5 entry daha
  • osmanlıların modernleşmesi başarısız olurken, takriben 100 sene sonra başlayan ve muvaffakiyete eren bir modernleşme serüvenidir. bu neden böyledir, tarih âlimleri maddî ve manevî perspektiften bunun izahını yapmışlardır. maddî sebepleri: homojen bir nüfus, etnik veya dinî bir kavga yok, bir adalı kimliğine sahip oldukları için yüzyıllarca kendi içlerinde feodal sistemi devam ettirmiş ve müthiş miktarda tarımsal zenginlik biriktirmişler, asırlardır çin hakanına tâbi olarak dış çatışma olmaksızın yaşıyorlar, içerideki son çatışma 17. yüzyılda olmuş, samurai adında bürokrat/asker bir sınıf var ve iç barışı bunlar tak diye sağlıyor (zira avrupa'da asil/soylu/asker oranı nüfusun yüzde 2'si veya 3'ü iken japonya'da yüzde 10'u buluyor), çin'in afyon savaşında babayı aldığını görüp bu sebeple 1858'de ülke zorla dışa açılınca avrupa'ya karşı hemen hiç direnmeden teslim bayrağını çekiyorlar ve hasara uğramıyorlar, zaten avrupalılar da bunlara düşmanlık etmiyor, bilakis rusya'yı tazyik edebilmek için teknik danışmanlık yapıyorlar, fakat kapitülasyonları kabul ettiriyorlar. japonlar sinirlenip şogun'u deviriyor ve imparatora tüm gücünü iade ediyorlar ve meiji dönemi başlıyor.

    manevî sebepler: japonlar dandik bir kültüre sahip oldukları için hep dışarıdan kültür ithalatı yapmışlar, işte çin'den budizmi ve konfüçyonizmi falan almışlar ama hep adalı olduklarının, farklı olduklarının bilincindeler. bunu sağlayan da shinto dini. shinto dini ise ruhban sınıfı olmayan, topluma fazla sirayet etmeyen ruhânî bir din, dolayısıyla tarihsel olarak laikler. ayrıca avrupa'ya açılınca katolikliği yasaklayan yasalar da kaldırılıyor ve avrupa'ya gönderilen kimi öğrencilerin hıristiyan olmasına devlet izin veriyor (osmanlılarda cezası ölüm), bu sayede avrupa'nın japonya'ya sempatisi ve desteği artıyor. japonya'nın evrensel bir ''üstünlük'' psikolojisi olmadığı için çok radikal bir modernleşme yürütülüyor, öyle sandığınız gibi ''muhafazakâr bir modernleşme'' örneği değildir japon deneyimi, bir tanzimat değildir yani; direkt 1923-35 sert cumhuriyet batılılaşmasıdır. japonluk kimliği eve sıkıştırılır, evde japon dışarıda ''tamamen'' batılı olunur. osmanlı sefiriyle japon sefirinin bir pozu var, osmanlı sefiri kendisini fesiyle, istanbulin'iyle belli ediyor; onunki bir ''doğu batı sentezi'' taşıyor ama japon arkadaş tamamen batılı, gözleri çekik olmasa viyana prensi zannedersiniz.

    yani evet, japonların millî benliklerini koruyarak modernleştikleri bir hikâyedir, zaten bu da imkânsız. bunu deneyen osmanlılar başarısız oldu. japonya, eskiyle yeninin bir arada olmasına müsaade etmedi, eskiyi dönüşmeye zorladı, dönüşmediği yerde de kamusal alandan özel alana (eve) tıktı; budist rahiplerinin ilkokulda ders vermesini, kadınların geleneksel kıyafetlerle dışarı çıkmasını yasakladı, samurayların eskisi gibi saç kesimi yapmalarına izin verilmedi, prusya asker traşı ''aydınlanma'' için elzem görüldüğü için standart oldu, çin usulü doktorluk/astronomluk yapmak yasaklandı, alman medenî kanunu ve code napoleon iktibas edildi vesaire.. japonya hatta datsua diye bilinen bir sistem geliştiriyor; diyor ki dünyada üç çeşit millet vardır: medenî avrupa, gayrı medenî afrika ve yarı medenî asya. asyalı olmaktan çıkıp avrupalı olalım, hedefimiz budur.

    japonların alâmet-i farikası, çin kültürüyle birleşmiş konfüçyanist öğretiyi bertaraf etmeleri ve yüzyıllar önce çin'den aldıkları kültür ithalatını bu sefer batı'dan yapmalarıydı; bunu daha önce yaptıkları için öyle çok derin bir meşruiyet krizine düşmediler, zira tarihlerinde daha önce de birbiriyle çelişik iki kültürü aynı anda barındırabilmişlerdi. tüm nüfus tek bir amaçta birleşmiş: kapitülasyonları kaldırmak için batılılar kadar güçlü olmak, tüm motivasyon bu.

    peki osmanlılar böyle mi efendim, elbette ki değil. bir kere emperyal üstünlük vizyonu var, ''küffara karşı ehli islâm eğilir mi?'' diyor, zaten inançsal bir üstünlük paradigmasına sahip, avrupa'ya ''kâfir frenk'' diye bakıyor. üst üste mağlup olunca, afallıyor, yahu şimdi ben bunları örnek alacağım da, ya inancım ne olacak diyor. sürekli bir kriz, bir çatışma, bir meşruiyet arayışı. bu sebeple eskiyi dönüştürmeden yeniyi de koyuyor yanına, bunlar çatışıyor; medreseli askeriyeyle çatışıyor, bürokrasi sultan ile kavga ediyor falan. nüfus multi etnik ve çok dinli. eşitsiz bir sürü mahkeme var, her yer karmaşa. hukuk yeknesak değil. batılı adam birini öldürüyor, konsolosluğa kaçıp himaye alıyor, kurtuluyor. medenî kanunu bile kendi yapıyor mecelle'yle osmanlılar, öyle çok da benzemeyelim kâfirlere, başımızda fesimiz olsun diyor.

    yüzyıllarca savaşla dönen bir ekonomisi olduğu için 250 sene savaşmayıp artık biriktirmiş japonya gibi kaynağı yok, o atılımı yapamıyor. yatırım yaptığı, binlerce kilometre ray ve telgraf hattı döşediği balkanlardan atılıyor. batılıların gözü hep onun topraklarında; zira batı onun tarihî düşmanı, çünkü hıristiyan-islâm çekişmesi malûm. topraklarındaki nüfus son derece heterojen olduğu için hep bir kavga ortamı var, iç barış sağlanamamış. üçte biri kadar italya'yla aynı nüfusa sahip osmanlılar, 1897'de 30 küsür milyon nüfusun sadece 19 milyonu kadarını sayabiliyor. japonya'nın ise 47 milyon nüfusu var. rusya'nın 135 milyon, almanya'nın 56 milyon. sömürgeler hariç ha... askerî yatırımı yüksek olmasına karşın savaşacak asker bulmakta bile zorlanılıyor... japonya ise o sırada ingiltere'den borç para, çin'den savaş tazminatı alıp yawata'da demir çelik fabrikası kurmakla meşgul.

    yani hülâseten, japonya'nın başarılı bir modernleşme yürütmesi, tüm şekilleriyle avrupa'yı ithal etmesi sebebiyle olmuştur, zaten japon milliyetçiliği de buna cevap olarak ortaya çıkmış, japon millî eğitim bakanı da çıkıp ''hakikaten tüm gençler sosyalist, liberal falan oluyor, ülkede japon kalmadı, hepsi amerikalı sanki'' diye yakınıp, yeni bir millî eğitim müfredatı hazırlıyor. bu arkadaş da amerika'da okumuş ha, düşünün yani... bir ara ''ırkımızı güzelleştirmek için avrupa'dan erkek mi ithal etsek'' tartışması bile dönüyor beyefendinin konutunda.

    ama bu da ne demek, düşmanlarına benzedin demek... osmanlıların en çok kaçındığı şey. çin de böyle bir modernleşme programı yürütüp başarısız oldu, biz konfüçyanistiz, barbar batının tekniğinden bize ne kafasıyla girdikleri bu yolda, ''tekniğini alalım ama benliğimizi muhafaza edelim'' doktrini 1911'de çöküyor orada da. japonya becerebilen tek asya ülkesi.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap