1 entry daha
  • tim blake nelson’un yazıp yönettiği film. miklos nyiszli adında, auschwitz’de joseph mengele’nin akıl almaz deneylerine yardım eden macar yahudisi bir doktorun anılarına dayanmaktadır. filmde auschwitz’in sonderkommando’larının öyküsü anlatılmaktadır. bunlar kampa yeni gelenleri karşılama, onları soyma, yanlarındaki ve üzerlerindeki değerli nesneleri alma, gaz odasına kadar eşlik etme, öldükten sonra cesetleri toplayıp fırında yakma gibi görevleri olan yahudi esirlerdir. bunun karşılığında bir kaç ay daha yaşama, daha iyi kalacak yer, iyi yiyecekler ve alkol gibi ayrıcalıklara sahip olurlar.

    filmde sonderkommando’ların tesadüfen gaz odasında sağ kalan küçük bir kızı kurtarma çabalarının yanısıra ekim 1944’de auschwitz’de gerçekleştirilen isyan girişimi de hikaye edilmektedir. the grey zone, bir holokost hikayesini bile mutlu sonla bağlayan schindlers list, la vita e bella gibi filmlere göre çok daha dürüst, dolayısıyla çok daha çarpıcıdır. insanı kaçınılmaz olarak ben olsaydım ne yapardım sorusuna sürükler. çok zor koşullar altında insanların neler yapmalarının mümkün olduğunu gösterir.

    ne var ki ölüm kamplarda geçen tüm filmler gibi sınırlılıkları vardır. bizi istemez bireysel tercihler üzerine düşünmeye sevkeder; ortamın kısıtlayıcılığı dolayısıyla bu tercıhlerin önemli olduğu zannına kapılırız. her ne kadar insan doğası üzerine düşünmek faydalı gibi görünse de, kampların koşulları o kadar korkunç, o kadar aşırıdır ki aslında buralarda yaşanılanlardan insan doğası üzerine anlamlı bir çıkarım yapmak mümkün değildir. zaten buradaki tercihler de (hemen mi ölmek istersin yoksa dört ay boyunca kendi dindaş, yurttaş ya da arkadaşlarını fırından yaktıktan sonra mı) hakiki tercihler değildir. bu tür sözde tercihler üzerinden ahlaki yargılara varmak yanlış olur. en iyisi bunlar yerine faşizmi yaratan koşullar üzerinde düşünmek, filmde anlatılanların benzerlerinin bir daha yaşanmaması için ne yapılabilir üzerine kafa patlatmaktır.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap