36 entry daha
  • türkçesi insan insanın kurdudur olan önerme. lupus kelimesinin etimolojisine bakmakta yarar var. bilindik bir hastalık olan lupus tıp terminolojisine latinceden geçmiş bir kavramdır. house dizisinde sık sık karşımıza çıkar bahsi geçen "kurt". geçtiğimiz günlerde toplum sözleşmesi üzerine iç münakaşalarım sırasında dilime takıldı leviathan ve hobbes ile birlikte bu deyim. kurt, bizim bildiğimiz ulu kurt, bozkurt gibi türevleri olan mı acaba; yahut şu küçükken midene kurt düşen dedikleri sinsi asalakımsı yaratık mı? ikincisi olduğuna dair kanım oluştu homi homini lupus'taki lupus'un iç kemiren kurtçuk olduğu. çünkü, bahsi geçen lupus hastalığında hastanın bağışıklık sistemi kendi sağlıklı dokularına saldırarak hastayı içten fetheder, binevi truva atı koşturur vücudun içinde. latince'den tıp terminolojisine semantik olarak ilişkili olarak geçtiğini farz etmek tutarlı olacaktır.

    gel gelelim deyime. insan insanın kurdudur sözü hobbes'un muhtevasının abstract'ı olarak kendini karşımıza çıkar. insan doğa durumunda kötücül yaratıktır. birbirinin kuyusunu kazmak ile kalmaz, tıpkı lupus hastalığında olduğu gibi bağışıklık sistemi (insan doğası denilebilir, bütüncül insan fikri) kendi iç sağlıklı dokulara (diğer insanlara) mecazen ve realistik olarak saldırır. bilinen dini kaynakların özünde bahsi geçen adem'den olma kabil ile habil'den beridir bu durum devam etmektedir. doğa durumunundan insanı, diğer insanlara zarar vermeyecek şekilde korumak için dönemin düşünürleri hobbes'un yanında locke ve rousseau toplum sözleşmesi önerirler. locke'un ve rousseau'nun doğa durumuna bakışı hobbes kadar karamsar değildir; toplum sözleşmesine bakışları ortak paydadır.

    hobbes'a geri dönelim. insanın birbirine karşı ve topyekûn insanlığa karşı olan kurtluk durumunu engelleme durumunu incil'de de mevzubahis olan leviathan adlı bir canavara özgür irademizi teslim ederek mümkün olacaktır. leviathan devlete karşılık gelmektedir. imparatorlukların (günümüzden bakış ile) çözülme yaşadığı bu tarihlerdeki devlet fikri, günümüzü hazırlayan ideal devlet tipinin temelinde toplum sözleşmesi yatmaktadır. sözleşmenin mekanizmalarının içerisine demokrasi gibi mefhumlar müdahil edilip güçlü bir kurgu tahayyül edilmeye başlamıştır 1800'lerden itibaren avrupa'da. peki, toplum sözleşmesi ne denli başarıya ulaştı? yani insanın kurtluğunu engelleyebildi mi insanoğlu iradesini leviathan'a vererek?

    burada cevap oldukça, hobbes'tan daha fazla, karamsar olarak kendini belirtir. hayır, toplum sözleşmesi devlet aygıtının, leviathan'ın muazzan derecede güçlü olması ve lupus'un ağa babası olması gerekçesiyle başarısız olmuş bir hayali antlaşmadır. zira, dünya tarihinin yaşadığı büyük kırılmalara neden olacak olan devletin aymazlığı toplum sözleşmesinin vaad etmediği noktada kendini kurduğu için gerçekleşmiştir. iki dünya/paylaşım savaşı, nazizm, faşizm, hatta güçlünün ayakta kalacağını vaat eden liberal politikalar, keynesyen ekonomik kurtarma planları... hepsi de leviathan'ın taşaklarını tutan güçlülere hizmet etmiştir. ortada büyükçe bir canavar var, bu canavarı atalarının yarattığı insanoğlu alt tarafta canavarın artıkları ile kendi sefil hayatlarını ekonomik olarak hidayete erdirmektedirler.

    işte bu serüven ile birlikte devlet aygıtı gücünü tahayyül edilen düşünceden alarak, hobbes nezdinde insanı kötülüğünden arındıramamak ile kalmamış, doğası gereği kötü olan insanı daha da kötüleştirmeye gebe bırakmıştır. burada, paradoksal şekilde insan kendisini yenemez iken insan üstü yaratmış olduğu canavarın gücü altında ezilmiştir. devlet fikri, 300-400 yıllık bir sürecin sonucu değildir elbette. weber'yan anlamda ideal devlet, tıpkı kapitalizm ile dönemsel eşgüdüme denk gelen protestanlık gibi hobbes ve diğerlerinin bahis ettiği toplum sözleşmesi fikrinin ardından milliyetçilik akımları(fransa'da başlayan) güç kazanmıştır.

    sonuç olarak, görülmeyen düşmanı yenmek takdir edilmelidir ki pek güçtür. örneğin, kutsallıkla ilintili olanların bildiği şeytani güçler buna tekabül eder. şeytan, nefs vb. insanın göremediği, tahayyül ettiği belki de kendi sınırlarının yaratmış olduğu kötücül güçleri simgelemek için yarattığı lupuslar'dan daha kötü olamayacak denli bir simgedir. lupustan daha tehlikeli değildir şeytan. en önemlisi "insanın en büyük düşmanı en son bakacağı yere saklanır"( julius ceasar), yani kendisidir en büyük düşmanı insanın. dünyaları elde eden komutanlar, an olur ufak bedenlerin yalıtılmış kudretlerinden doğma kibirlerine düşerler de bir köle tarafından öldürülürler kimi zaman. yahut, dünyaca ünlü ve yüksek kabiliyetli satranç ustası an gelir maçın ortasında karşı tarafın yaptığı kombinezona sırf fazladan bir taş alacağım diye girer de mat olur kaybeder. açgözlülük, kibir(gurur denilebilir), kıskançlık vb. ((bkz: yedi ölümcül günah) insanı sonunda yener. bahsedilen insan, ahmet-mehmet değil etiyle canıyla kanıyla insanoğlu: adam, adem'dir. bu yaratıktan çıkma soyut leviathan'ın ne denli güçlü olacağını ve görünmez olduğunu tahayyülünü ise sizlere bırakıyorum, ben daha fazla işin içinden çıkamıyorum. son olarak, demokrasi canavarın zincirini sanki elimizdeymiş hissi veren bir mekanizmadır. derseniz ki çözüm önerin var mı? haliyle hayır. ne haddime!

    düzeltme: imla.
31 entry daha
hesabın var mı? giriş yap