180 entry daha
  • en büyük günahı queen'i sevmemesi değil, yazmayı, yani fikir aktarmayı bilmemesi.

    akyol, sözlüklerde, twitter'da, facebook'ta ve bilimum sözde-sosyal çevrede fırtınalar, boralar, tufanlar koparan tek paragraflık yazısına herhangi bir nesnel değeri olmayan, ziyadesiyle öznel bir yargıyla giriş yapıyor:

    «ben queen'i hiç sevmem.»

    bir okuyucunun bu ifade karşısında alabileceği yalnızca "1" pozisyon var: «e bundan bize ne?» pekii ya akyol, yazdıklarını can gözüyle okumamızı sağlamak için ne yapmalıydı? öznel yargısını göze sokmak yerine cümlelerinin arasına sindirmeli, ya da, illa cümleleştirecektiyse, paragrafının nihayetine saklamalıydı. evvelinde kurduğu cümlelerde ise kendisini bu öznel yargıya sürükleyen nedenleri olabildiğince nesnel bir tutumla sıralamalıydı.

    misal, akyol, queen'i teatral-müzikal ekole yakın bulduğunu söylüyor. esasında, akyol'un "teatral-müzikal" diyerek imlediği ekolün müzik çevrelerince onlarca yıldır kabul edilegelmiş bir adı var: arena rock! enstrümanlarını bu türde tıngırdatan müzik insanları, kendilerine mekan olarak devasa stadyumlar seçiyorlar ve müzikal tutumları yönünden ise, nispeten dar çerçeveli şablonlar kullanmayı yeğliyorlar. ki queen'in hayranlarınca dahi en fazla eleştirilen yönü, edebiyattaki modernizmi rock müziğe taşıyan akım olan progresif rock'ı zaman içinde terk ederek çok daha geleneksel ve radyo-dostu eserler üretmeye başlamalarıydı. misal, "we will rock you" nam "marş", ana-akıma acısız bir kayış yapan queen'in kitlelerce en çok bilinen eserlerinden biri olmakla birlikte müzikal değer namına pek bir nitelik taşımaz. "we are the champions" ise caz altyapısı ve üç dakikaya sığdırdığı caanım melodileriyle laf edeni taşa çeviren bir gorgon'dur! (bizim köyde var böyle biri, adı fadime; şarkıya laf etti, taş oldu; öylece duruyor tepede; yazık oldu gül gibi fadime'ye.)

    ve evet, akyol, queen'in rock'n'roll'cülüğüne dair yönelttiği eleştirilerinde haklı olabilirdi ama olamıyor çünkü bu da bir eleştiri değil; çünkü queen bir rock'n'roll grubu değil. ve evet, görüyorum, kitleler bu tahlile nefrete varan bir öfkeyle yaklaşıyorlar, çünkü «rock'n'roll» denilerek müzikte bir çatı tür olan "rock"tan söz edildiğini sanıyorlar. hayır, rock'n'roll, batı endeksli popüler müzik tarihinde niteliği detaylıca çizilmiş belirli bir alt türü işaret ediyor. afro-amerikalıların evvela amerika'ya, sonra insanlığa yaptığı hakkı ödenmez iyiliklerden biri olan caz ile blues'dan aldığı ilhamla yükselen rock'n'roll, elvis presley, johnny cash, chuck berry gibi esasoğlanlarca simgeleşen abd bandıralı bir alt tür. ve queen, aynı üst çatı altında bulunduğu bu türden öylesine uzak ki, ancak bu kadar uzak olunabilir yani!

    pekii ya bunlar queen'i değersiz, sevimsiz, samimiyetsiz mi kılıyor? queen'in gözümdeki değerini, izninizle, tek cümleyle açıklamak istiyorum: «son birkaç on yıldır dinlediğimiz, rock müzik yapmak gayesiyle biraraya gelmiş handiyse tüm gruplar, dört britanyalı gruba düşülmüş birer dipnottan fazlası değildir ve o dört gruptan biri de queen'dir!» hani bir laf vardır ya, «olmasaydı, olmazdık» diye, hah, işte, bugün «rock müzik yapıyorum» diyen hemen her müzisyen, "bohemian rhapsody"yi, "innuendo"yu, "some day one day"i, "all dead, all dead"i gözünün önüne getirip «queen olmasaydı, olmazdık» diyebilmeli. (misal, queen olmasaydı muse olmazdı ama muse hatırşinas gruptur; onlardaki hatırşinaslığı herkesten beklemek beyhude, biliyorum ama, ne yapayım, insan bekliyor işte...)

    akyol, queen'in "şov"a yaptığı vurgunun içeriden gelen samimiyeti öldürdüğünü düşünüyor. queen'i samimiyet testinden sınıfta bırakmak abes değil, ama bunu şova yapılan vurgu üzerinden yapmak... işte bu abes! akyol, önceki cümlelerindeki eleştirisini sürdürüp «queen müziğinin şablonlu yapısı, caz'dan aldığı doğaçlamaya dayalı özü itibariyle akışkan olması beklenen rock'n'roll'a zıt düşecek denli gayri-samimi» deseydi, ben de derdim ki, «hatun haklı galiba ya...» ama akyol bunu söylemiyor. akyol, "şov" ile "samimiyet" arasında bir bağıntı kurmaya çalışıp özetle «queen samimiyetsiz bir şovmenler topluluğudur» yargısına varıyor ve böylece "abesle iştigal" nam dağlara trekking'e çıkmış oluyor. zira herhangi bir elvis presley videosu, öyle sanıyorum ki, "şov"un rock'n'roll için ne denli doğal bir etmen olduğunu tanıtlamaya kafi gelecektir.

    paragrafına, başladığı gibi, «freddie mercury'ye de hiçbir zaman özel bir ilgim olmadı» şeklindeki ziyadesiyle öznel ve ikinci kişiler için hiçbir anlama gelmeyen bir ifadeyle son noktayı koyan akyol, —kalemini bu kafayla konuşturmaya devam etmeye niyetliyse duymaya alışmaya da başlaması gereken— o kadim geribildirimi bir kez daha almaya hak kazanıyor:

    «e bundan bize ne?»
1691 entry daha
hesabın var mı? giriş yap