35 entry daha
  • hakkında entry yazmayı düşünüp durdum, diğer entryleri dönüp dönüp okuyup nereden başlasam nasıl anlatsam diye kıvrandım, en sonunda şu şekilde başlamayı uygun buldum: before sunrise'la beraber ikili dvd box set'i çıkması gereken filmdir. oehh! çok kötü oldu ama olsun, başlamak bitirmenin yarısıdır demişler.

    söylenenecekler söylenmiş aslında: gerçekten böyle iyi bir sequel bulmak neredeyse imkansız. oyunculuklar bu kadar doğal olabilir. sadece kendi içinde değil before sunrise'la da müthiş uyum içinde. zaten bir devam filmi başarısının büyük kısmı da bununla alakalı olsa gerek. bir an bile sunrise'daki celine böyle yapmazdı, jesse bunu demezdi demiyorsunuz. mesela botta giderken jesse "wauvv!!! notre dame..check that out!! deyince "eh be oğlum, koskoca yazarsın, notre dame'ı görünce anca check that out mu diyebildin?" diye düşünmüyoruz. bizim amerikalı jesse'miz böyledir işte, you know... right?

    sunrise'ın sonunda viyana'da gezdikleri yolları, köprüleri, mezarlıkları boyunları bükük, tek başlarına bomboş ve mahsun olarak görüyorduk. şimdi filmin hemen başında film boyunca gezecekleri mekanları gösteriyor ki linklater*, bence çok hoş; işte bıraktığımız yerden başlıyoruz der gibi.

    ilk fimde jesse daha çok konuşuyordu bıcır bıcır, şimdi daha baskın olan celine gibi geldi bana. özellikle kendini kaptırıp gittiği ve nevrotikleştiği yerler çok iyi. ha bir de finaldeki oyunculuk. rolling stone galiba tour de force diye tanımlamış ki gerçekten de öyle. aslında filmin tamamı 1,5 saat içinde çekilip bitirilmiş gibi, o kadar rahat ve akıcı gidiyor ancak tahminlerimin ve sanırım bir çoklarının tahminlerinin aksine hiç doğaçlama oynamamışlar. her şey senaryoya uygunmuş. ben final sahnesinde linklater'ın sadece "eve girin, celine şarkıyı çalsın, sonra nina simone dinleyin ve konuşun" dediğini ve çektiğini düşünmüştüm, öyle değilmiş. yine de mesela arabada geçen sekiz dakikalık sekansın ilk seferde ve bir kerede çekilmesi gibi detaylar var ki oyuncuların oyun gücünü ve karakterlerle ne kadar özdeşleştiklerini gösteriyor. gerçi julie delpy kendi monologlarını yazıp linklater ve hawke*'ye gönderince iş ciddiye binmiş de çekmeye niyetlenmişler -creditlerde de senaryoda üçünün adı var- ama kendi metinleri dahi olsa böyle insanın içine işleyen performanslar yakalamak pek kolay değil.

    filmin sitesinden edindiğim prodüksiyona dair bu trivialar dışında kendi çıkardıklarım da var ki mesela filmin açılış ve kapanış şarkıları ve en mükemmeli de a waltz for a night julie delpy'nin kendi adını taşıyan 2003 tarihli albümündenmiş. bu şarkılar filmin sunrise'la ortak sountrack albümü before sunset and before sunrise'da da bulunmakta -yalnız iki filmin belki de tek falsosu olarak soundtrack'e nina simone konulmamış. bunu nasıl atlamışlar gerçekten çözmekte zorlanıyorum.- celine'in evine girerken bahçede konuştukları kadın ve adam julie delpy'nin anne ve babası. creditlere bakarken bunu farketmek de beni nedensiz yere mutlu etti. şimdi yazarken dahi niye olduğuna pek bir anlam veremiyorum aslında.

    uzun lafın kısası insanı bulutların üzerine çıkartan filmlerden biri before sunset. julie delpy'nin filmin sonunda çalan je t'aime tant şarkısını o gazla üst üste elli sekiz kere falan dinlayabilirdim ama bir türlü bulmak nasip olmadığı için mark lanegan'ın don't forget me'siyle idare etmek durumunda kaldım.* herhalde filmi seyreden hemen herkes bittikten sonra yüzünde o saf gülümsemeyle geriye yaslanıp düşüncelere dalmış, en sevdiği şarkıyı tekrar tekrar dinleyerek filmi düşünmeye devam etmiştir. sonra mı? sonra tabi ki cd yerine takılıp filme tekrar başlanacaktır.
367 entry daha
hesabın var mı? giriş yap