10 entry daha
  • bu geleneğe şimdiki zamandan bakıldığında her ne kadar ''iğrenç'' olarak değerlendirilse de bu geleneğin kökenlerini ilkel klanlara/kabilelere kadar bir ''bekaret tabusu'' -- daha geniş olarak da cinsellik tabusu-- şeklinde uzandığı görülür. bu da onun bi' çeşit kalıntısı gibidir.

    ilkel insanlarda, bekaret bozma evlilik öncesi törensel bir şekilde yapılır ve bu törenler, kızlık zarının koca dışında atanmış bir kişi tarafından delinmesinden oluşur. en alt kültür evrelerinde, özellikle de avustralya'da çok yaygındır. massailer arasında evliliğin önemli bir hazırlığı bu işlemin uygulanmasıdır ve gelinin babası tarafından gerçekleştirilir. filipinler'de kızlık zarı çocuklukta bu işlerde kullanılan yaşlı bir adam tarafından bozulmamışsa, mesleği gelinlerin bekaretini bozmak olan erkekler vardır. eskimo kabilelerinde gelinin bekaretinin bozulması angekok'a ya da rahibe emanet edilirdi. hindistan'ın bazı yörelerinde yeni evli kadın kızlık zarını lingama adı verilen stilize bi' fallusa feda ederdi.

    ilkel insanların tabu kurması genellikle bir tehlike karşısında duyduğu korkuyla ilişkilidir. genel olarak ele aldığımızda bu tehlike ruhsal bi' tehlikedir. çünkü ilkel insan bu noktada bizim göz ardı edilemez gibi görünen iki ayırımı yapma zorunluluğunu duyumsamaz. maddesel tehlikeyi ruhsal olandan ayırt etmez; gerçeği düşlemsel olandan. ısrarla uygulanan animistik evren görüşünde her tehlike kendisi gibi ruhu olan bir yaratığın düşmanca niyetinden doğar ve doğa güçlerinden ileri gelip kendisini korkutan tehlikelerde de başka insanlardan ya da hayvanlardan gelen tehlikelerde de durum aynıdır. ama öte yandan kendi içsel düşmanca itkilerini dış dünyaya yansıtması, yani onları uzlaşamadığı ya da yalnızca yabancı olduğunu duyumsadığı nesnelere atfetme alışkanlığındadır. bu yolla kadınlar böyle tehlikelerin bir kaynağı saylırlar ve bir kadınla ilk cinsel iişki özel bir yoğunluğu olan bir tehlike olarak görülür.

    s. freud, ''eğer kendi uygarlığımızı bugünkü evresininin kadınlarının aynı koşullar altındaki davranışını daha yakından incelenirse bu yükseltilen tehlikenin ne olduğunu ve neden tam da gelecekteki kocayı tehdit ettiğine ilişkin göstergeler elde edileceğini ve bu sorgulamanın bir sonucu olarak da böyle bir tehlikenin gerçekten var olduğunu ve bekaret tabusuyla ilkel erkeğin ruhsal olmasına karşın, doğru olarak algılanmış bir tehlikeye karşı kendini savunduğunu.''söylemiştir. freud, bu konuda yaptığı çalışmalar sonucu, yapışılan çocuksu cinsel istekleri ( yani kız çocuklarının genellikle libidonun babaya ya da onun yerine geçeni erkek kardeşe kilitlenmesi durumu.) göz önüne alır ve '' koca her zaman deyim yerindeyse bir yerine geçendir. asla doğru adam değildir; bir kadının aşkında ilk hak iddia edecek olan bir başka erkektir --tipik olgularda baba-- koca olsa olsa ikinci sırayı alır. yerinegeçenin doyurucu olmadığı için reddedilip edilmeyeceği bu kilitlenmenin ne denli yoğun olduğuna ve ne denli inatla sürdürüldüğüne bağlıdır.'' der.

    ilkel toplumların gelenekleri kızlık bozma görevini yaşlı kişiye, rahibe ya da kutsal adama yani baba yerine geçenine devrederek erken cinsel isteğin bu motifini hesaba katıyor gibi görünmektedir. buradan hareketle, orta çağ dere beylerinin ya da bu hakka sahip imtiyazlı kişilerin hayli öfke uyandırıcı jus primae noctis sorununa geldiğimizde kızlık bozmanın emanet edildiği baba yerinegeçenleri arasın tanrı imgelerinin de katıldığını düşünmek freud'un beklentileriyle denk düşer.

    freud, erkeğe yönelik paradoksal tepkiyi temel olarak, ilk cinsel ilişki eyleminin, kadında, geride bıraktığı bazı itkileri uyandırdığından ve uyanan bu itkilerin onun kadınsı rolü ve işleviyle tam bir karşıtlık halinde olmasıyla açıklar; '' birçok nevrotik kadının çözümlemesinde erkek kardeşlerini ve onların erillik göstergesini kıskandıkları ve kendilerinde onun bulunmaması kendilerini dezavantajlı ve aşağılanmış duyumsadıkları bir erken çağdan geçtiklerini öğrenmiş bulunuyoruz. bu ''penis kıskançlığı''nı iğdiş edilme karmaşasına dahil ettik. bu evrede küçük kızlar sıklıkla bu kıskançlıklarını hiç de gizlemezler. ondan doğan ve kayrılmış erkek kardeşlerine yönelik düşmanlıklarını da. talep ettikleri eşitliği kanıtlamak için erkek kardeşleri gibi ayakta işemeye bile çalışırlar. bu penis kıskançlığının arkasında, cinsler arasındaki ilişkilerde tümüyle hiç yok olmayan ve ''özgürleşmiş'' kadınların savaşımlarında ve de yazınsal ürünlerinde açıkça gösterilen kadının erkeğe yönelik düşmanca acılığı keşfedilir. kadınların bu düşmanlığının izinin zamanda cinslerin ayrımlaştığı evreye kadar dek izleyen sandor ferenczi, çiftleşme, birinin daha güçlüleşmeye doğru geliştiği ve daha zayıf olanı cinsel birleşmeye zorladığı iki benzer birey arasında gerçekleşmiş olduğuna değinir. bu boyun eğdirmeden doğan acılık duyguları kadınların günümüzdeki tutumlarına dek sürmektedir. kimse onlara çok fazla değer yüklemedikçe bu spekülasyonları benimsemekte hiçbir sakınca olmadığını düşünüyorum.''

    kadının olgunlaşmamış cinselliğinin onu cinsel eylemle ilk tanıştıran erkeğin üzerine boşaldığını söyleyebiliriz. böyle olunca bekaret tabusu yeterince mantıklıdır. tam da bu kadınla paylaşılmış bir hayata başlayan adamın bu tehlikelerden korunması gerektiğini buyuran kuralı anlayabiliriz. uygarlığın daha yüksek evrelerinde kadının bağlılık sözü ve başka güdü ve nedenler karşısında bu tehlikeye yüklenen önem azalmıştır. sonuç olarak, '' kızlığın bozulmasının sadece kadınları kalıcı olarak erkeğe bağlamak gibi tek bir uygar sonucu olmadığını, ayrıca erkeğe yönelik arkaik bir düşmanlık tepkisini de salıverdiğini, bunun da evlilik yaşamının erotik yanına ket vurmalar biçiminde yeterince sık olarak ifade bulan patolojik biçimler alabildiğini ve kadının ikinci evliliklerinin çoğu kez birinciden daha iyi olmasını buna yorabiliriz.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap