2 entry daha
  • hikayenin özel dedektifi philip marlowe (dick powell), bir polisin, "sen dedektif değilsin, üç kuruş için kendi gırtlağını kesersin!" sözlerine muhatap olmaktadır. aslında sınıfsal açıdan aynı konumu paylaşan kanun adamları arasındaki rekabet şiddetli bir biçimde yüzeye çıkmaktadır. anaakıma dahil popüler amerikan suç filmlerinde polis dedektifleri ile fbi ajanları arasındaki rekabet ve tiksinti, bu filmde özel dedektif ile devlet polisi arasında yaşanmaktadır. sınıflar kendi içlerinde çalışma ahlakları, mesleki tarzları bakımından ayrışmakta, birbirlerini ötekileştirmektedir.

    philip marlowe, dedektiflik bürosunda karşıladığı müşterisinin kendisine ön ödeme yapmasının ardından, "batakhane belalı bir yere benziyordu; ama dert etmedim. hiçbir şeyi dert etmedim. o iki 20’lik iyi gelmiş ve apandistim rahat bir nefes almıştı." sözlerini sarf ederek ekonomik açmazına her zamanki kinik tarzıyla açıklık getirir. normal koşullarda dedektiflerin masraflar dahil olmak kaydıyla haftada on dolara çalıştıklarını the big sleep ve the lady in the lake’te yine philip marlowe’dan öğreniriz. ama bu kez işler biraz daha karmaşıktır. fahişe ruhlu esrarengiz femme fatale helen grayle (claire trevor) ile marlowe arasındaki şu özel konuşmaya tanık oluruz:

    — daha önce hiç dedektif tutmamıştım, ücretler ne durumda?
    — yoğunluğa göre değişiyor.
    — ne zaman başlayabilirsin?
    — başladım bile.

    marlowe ücretini müşterisinin sınıfsal konumuna göre değiştirebilmektedir. bunda femme fatale’in varlığı önemli bir rol oynar. fazla önem arz etmeyen detaylar bir yana, film noir öyküleri özel dedektiflerin proleterlerden farklı bir yaşama sahip olmadıklarının altını kalın çizgilerle çizmektedir.

    filmlerinde şiddet ögesine yer veren amerikalı yapımcı-yönetmen robert aldrich’in yönettiği kiss me deadly, yasa dışı işlere bulaşmaktan imtina etmeyen özel dedektif mike hammer’ı (ralph meeker) takdim eden parlak bir hard boiled’dır. anlatının mike hammer’ı, iştahı her zaman kabarık bir özel dedektif olarak mütevazı bir yaşamın değil, lüks bir yaşamın peşindedir. birçok film noir öyküsünde pek rastlanmayacak biçimde, hammer’ın dairesi şıklığıyla göz doldurmaktadır. dedektif hammer için paranın nereden veya nasıl geldiği önemli değildir; önemli olan paranın bizatihi kendisidir. mike hammer, her zaman daha fazlasını kazanmak isteyen açgözlü, hırslı bir figür olarak kapitalist sitemdeki yükselme metotlarını fütursuzca arşınlayan bir özel dedektiftir.

    deneyimli philip marlowe ise kurt meslektaşı mike hammer’a göre mütevazı, yalın bir yaşamı benimsemiş gibi görünür. rüşveti asla kabul etmez. makul standartlar içerisinde prensiplerinden ödün vermeden işine odaklanan bir kişilik yapısına sahiptir. alaycılığına, boşvermişliğine, ideallerini yitirmesine karşılık burjuva yaşam biçimini istihzayla betimler. gösterişli malikâneler, büyük bahçeli, geniş havuzlu ihtişamlı evler, bu evlerin ferah, heykellerle donatılmış devasa salonları ona bilhassa yabancıdır. marlowe’un burjuvaziye dönük her eleştirisi temelde kapitalist sisteme topu atmaktadır. misal devasa malikâneden nasıl çıkıldığını sorar evin hizmetçisine. çünkü bir müzeyi andıran geniş salonların içinde küçülmüş, adeta tecrit edilmiştir. malikâneyi buckingham palace’a benzeterek sınıfsal eşitsizliğin nerden başladığını haykırmak ister sanki. işvereninin, "geçimini kazanmak zorunda olmadan sağlamaya ne dersin?" sorusuna, "sakıncası olmaz. bir fikrin var mı?" şeklinde yanıt verse de önüne konulan serveti reddetmesini becerir. ama mike hammer tam da bu tarz bir yaşamın özlemi içindedir. fazla mal göz çıkarmaz, mottosuyla eyleme geçer.

    sözün özü, dedektif philip marlowe diğer birçok dedektife nazaran daha çok bizden biridir. ve bu harika film neden entry yoksunu kalmıştır, bir soru işaretidir!
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap