7 entry daha
  • uzun süren bir günün akşamı.. ne anlatıyor bu? evet sana soruyorum, sen!markete elinde kırmızı bir poşetle ve sandaletle giren adam.. tam kapının eşiğinde yakladım seni.. ne diyorsun? cevabın çok önemli değil zaten.. anlatayım.

    yıllar yıllar önce, sanayi henüz devri(m)lmemişken, günlük hayat binbir parçaya, binbir mikroçipin içine sıkışmamışken, yani ilkellikten söz ediyorum biraz ürkeklikten falan, prim it if (not a clause, hayat formu bu) bir haleti rüya içindeyken bu dünya; bu dünya bilgeleryetiştirdi.çünkü bilgelik, el ve etek çekme işiydi.el etek en iyi , yoksunluk/yorgunluk/doygunluk üçleminde çekilir.bir nevi temiz çuha üstünde piklere gelmek, pikleri cımbızla çekmek yani, haşa! "ben bilgeyim" diyerekten cemaatin önüne uzun peştamali ve konser öncesi tommy'si gibi çıplak üst bedeni ile fırlayan bu zat, işinin ne kadar kolay olduğunu biliyordu."ulan kıçımın bilgesi! ne bir uzmanlaşma var, ne bir seri imalat, seri üretim var, ne bir gemi yanaşır limana, ne bir uçak indi at the airport? sen hangi gönüle minnet olacaksın? otur o ağacın altında sabahtan akşama dek, düşün babam düşün.. ne o ? bilgeymiş, hadi ordan, ağzımı bozdurma benim.. seni ahmet vardar'ın ölmez ve emekli ruhundan kalan 21 gramlarla itham ederim, hemen şimdi.." diyesi geliyor, ve dedim bile..

    nihayetinde, günümüzde bilge olmakta oldukça taşak sabrı isteyen bir uğraş oldu.. teknoloji tanrısı durmuyor nebahatcim, zurna sürekli melodi değiştiriyor ve her yeni gün osiriktan bir alanın lojilerinde genç körpecik dimağlar lisanslı uzmanlar olarak atılıyorlar hayata..

    bilge kişi bilendir, bilge kişi soruları geciktirmeyendir.. sen neye derman olacaksın, ey zamane bilgesi, hele de bakayım bana bir?
142 entry daha
hesabın var mı? giriş yap