bildiriyoruz.’’

    ‘’1950’lerden çok farklı yaşamıyoruz’’

    hooper bunalmış durumda, fakat iyimser gözüküyor. şu anda detaylarını açıklamıyor. kongo’da 1950’lerin sonunda aşı verilmiş ve halen hayatta olan birisinin kanında hıv virüsü bulundu, fakat bu virüs gelişmemiş. bu kişi kan testlerini yaptırmayı kabul etmiş ama test sonuçlarının alınması zaman alacak.

    ‘’ bu kişiler, yani chat aşısını almış fakat aıds’in vücutlarında gelişmediği kişiler, aıds aşısı için bir ipucu verebilirler. eğer içinde bulunduğumuz durumu ısrarla görmezden gelmeye devam edersek, zincirleme bir reaksiyonla sonumuzu hazırlıyacağız. kamuoyunda doku nakline karşı muazzam bir tepki gelişmeye başladı. keşfedilmemiş virüslerin hayvanlardan insanlara geçebileceği konuşuluyor. bse’yi (deli dana) yıllar sonra keşfedebildik. 1950’lerden çok farklı yaşamıyoruz.’’

    kaynak: bilim ve ütopya dergisi

    ekim 2000 sayı:76
108 entry daha
hesabın var mı? giriş yap