2 entry daha
  • --- spoiler ---

    360 derecelik bir kamera açısı ve tek sekanslık bir çekim ile başlar film isa heykelini en tepeden aşağı doğru gösterirken izleyiciye. ışık kullanımı ve alan derinliği sayesinde heykelin tüm ince detaylarını inceleme fırsatı bulur seyirci. tek karelik sahne, yüzü kederli yaşlı bir kadının isa'nın ayakları göründükten sonra kadraja girmesine kadar sürer.

    filmin başında bilmiyor olsa da sonunda anlaşılacağı üzere bu sahne aslında filmin özeti gibidir. gök ve yer arasında asılı kalmış gibi duran bir heykel, önünde dua eden, edenleri bekleyenler ve sıcak, basık sicilya atmosferi.

    kaybetmek zordur kaybedilen her ne olursa olsun. bir insanı kaybetmek, artık onun hayatta olmadığını bilmek ise belki de tarifsiz bir zorluk ama bir annenin oğlunu kaybetmesi ise tüm bunların ötesinde bambaşka bir acıdır elbette.

    sicilya'da büyük ve ihtişamlı bir evde yas atmosferi ile ilerler film. herkes üzgün, herkes kederli, herkes ne yapacağını bilemeden zamanın geçişini bekleyiş halinde. zaman geçmeli evet, geçmeli ki alışsın insan, alışsın anne oğlunun olmayışına. filmin merkezi de adı da tam olarak bu işte: bekleyiş (l'attesa / the wait). yine de bu ihtişamı ve durağan bekleyişi bozan noktalar var, koltuğun altından sarkan ve rüzgarla sallanan ip, bacaktan akan idrar ve neden öldüğünü bile bilemeyeceğimiz giuseppe'nin eve ziyarete gelen kız arkadaşı jeanne gibi.

    anna, ilk andan itibaren jeanne'e, giuseppe'nin geleceğini ve beklemesini söyler. böylelikle hem kendisi oğlunun ölümünü kabul etmek yerine, bu bekleyişin geçici olacağı yönünde kendini avutur hem de acı gerçeği kabul etmek zorunda kalmaz. üstelik kızla ilk başta aralarında olan gerginlik de zaman içerisinde kırılır ve evin içerisinde hayatın normal olmayan akışı, normalmiş gibi görünür. arka planda ise anna, oğlunun telefonundan cevap verilmediği için mevcut olan hem kendi bıraktığı hem de jeanne'nin bıraktığı mesajları dinler ve oğlunun hayatını kendi paralelliğinde kurgular. her iki kadın tarafından beklenense paskalyadır, zira anna isa'nın dirildiği bugünde sanki oğlunun da dirileceğini kurgular kafasında. jeanne ise tatil için gelecek olan giuseppe'yi bekler. oysa ki ikisi de gerçekleşmeyecektir.

    film ölümün nedenleri ve sonuçları ile uğraşmaktan çok ölüm sonrası beklemenin atmosferini yansıtmayı amaçlarken bunun da altından oldukça iyi kalkar. üstelik karakterlerin bekleyişinin yanında izleyici de jeanne'nin, giuseppe'nin ölümünü öğrenip öğrenmeyeceğini ya da öğrense de anna ile bir sonraki adımlarını bekler merak içerisinde ve kendi payına düşen bu bekleyişin sonucunu da filmin sonunda alır.

    juliette binoche (anna) ve lou de laâge (jeanne) güzel iş çıkartıyor film boyunca. yönetmen piero messina ise sicilya'nın tozlu ve akdeniz kuru sıcağı atmosferinin durağanlığına yaraşır bir atmosfer ve resim çiziyor başarı ile ve bunun yanında filmin iki noktasında öylesine iyi seçilmiş müzik kullanıyor ki o an olması, yaşanması gereken duygu bütünlüğünü destekleniyor sağlamca. bunlardan ilki leonard cohen'den waiting for the miracle to come ve diğeri de the xx'den missing.

    izlemeli.
    --- spoiler ---
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap