46 entry daha
  • “henry adams yirminci yüzyılın şafağında, insan bilincindeki birbiriyle uzlaşmaz iki alemin simgeleri olarak bakire ile dinamo arasında bir karşıtlık kurdu. tanrısal pasifliğiyle bakire meryem kutsal sırrı, bir zamanlar katedraller inşa edecek kadar güçlü olmakla birlikte bugün dünyadan uzaklaşıp gitmekte olan bir gücü temsil ediyordu. elektrik dinamosu insanın, doğa’nın gücüne gem vurarak tanrısallaştığı bilimsel egemenlik çağının söken şafağını temsil ediyordu. yaklaşık on yıl sonra fütüristler aynı dinamik güçleri (elektrik, hız) yüceltti ve bunları açıkça eril iktidar istemiyle ve fallik itkiyle özdeşleştirdi. fütürist retorik camus’nün isyan ile teslimiyet arasında kurduğu karşıtlığın ya da adem’in egemenlik/sır [mastery/mystery] şeklinde karşısına çıkan ikilemin başka bir versiyonunu sunar.

    “asi, kutsalı kabul etme ya da reddetme tercihiyle karşılaşmış olan adamdır… her soru, her sözcük bir isyan edimidir, oysa kutsal dünyada her sözcük bir tanrı lütfudur… insan zihni açısından olası yalnızca iki dünya vardır: kutsal dünya ya da isyan dünyası. birinin yok oluşu öbürünün boy göstermesi demektir.”
    albert camus, “the rebel” [asi]

    romantizmin, yitik kutsiyeti doğa’nın koynunda arayışa çıkışını reddeden fütüristler, toprak ana’ya saygısızlık etmeye –işgal ve tecavüze- övgüler düzdü. f.t.marinetti yalnızca “nostalji”yi değil, aynı zamanda “pitoresk olanı, belirsizliği, kırsal olanı, vahşi yalnızlığı”, kısacası rock dünyasındaki mistik geleneğin selamladığı her şeyi yerdi. coşkulu bir şekilde kentli ve seküler olan fütüristler kendilerini pastoral olana karşı konuşlandırdı, “kutsal yeşil sükunet”e nefret kustu. fütüristler bulanık sınır çizgilerinden ziyade keskin bir şekilde tanımlanmış köşelere övgü düzdü. rock’n’roll hız, teknoloji, neon ışıkları ve gürültü karşısında fütürist bir zevkle zonklar, ama modern dünyaya çılgınca aşık olmayıp aksine nostaljik ve gerileksel [regressive] olan başka bir rock tahayyül dünyası daha vardır: byrds, pink floyd, van morrison, ıncredible string band’den başlayıp can, brian eno, my bloody valentine ve ambient house’ı kucaklayacak şekilde en geniş anlamıyla tanımlanan psikedelia, romantizmin pastoralizm ve panteizminin yeniden canlanışıdır. psikedelia her şeyden önce de yitik bir kutsiyete yeniden kavuşma arayışıdır.

    rock’ın kökleri amerika’nın güney bölgesindeki kırsal blues’da yatsa da britanya’da rock kentin sound’uydu. rock, kent hayatının hipertansiyonuyla kafayı bulmuş, elektrikli blues’du. 60’ların ortasında doğaya karşı isyan halindeydi: rock “gürültü kirliliği”ydi. saman yığınlarıyla ve funda çitlerle, kırsal bölgenin huzur ve sükunuyla pek bir alakası yoktu. rock’ın 60’ların ortasındaki kentliliği mod’la zirvesine vardı. modernist anlamına geliyordu mod; dolayısıyla mod’lar geç yirminci yüzyıldaki kapitalist hayatın nevrozlarını –yüzeylere olan takıntısını ve meta fetişizmini, sürekli yeni stiller peşinde koşuşunu ve şaha kalkmış tüketimciliğini- yalnızca kucaklamakla kalmayıp aynı zamanda bunlara ivme kazandırdı. mod hayat tarzı, iş ile boş zaman arasında katı bir ayrım çizgisi çeken endüstriyel hayatın doğa-karşıtı ritmini daha da keskinleştirdi. pazartesi’den cuma’ya sabah 9 akşam 5 devam eden tekdüze çalışmanın çıkmaz sokağı, yerini mod’ların uykuyu reddeden, amfetaminin ateşlediği kırk sekiz saatlik hafta sonlarına bırakıyordu. easybeats’in klasik şarkısı “friday on my mind” 60’ların ortasındaki ruh halini yansıtır: umut, geleceğin göz kamaştırıcı neon ışıklarına balıklama bir dalış. haplar mod’la yakından alakalıydı: amfetamin kentlidir, yirminci yüzyılın uyuşturucusudur. lester grinspoon ve peter hedblom the speed culture’da şunu ileri sürer: “amfetamin kullanıcısı ve özellikle ‘speed tiryakisi’… kendisini üreten toplumun patolojik, nihai olarak da yıkıcı birçok özelliğinin kaba bir karikatürüdür.” speed konformist uyuşturucuların ağababası olduğuna göre, karşı-kültürün toplumla bağını koparabilmek için marihuanaya –yani, olayları yavaşlatan, çılgınca enerjik olmak ve rekabetçilikten ziyade derin düşünmeyi ve cemaatleşmeyi geliştiren bir uyuşturucuya- bağlanmasında şaşıracak bir şey yok.”

    “iki yıldan daha az bir süre içinde rock’ın fantezi dünyası kent merkezinden kıra kaydı. 60’ların başından ortasına kadar britanya rock’ı “erkeksi oğlan”a, annenin dünyasından, evcimenlikten, iyi davranıştan koparak özgürleşmeye ilişkindi. öte yandan, psikedelia tabiat ana’nın kollarında huzur bulmayı özleyen ana kuzusunun kültürüydü. mod’un eyleme duyduğu şehvetli istek, zevke ve devinime duyduğu huzursuz hasret yerini psikedelianın pasiflik, uyuşukluk ve uyku kültüne bıraktı. amfetaminin doğurduğu uykusuzluk [insomnia] (30’lu yıllarda amfetamin narkolepsi tedavisinde kullanılan bir ilaçtı) yerini lsd’nin hülyalı sefahatine bıraktı. tüm bu değişimler rock’ın yin-yang oranında, hipererkeklikten daha kadınsı bir yöne doğru bir kayma yarattı. mod bir erkek-egemen alt-kültürdü: amfetaminler cinsel itkileri bastırarak narsisizmi artırdığından, oğlanlar başka oğlanları etkilemek için giyiniyordu; kızlar marjinaldi. psikedelia ile birlikte ego’nun çözülüp dağılması yerini egomaniye bıraktı. speed’in kişiye çevresinden ayrı olduğunu keskin bir şekilde hissettirmesine ve bu yönde bir anlamda teşvik etmesine karşılık lsd tüm savunma duvarlarını yıktı, benlik ile dünya arasındaki sınırları bulanıklaştırdı. beyaz r&b’un erkekliği şiddetli bir şekilde ortaya koyuşu yerini çocuksu androcini’ye bıraktı. masumiyet moda olmuştu ve “tecrübe” şehvani bir şeyden ziyade tinsel bir anlam taşıyordu. mod, formikadan yapılmış lekesiz bir geleceğe yönelirken hippi rock’ı yitik altın çağlara özlem duyuyordu. mod’ların takım elbiselerden mopedlere kadar italyan aerodinamik biçemini saplantı haline getirmeleri belki de tesadüf değil. sonuç itibarıyla italyan fütüristler hareketsizliği hor görmüş, pineklemeye direnmiş ve hıza tapmıştı. psikedelia ise bunun tersine romantizmin ve dada’nın ilgi alanlarına sahip çıktı. ataları gibi psikedelia da erkeksi mantığa uzak durdu, “kadınsı” akış ve alımlayıcılığın yeşertilmesini savundu ve endüstriyel/kentli varoluşun yaşayan ölü olmakla eşanlamlı olduğuna inandı.” *
37 entry daha
hesabın var mı? giriş yap