434 entry daha
  • özellikle istanbul ve ankara gibi kentlerdeki shp'li belediye yönetimleri 90'larda o kadar berbattı ki, ilk seçimde yönetimler erbakan'ın partisi ile el değiştirdi.
    ve bu belediyeler eskisine kıyasla çok daha etkili ve iyi yönetim gösterdiler.
    tayyip'in belediye başkanlığı da bu dönemdedir malum.
    bu refah partisi başarılı belediye yönetimi anlayışı bu işin başlangıcı ve bu yolu açan faktördür.
    sonra zaten erbakan koalisyonla iktidar ortağı oldu.
    o ortaklıkta, tarikat şeyhleri başbakanlıktaki iftar sofralarına mercedes'leriyle geldi, tanklar falan yürürdü ve filmin ilk yarısı bitti.
    yıllardır süren esasında bağnazlıkla tarif edebileceğim bir kısım chp, biraz ordu ve biraz da laikler kafası, üniversitelere ve devlet kurumlarına türban girdiği an iran oluvereceğiz diye muhafazakar halkı çok baskıladı. bu ve buna benzer baskılamalar, dindar halkta bir reaksiyona dönüşmek için fırsat kolluyordu zaten.
    sonra ecevit başkanlığında üçlü koalisyon dönemi.
    yıllardır enflasyondan bitap düşmüş ekonomi nihayetinde nefes alamayacak hale gelince anayasa fırlatma hadisesi neticesinde bomba gibi patladı. 680'lerde seyreden dolar 900 küsurlara çıktı halk 1 günde 1/3 oranında fakirleyivermiş oldu. sonra ortaklar ecevit'in abiliğine inandılar ve kendi iplerini çekme pahasına çok acı bir reçete uygulandı, kemal derviş transfer edildi, dalgalı kur politikasına geçildi.
    şöyle diyeyim bu ekonomik darboğaz eğer 54. hükümet olan refahyol ortaklığına rastgelmiş olsaydı, akp oradaki son çare arayışından ekmek yiyemeyecekti.
    neyse işte, üçlü koalisyon olan 57. hükümet ülkeye büyük bir sıkıntı yaşatan ekonomik açmazları çözecek reçeteyi bir biçimde formüle etti lakin sonraki ilk seçimde, dsp yanlış anımasmıyorsam %1'lere kadar düşecek bir oy oranıyla, dyp ile birlikte artık politika arenasından silinecek raddeye geldi, mhp ise kemik milliyetçi oyları sayesinde varlığını sürdürebildi.
    bu sırada tayyip, uzun yıllar peşinden gittiği lideri olan erbakan'a sağlam bir manevra çakarak akp'yi kurdu ve seçimlere öyle girdi.
    seçenek ve çare arayan halk, öncesinde belediye başkanlığı referansı iyi, ağzı direkt halka konuşan, becerili hitabetli, türk halkının huyunu suyunu en iyi okuyan liderlerden biri olan tayyip'i iktidara taşıdı.
    ama şu parantezi açacağım, özellikle taşra, şehir varoşları ve anadolu'da, daha muhafazakar ve eğitim seviyesi daha altta olan halk, kendine yukarıdan bakan, türbanına dinine karışan diğer tarafa karşı bir sıçrama yapıyordu orda. ve dönem, kendi dönemlerine dönüşüyordu böylece, sermaye, rant ve özgüven el değiştiriyordu. bu devirden vazgeçmekten korktukları için ve zaten yıllar boyunca da yapılamayacak yok muhalefetten ötürü seçenek bulamayacak ve akp'yi yukarda tutmayı sürdürecekti.
    diğer esas sebeblerden biri de, muhafazakar ama ılımlı görünen erdoğan figürü, amerika ve yahudi lobisinden ortadoğu için destek ve onay görüyordu.
    sonra işte, acı reçetenin acılıktan çıktığı süreçte bu yeni iktidar aynen menderes dönemindeki gibi ülkenin öz varlıklarının kaynağını kullanmayı iyi becerdiler, bazı özelleştirmeler, yabancılara kapıların açılması, yap işlet devret ihaleleri, yollar, köprüler, tesisler, çok ciddi miktarda parasal giri. 2008 hadi bilemedin 2010 yılına dek, ekonomide başarı yakalandı, ab üyeliğiyle ilgili görüşmeler hızlandı, enflasyon düştü, büyüme hızı kuvvetlendi, bir anda bütün ülke inşaat ekonomisi haline döndü, bu arada hala açıklanamayan bazı milyar dolarlarla da araplardan destek.
    2010'lu yıllarda, tayyip başlangıçtaki ılımlı havasından çıkıp halkın en az %30 belki 40'ına bırak sırtını dönmeyi, durmadan itişecek bir hale evrişti. kendinden olmayan herkesi karşısına alıyordu artık, zerrece hoşgörü göstermeyen, taklidi yapılamayan, belki de tek başbakan ve sonrasında cumhurbaşkanıdır. diğer liderlerin hakkında hakaret davası belki de tayyip davalarının yarısı bile değildir. önceki bütün liderler soyisimleriyle anılırken halkın büyük çoğunluğu arasında artık soyadıyla değil adıyla anılan da ilk liderdir.
    2010'lu yıllara dönecek olursak, aslında başlarda büyük destek aldığı fettullah gülen, artık yargıda ordunun en üst seviyedeki yöneticilerini altı bomboş kanıtlarla yargılayıp orduya kendi adamlarını yerine koyacak hale gelmişti. bu arada eğitimde, hukukta, kamu kurumlarında vs ve düpedüz politikada etkili biçimde örgütlendiği sırada, bunu en iyi akp biliyor ve aslında farkında olmadan fosur fosur uyuyan halk yani biz oluyorduk. fetö, kendini belki de içten içe mehdi sanacak kadar büyük bir ego. amerika destekli. dünyanın dört bir yanında örgütlü. 30-40-50 milyar dolar belki daha fazla bir sermayenin de yöneticisi. tayyip, cumhurbaşkanlığı değil tek adam olmayı ve ömür boyu orada kalmaya isteyecek egoda biri. bu iktidar çatışması dersanelerle patlayıverdi ve aralık operasyonları, tapeler, içeri almalar derken ortalık bir anda fena karıştı. adamlar yüzyılın sansasyonel ses kayıtlarını yapacak raddede de derinleşebilmişlerdi.
    ha bu arada da, halkın belli bir kesimiyle zıtlaşmalar sürerken gezi patladı. türkiye tarihinde, bir başbakana isyan olarak bu boyutlardaki en büyük isyana dönüştü o gezi. ne 5 ağaçtı sebebi, ne örgütlerin provokasyonu ne de faiz lobisi. artık kendi özel yaşamlarındaki baskılamadan boğulmuş halkın patlamasıydı. ve halkın kutuplaşmasının da zirvesi oldu bu olaylar. gezi süreci külliyen yanlış yönetildi, kalkıp ey vatandaş tamam sakin ol kışlayı yapmayız, akm'yi yıkmayız seni de dinleyelim sen de bizim halkımızsın denseydi en başında tak der mesele biterdi. süreç boyunca didişme sürdü.
    fetö'ye dönersek, feto öncesi, örgütün devlet içinde dallanıp budaklanmasına müsade edilmesi, görmezden gelinmesi nasıl bir yanlış yönetimse meseleler darbe girişimine kadar vardığında, ki darbe zaten açık istihbaratlarıyla göstere göstere geliyordu, ben köprüde sabaha kadar araçlara yaralı vatandaş taşıdım neyse oraya girmeyelim sonrasın da da ak kaşık kara kaşık ayırdetmeden içeri almalar, kapatmalar ve arada mağduriyetler oldu ve meşhur deyişle it izi at izine karıştı.
    darbe girişimi öncesi yani son genel seçimlerden hemen sonra rusya ile başlayan ekonomik kriz yavaşça ivmelenirken içerde inanılmaz sayıda terör olayları yaşanıyordu, darbe girişimi sonrasında ise on milyarlarca dolarlık feto sermayesinin tökezlemesiyle ekonomik kriz, akp döneminin en büyük ekonomik krizine doğru evrişti.
    feto temizlemeleri, terörün halka nefes aldırmaz hale gelmesi, uluslararası ilişkilerde ve özellikle gelişmiş batıda gittikçe daha yalnızlaşmamız, durmadan uzatılan ohal falan derken, bu sorunlarla ilgilenmek yerine ortam uygun bulunduğu için küt diye başkanlık rejimi değişikliği önerisi çıktı. bahçeli daha dün, başkanlığa tüm şiddetiyle karşı çıkıyorken artık kaybetmek üzere olduğu koltuğuna çare olarak ikna edildi ve değişiklik mecliste bu sayede onandı.
    kampanya süreci, hayatımda gördüğüm en büyük ve neredeyse tek taraflı olan pahalı ve şatafatlı bir kampanyaydı. tv'lerde hayırcılar onda bir oranında dahi yoktu. sokaklarda, caddelerde, binalarda, devlet yapılarında her yerde evet propagandası yapılıyordu.
    hayırcılar terörist ilan edilecek raddeye gelindi.
    bu şekilde 16 nisan referandumu yapıldı.
    onca patırtıdan sonra en az bir %60-65 başarı bekleniyordu.
    ama hala açıklanamayan mühürsüz oylarla seçim şahibeli bir biçimde %1,5 gibi bir rakamla ite kaka geçti. ankara, fatih, üsküdar gibi yerlerde sürpriz hayırlar çıktı.
    ve aslında tayyip'in iktidarı döneminde, 2015'teki ilk seçimlerde akp'nin tek hükümet olacak oy oranını alamadığını saymıyorum, kazndığı halde belki de ilk büyük hayal kırıklığını burada yaşadı. bence mutsuz bir zafer duygusuydu o.
    şimdi 2019 dönemi geliyor.
    ekonomi dallanıp budaklanarak aşağı iniyor.
    bu 2 yıl içinde, ciddi bir nefes almanın olacağını da sanmıyorum.
    ama perde daha açılmadı, 2019 sonrasını hiç de parlak görmüyorum.
    tüm bu uzun uzun yazdıklarımdan sonra soruyorum.
    hangi başarı?
3382 entry daha
hesabın var mı? giriş yap