6 entry daha
  • futbol denilen krallığın derebeyleri.

    ben büyüyünce futbolcu olacağım, attığım gol sonrasında nou camp’ta adımı haykıran binlerce insanın sesiyle mest olup, kendimden geçeceğim, parayı pul, hatunları kendime kul edeceğim hayaliyle dolar taşar da bünye, nedense kimsenin aklından abi ben para biriktiriyorum, teknik direktörlük serifikası alacağım cümleleri kurulupta ağızdan dökülmez. teknik direktörlük, ya futboldan emekli olan yetenekli topçuların işidir, ya da zaten biz kendimizi bildik bileli sir alex ferguson, sir bobby robson, marcelo lippi, fabio capello, sakıp özberk, alemci metin türel, yılmaz vural bu işi yapmaktadırlar. lakin, değişmeyen tek şey değişim düsturu ile bu kavram da kendi dinamiklerini oluşturmuş ve belirli bir farklılaşma süreci yaşamaktadır. sir, adaya geldiğinden beri daha hiç üçüncülüğü tatmamış arsen wenger ile didişirken, bir portekizli * gelivermiş 1952’den beri şampiyon olamamış chelsea’yi* zirveye oturtmuştur. hayatında futbol oynamamış iddialarına muhattap olan (ki sanırım kısa bir futbolculuk geçmişi vardır, fakat sakatlıktan dolayı erken emekliye ayrılmıştır) ersun yanal, koskoca dünya üçüncüsü takımın teknik direktörü şenol güneş’i koltuğundan etmiştir. futbolun kitabını yazanlar, o kitaptan eğitim gören çalışkan öğrencilerin hışmına mı uğramıştır acaba? soru belki yanıtsız, belki de tamamen laf salatası. ama kesin olan, teknik direktörlük kavramının mana değiştirmiş olması, öneminin giderek artmasıdır. kasaplar ve sakatatçılar birliği başkanı vicente del bosque, real madrid’in başında iken çoğu futbol sever tarafından “abi sokaktaki çocuğu getir, o da oynatsın sana zidane’ı, figo’yu, helguera’yı birlikte” şeklindeki küçümsemelere maruz kalmış, kulüpten ayrılışından santos'la brezilya ligi'ni kazanan vanderlei luxemburgo'nun gelişine kadar geçen süre içerisinde madrid ekibinin düştüğü durum sonrasında ise “abi herif kel, göbekli fakat takımı oynatıyormuş, baksana yerine ikinci türevi jose antonio camacho geldi gene olmadı, keramet ne kelde ne de göbekte” çıkarımlarıyla bir nebze hakkı kendisine teslim edilmiştir. tersine bir örnekte, araya serpiştirdiği teknik ve kulağa hoş gelen lafızlarla süslü demeçleri ve gençlerbirliği’ndeki hücum futbolu felsefesi ile* ersun yanal bir anda a milli takımımızın başına geçmiş, çoğu yurdum insanında “tamam abi, artık ezer geçeriz, kim durduracak bizi” şeklinde çeşitli heyecanlara vesile olmuştur. geçen zaman içerisinde gerek “süper ligdeki bütün takımlar benim milli takıma benimseteceğim taktikle oynamalı, `üniversite giriş sınavı türk futbolunu bitiren yegane unsurdur`” şeklindeki açıklamaları, gerekse “abi kim durduracak bizi” sorusuna grup maçlarında* gösterdiği performansla en güzel yanıtı veren laptop ersun türk futbolunun en büyük derdi haline gelmiş, ne fatih terim ne de otmar hitzfeld derde deva olabilmiştir*. bu örnekler gösteriyorki, teknik direktörlük müessesi ideal 11’i kurmak ya da teknik lafızlar kullanarak laf ebeliği yapmaktan ibaret değildir. hele ki süper ligimizdeki gibi “istifa eden ziya doğan’ın yerine türk futbolunun kurt hocası erdoğan arıca getirildi, görevden alınan rıza çalımbay’ın yerini futbolumuza büyük katkılar sunan erdoğan arıca’yı düşünüyoruz” kısır döngüler silsilesi hiç değildir. sadece baştaki ilk cümleyi yazmayı düşünürken, dağınık düşüncelerin bir araya geldiği bir yazı yazdığımı farkettim, allah sonumuzu hayreyleye!..
36 entry daha
hesabın var mı? giriş yap