11 entry daha
  • aylar önce şuradaki bir spoiler'a denk gelmiş ve sonradan beynimden silememiştim. filmi izlerken bu spoiler'ın aklıma geleceği tuttu. bu tür twistli filmlerin twist'ini öğrenmek ve bu twist'i bilerek filmi izlemek pek hoş olmuyor (filmi 2.kez izlemiyorsanız). neyse. bilindiği üzere amerika'da bir yazarın bir romanı tuttu mu hollywood hemen haklarını satın alır, yayınevi yazara benzer tarzda daha çok kitap yaz der. sonra o yazarın tüm kitapları sinemaya uyarlanır, ki hollywood konu/öykü sıkıntısı çektiğinden şaşırtmaz bu durum (mesela yazdığı tüm kitapları uyarlananlar/uyarlanacaklar: denis lehane, don winslow, jk rowling vs). gillian flynn de bu yazarlara dahil oldu. artık hem senaryolar yazıyor, hem de yazdığı romanlar sırayla perdeye taşınıyor. dark places da gone girl'le aynı zamanlarda uyarlanmış.

    bakıldığında flynn'in bir tarzı olduğu anlaşılıyor. cinayetler, gizem, karanlık planlar, sonlara doğru ortaya çıkan twistler/sürprizler, boka batmış hayatlar (gone girl zenginleri anlatır, dark places fakirleri ama zengin de, fakir de boka batmıştır, hayatları kaymıştır), suç ve ceza, işlevsiz aileler vs. iki kitabında da benzerlik çok ama tabii farklar da var. dark places'ı okumadım. ama bu filmi izledikten sonra artık bir şeyden eminim: polisiye edebiyatı, polisiye sinemadan daha çok seviyor ve başarılı buluyorum. bu yüzden sanırım uyarlanmış bir polisiye filmi izlemeden önce kitabını okuyacağım. dark places romanının kitabından daha iyi olduğuna adım kadar eminim.

    gone girl uyarlaması kadar çarpıcı bir film yok karşımızda. bunun nedeni kameranın arkasında polisiyeyi hatmetmiş david fincher'ın olmaması. ama yönetmen gilles öykünün gerektirdiği kasveti ışık ve mekan kullanımıyla olsun, filmin temposuyla olsun oluşturabilmiş. tempo düşük de olsa o gerilim seyirciye ulaşabiliyor. ama pek tabii fincher çekse muhtemelen daha çarpıcı, daha gerilimli bir iş çıkardı. gilles yer yer öykünün hakkını verememiş. özellikle çözüm bölümünün kurgusunu beğendiğimi söyleyemem. kağıt üstünde epey gerilimli gözüken sahneler/olaylar, ekranda pek işlemiyor. bu çözüm bölümü daha iyi çekilmeli ve kurgulanmalıydı. eminim kitabı okurken çözüm bölümünde nefes bile almayı unuturdum ama filmde böyle olmuyor. kanımca kaçırılmış fırsatlardan bir tanesi. daha yetenekli bir senarist ve yönetmenle bu eserden daha çarpıcı bir uyarlama çıkardı. şu haliyle tatmin etse de unutulan/unutacağım bir uyarlama. bu arada gilles'in oyuncularından iyi performanslar alabildiğini de belirtmek gerek. charlize theron travmalı kadın rolünde inandırıcı idi. keza christina hendricks de öyle, nicholas hoult ise fena değildi. corey stoll da fena olmayanlardan. filmin asıl yıldızı -daha önce kendisini böyle bir rolde görmediğimiz- chloe moretz ile tye sheridan kanımca. tye gene ergen, kafası karışık bir rolde karşımıza çıkıyor ve karakterin hakkını veriyor. moretz ise bildiğin kevaşe, uyuşturucu kullanan bir karakterde enfesti. ekranın içine girip sağlı sollu tokatlayasın geliyor. moretz büyüdükçe rol skalasını genişletmeye başladı ve bu filmde de kariyerinin en farklı rolünde karşımıza çıkıyor. resmen theron'dan rol çalıyor.

    bu arada trivia vermek gerek. theron neden bu uyarlamanın başrolüyle yetinmeyip yapımcılığını da üstlendi? zira theron'ın yaşamında da benzer bir travma var. annesi alkolik babasını öldürmüştü. dolayısıyla kitabı okurken libby'i çok iyi anladığını ve filmi bu yüzden sahiplendiğini söyleyebiliriz.
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap