36 entry daha
  • film turgut özakman 'ın ocak isimli oyunundan uyarlanmıştır. 1960lı yıllarda anadolu'dan istanbul'a göç eden insanlarımızın yaşadığı ekonomik ve kültürel sorunlar üzerinde durur.

    --- spoiler ---

    hikaye maraş 'tan istanbul'a göçeden 4 çocuklu bir ailenin haydarpaşa istasyonunda trenden inmeleri ile başlar ve ailenin istanbul'da geçirdiği birkaç yılı anlatır. aynı şekilde yine haydarpaşa'da biter. maraş'ta otomobil tamirciliği yapan ailenin işleri kötü gidince istanbul'da yeni bir tamirhane açarak ailecek çalışıp kendilerini kurtarmak amacındadırlar. ailenin 3 erkek çocuğu ve bir kızı vardır. erkek çocuklardan en küçüğü doktor olmak üzere üniversiteye başlar.

    istanbul'a aynı trende geldikleri bir genç (hüseyin baradan ) ile beraber girerler. kayseri'den gelen bu gencin üstü başı yırtık pırtıktır ve ne anne babası, ne de bir varlığı olmadığı gibi trene bile verecek parası olmadığı için kaçak yolcu olarak gelmiştir. ailenin ise bir tamirhane açmak için parası ve birbirlerine dayanarak çalışma planları vardır. üstü başı yırtık pırtık kayserili ile haybeci diyerek dalga geçerler.

    hepsinin istanbul'la ilgili hayalleri vardır. istanbul'a şah olacaklardır. amaç istanbul'a entegre olmak, uyum sağlamak kendini geliştirmek değil de kısa yoldan köşeyi dönmek ve hep hayallerini kurdukları istanbul hayatını yaşamaktır. aslına bakılırsa özellikle babaları olmak üzere çok bilmişlikleri, eğitimsizlikleri ve doyumsuzlukları vardır. haybecinin karşısında akıllı geçinirken daha ilk gün kiraladıkları tamirhaneye gidince dolandırıldıklarını anlarlar. daha sonra küçük bir tamirhane açarlar. ancak ilk günlerden itibaren aile bireyleri dağılmaya başlarlar ve eğitimsiz-doyumsuz bir şekilde büyük şehirde yutulmaya başlarlar.

    ortanca kardeş (cüneyt arkın ) rakipleri olan tamirhanenin sahibinin karısı ile umarsızca yasak bir aşk yaşamaya başlar ve uçkur sevdasına işleri serer, bir süre sonra dükkan iflas eder. büyük kardeş (tanju gürsu ) ise taksici olarak çalışmaya başlar ve bir pravyonda dansöz olarak çalışan sevda ferdağ 'a aşık olur. onun peşinden evi barkı terkeder. hayali istanbullu bir sevgili sahibi olmak iken dansöz seval aslında maraş'taki komşuları örengillerin naciye ismindeki evden kaçmış kızıdır. kız kardeş ahlaksız bir kadın olan komşuları ile arkadaşlık etmeye başlar, daha sonra önder somer ile tanışır, iğfal edilir, kandırılır. en sonunda evden kaçarak kötü yola düşer. ailenin en akıllı ve sağduyulusu olan tıp fakültesine giden küçük kardeş bile bir istanbul özentisi içinde ailesinden utanır ve kız arkadaşına (filiz akın ) anadolu'dan geldiklerini söylemez.

    film boyunca kahramanlarımız aralarda haybeciyi görürler. kendileri gittikçe düşmekte iken haybeci yavaş ama emin adımlarla ilerlemektedir. önce hamallık, sonra otopark kahyalığı, sonra müzayedecilik derken kendisine güzel bir iş kurar ve hatta bizimkileri yanında çalıştırmaya başlar. onlar haybeci sen mi istanbul'da adam olacaksın diye dalga geçerken haybeci her zaman sabırlıdır. bir bina yapacaksan önce alt katından başlayacaksın, basamak basamak çıkacaksın der.

    hikayenin sonunda aile istanbul'da tutunamaz, küçük kızlarının kötü yola düştükten sonra ağabeylerinin takibi esnasında ölmesi ile yıkılırlar. en sonunda filiz akın'ın ailesinin yardımı ile memleketlerine geri dönerek orada yeniden başlamaya karar verirler. doktor olacak nişanlılar ise mezuniyetten sonra kendilerine çok ihtiyaç duyulan anadolu'ya gitmeye karar verirler. film iki nişanlının aileyi maraş'a gidecek trene bindirerek uğurlaması ile biter.

    haybeci de aynı trene biner. ancak artık aralarında çok fark vardır. o sıfırdan başlamış, kendini hayallere kaptırmamış, basamak basamak çıkarak iyi bir iş sahibi olmuştur.
    --- spoiler ---

    filme genel olarak bakıldığında her ne kadar klişelerle dolu ise de istanbul 'a göç edenlerin dramını çok güzel verdiğini görüyoruz. bilgisiz, tecrübesiz bir şekilde büyük şehre gelip hayaller içinde, kısa yoldan zengin olma çabalarının, ekonomiye ve topluma entegre olarak bir katkıda bulunmadan tutup da eğlence hayatına vs.'ye karışmanın sonunun hüsran ve kötü yol olduğu anlatılıyor.

    filmin verdiği mesajlara bakarsak: büyük şehir-endüştrileşmiş ekonomiye entegre olmanın ancak küçük kardeşin yaptığı gibi eğitimle veya haybecinin yaptığı gibi basamak basamak, sindirerek bir entegrasyon olması gerektiği vurgulanıyor. hayaller içinde, eğitimsiz ve doyumsuz kısa yoldan köşe dönme sevdalısı olanların sonunun ise yasak aşklar, gece hayatı ve ahlaksız kişilerin bulunduğu ortamlara düşmekten öteye gidemeyeceğini gösteriyor. buna bir çözüm olarak hikayemizin kahramanı ailenin memleketine dönmesi gösteriliyor. bunu bir yenilgi olarak kabul etmemeleri söyleniyor. amerika sevdalısı aile ve doktor kızları da bir ders alıyor ve eğitilmiş insanların yurtdışına değil de anadolu'ya gitmeleri, orada onlara daha çok ihtiyaç olduğu belirtiliyor.

    etkileyici ve duru bir film, hikayesi ve senaryosu çok güzel. ne eksiği ne de fazlası var. oyuncular çok kaliteli. cüneyt arkın'ı mahcup delikanlı havalarında görmek bile çok güzel. 1960ların istanbul'u, değişik bir atmosfer var.

    kişisel bir değerlendirme yaparsam klişeleri fazlasıyla abartılı buldum. istanbul'a gelir gelmez ailenin bütün bireylerinin alel acele bir doyumsuzluk içinde seks peşine düşmeleri, yasak aşklara, gece hayatına, abuk subuk ortamlara girmesi çok ama çok fazla abartılı. sanki istanbul'da namusu ile çalışan, yaşayan kimse yok, normal insanların, ailelerin bulunduğu ortamlar yok, istanbul'un sosyo-kültürel hiçbir güzelliği yok. herkes bir sapkınlık peşinde koşmak zorunda sanki. öyle ki tıp fakültesindeki çocuk bile özenti içinde, kız arkadaşının ailesi yabancı hayranı, antikalar içinde. diğer kahramanlara da bakarsak herkes kötü: çıkarcı ve çaçeron ev sahibi, kocasının dükkanı iflas etmesin diye cüneyt arkın'ı kandıran gayrımüslim kadın (bunu da abartı buldum. gayrımüslim olması ahlaksız olmasını gerektirmez), yine maraş'tan kaçan naciye illa kötü yola düşmüş, dansöz oluyor, tanju gürsu diyor ki gel evlenelim namuslu yaşayalım, ancak o ben lüks hayata alıştım olmaz diyor, komşuları ahlaksız bir terzi kadın, evin kızı mahallede namuslu bir gence aşık olmuyor da playboy önder somer iğfal ediyor. haybeci de gayet itici, köşe dönücü, çıkarcı olarak resmediliyor. e peki istanbul'daki normal ve iyi vatandaşlar nerde?

    aaaaaa bütün bunları yazarken fenalık geldi valla. hiç mi namuslu ve aklı başında kimse yok bu istanbul'da... bir de tabii sanki anadolu'da hiç yasak aşk yok, hiç kötü ortam yok, kötü insan yok.

    halit refiğ diyor ki: saf ve temiz anadolum. herkes ferdi tayfur 'la köyüne dönsün. masal hayatı yaşasın. buyrun bakalım.
63 entry daha
hesabın var mı? giriş yap