17 entry daha
  • bahamalar'ın (bahama adaları) doğusunda yer alan, düz bir ova halinde yayılan, en yüksek tepesi 30-40 metre olan başkent. adanın doğal oluşumu volkanik hareketler sebebiyledir ve bunu sahillerinde gözlemleyebilirsiniz. atlas okyanusu'nun hırçın dalgalarıyla ufalanan volkanik kaya ve kayaçlar, pudra kıvamında oldukça güzel görünen ama biraz yapışkan bir kum şeridi oluşturur. yine de oldukça göz alıcı olan sahillerde volkanik oluşumun izlerini sürebilirsiniz. denize girmek için ise güneye bakan sahiller tercih edilirse daha rahat edilebilir çünkü kuzey tarafı açık okyanus olduğu için yüzmek biraz zahmetli; hele iyi bir yüzücü değilseniz boğulmanız işten bile değil. allah korusun.

    paradise island (cennet adası) isminin hakkını veren bir güzellikte ve kuzey tarafında kalıyor. nassau çok büyük olmadığı için ulaşım oldukça basit. köprülerden yürüyerek de geçebilirsiniz. muhakkak uğramanızı tavsiye ederim. atlantis resort'ta kalmak epey tuzlu ama bir çok aktivite bedava. kumarhanede vakit öldürebilir, akvaryumu gezebilir, mimariyi inceleyebilirsiniz. dizaynı gayet hoşuma gitti. akvaryuma gelince, genel olarak hayvanat bahçeleri ve akvaryum fikirlerini sevmem. hayvanları çaresizce hapsetmek fikri beni üzüyor fakat buradaki akvaryum hem dizaynı, hem çeşitliliği ile övgüyü hak ediyor. hayvanlar (balıklar) oldukça rahat bir alanda, gayet huzur içerisindeler. yine bu küçük adacığın doğu kısmında ücretsiz halk plajları var ama dikkatli olun otellerin olduğu sahiller haricinde cankurtaran yok. kendi başınızasınız. golf sahasına uğrayarak vakit geçirebilirsiniz. yine bir bahçe var yol üzerinde, muhteşem ve görmeye değer. ancak buralara girmek sadece üyelerin ayrıcalığı. yine de çekinmeyin, rica edin. bir tur atıp fotoğraf çekmenize laf etmiyorlar.

    nassau'da her şey amerika'dan (abd) ithal olduğu için, genel olarak alışveriş ve yemekler pahalı. hatta ateş pahası diyebilirim. bir paket marlboro 11 dolar, ufak bir porsiyon dominos pizza 7 dolar (hakikaten çok ufak, bir kişi doymaz. çocuk porsiyon gibi düşünün). yanına ek bir içecek ve aperatif aldığınızda 12-13 dolar oluyor ama doymadan kalkıyorsunuz. ülkenin para birimi hesapta bahama doları ama 1 bsd eşittir 1 usd olduğu için pratikte beraber kullanılıyor. 12 dolarlık bir alışverişte 20 dolar verip rengarenk banknotlarla 8 bahama doları elinize tutuşturulursa şaşırmayın; hepsi aynı. yalnız dönerken elinizde kalan bahama dolarlarını rica ederek amerikan dolarına çevirtin. malum amerika'da aynı durum geçerli değil. sadece usd kullanılıyor.

    ulaşım bir dert. şehir merkezi biraz uzak kaldığı için taksi tutmaya kalkarsanız 2 km için 10-15 dolar istiyorlar. otobüs var ama o kadar dolaşıyor ki yürüseniz aynı zaman miktarında gideceğiniz yere ulaşırsınız. havaalanında sizden gideceğiniz yerin uzaklığına göre 40 dolar isteyebilirler, hiç çekinmeyin pazarlık yapın. hemen gevşeyip indirim yapıyorlar; bu indirim bazen yarı yarıya oluyor. havaalanında sizin gibi turistler görürseniz, ücreti paylaşmayı teklif edin. bayıla bayıla kabul edeceklerdir. ben otostop çekmeyi tercih ettim, pek sallamıyorlar ama benim şansıma yerel halktan bir abimiz durup beni gideğim yerin kapısına kadar götürdü sevabına. zahmet etmemesini, yakın bir yerde bıraksa yeterli olacağını, evinden uzağa gelmesine gerek olmadığını söylesem de emin olmak istediğini söyledi. başımın tacıdır, hiç bir ücret talep etmedi. bazen yolda sizi yürürken görünce, durup 10-15 dolara sizi götürmeyi teklif edenler olacaktır, kulak asmayın. teşekkür edip yollayın. otobüsler fena değil, insanları tanımak için de birebir ve ucuz. artık zaman durumunuza göre ayarlarsınız. bu arada trafik soldan akıyor ama çok fazla sayıda soldan direksiyonlu araba da var. çok garip oluyor başta, dikkatli olun. sürücüler hiç duracakmış gibi gelmiyorlar ve adada kaldırım çok az, yani yolun ortasından yürüyeceksiniz ister istemez. yukarıda bir arkadaş çok kaza olmasınız nedenini anlayamadığını söylemiş ama hem soldan hem sağdan direksiyonlu, kaldırımsız ve trafik lambasız bir yerde keşmekeş olması çok da anormal değil. arkadaşın iddia ettiğinin aksine hiç de dikkatli sürücüler değiller. aman dikkat.

    güvenlik biraz problem sanırım. sanırım diyorum çünkü gece dışarı yürümeye çıktığımda herkes itiraz etti ama dinlemedim. gecenin ikisinde yürüyerek geri geldim ve herkes 'çılgın bir türk' ile tanışmaktan mutluydu.* ama geceleri biraz sıkıntılı oluyormuş. bilmiyorum ama yine de dikkatli olmakta fayda var. üzerinizde çok para ve değerli eşya taşımayın derim. ama gündüz vakti oldukça güvenli. halk gayet uysal, işinde gücünde insanlar. ülkede genel olarak kadınlar aktif. kadın işgücünün ekonomiye katılımı üst düzeyde. gittiğiniz her yerde kadın müdürler, yöneticiler, çalışanlar göreceksiniz.

    adanın önemli bir kısmı göllerle kaplı olmasına rağmen içme suyu sıkıntısı var. musluktan su içmeyin, tadını geçtim hasta olursunuz. su, banyo yapmak için bile uygun değil ama yokluktan mecburen yaptım. 5 gün boyunca saçlarım diken diken gezmek zorunda kaldım. muhtemelen arıtılmış deniz suyu olduğu için kaşıntı da yapıyor. dişlerimi fırçalarken bile şişelenmiş su kullandım.

    eski ingiliz kolonileri, ispanyol veya portekiz (kabaca latin) kolonilerinden biraz farklı oluyor. altyapı çok kötü oluyor genelde (ispanyollar yemiş ama çalışmış). buna rağmen, ispanyol kolonilerinde kolonicilere daha eleştirel yaklaşılırken (arjantin hariç), eski ingiliz kolonilerinde kraliçe (ya da daha genel bir ifadeyle monark) çok önemli bir figür. yine bana ilginç gelen bir başka şey, ingilizler geçmişleriyle hiç yüzleşmemiş ve hatta zannediyorum buna yanaşmıyorlar da. hiç utanç emaresi görmedim eski ingiliz kolonilerinde (hatırlayanlar olacaktır başbakan david cameron göreve ilk geldiği zamanlarda bir afrikaziyareti sırasında konuyla ilgli ''yeter artık, çok fazla deşmeyin'' minvalinde biraz da kibirli ve azarlar tarzda bir kaç şey söylemişti. eski ingiliz kolonilerini dolaşırken o enstantane, o açıklamalar hep kafamda uğuldar). adanın dünya tarihinde önemli bir yeri de var aslında ama onu bahamalar başlığına saklıyorum. sadece şu kadarını söyleyeyim, adada bir kaç tane askeri üs sayılabilecek kaleler var (aslında biri hariç tam kale sayılmaz. ingilizce 'fort' denilen şey. türkçe'ye karakol diye çeviriyorum ben ama başka kelime önerilerine açığım). bu ''fort''ları (kale/karakol) ziyaret etmenizi tavsiye ederim. fort charlotte en büyükleri ve burada yeraltı mazgalları ve tünellerini de ziyaret edebiliyorsunuz. öte yandan fort fincastle'in olduğu yerde queen staircase var ki görmeden dönmeyin derim. binlerce köle 16 yıla yekpare bir kayayı elleriyle oyarak kaleye giden yolu açmışlar. burada 66 basamaklı bir taş merdiven de var ve bana anlatılana göre kraliçe victoria'nın 66 yıllık hükümranlığını simgeliyormuş. tarihsel olarak pek kafama yatmadı ama belki sonradan ekleme yapmışlardır (kölelik kraliçe ölmeden kaldırıldı çünkü. dolayısıyla köleler orijinal plana sadık kalarak merdivenleri de yapmış olamaz. tabii ben uzman değilim).

    hükümet konağı küçük bir meydanda konuşlanmış. meydanın ortasında yine kraliçe victoria'nın heykelciği var. hemen yan taraf house of assembly. içeri girebilirsiniz çekinmeyin rica edin (bunu sürekli söylememin sebebi, bütün turistler çekingen oldukları için bir çok yerden içeri girmeden dönüyorlar. ben girdiğim zaman da cesaretime/cüretime şaşırıyorlar. halbuki atla deve değil, izin alıp giriyorum). zaten alışılmışın aksine kocaman, devasa, görkemli yapılar değil. iki katlı ahşap evden bozma yapılar. çok şeker/sevimli duruyorlar ama. kolonyal ev mimarisinin izleri var; tabii british colonial style. yine ingilizler, kendi ihtişamlarının kolonilerde olmasını istememişler sanki.*

    bahamalarla ilgili, bu sefer bahamalar başlığına, tekrar yazmayı düşünüyorum. nassau ile ilgili şimdilik bu kadar. aklıma geldikçe düzenlerim. gidiniz geziniz efenim!..

    iyi yolculuklar!..
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap